MS 355-415 yılları arasında yaşayan Hypatia, tarihin bilinen ilk bilim kadınıydı. Matematik, astronomi, felsefe alanlarında çalışmalar yürütmüştü ve dönemin önde gelen bilim merkezinde öğretmenlik yapmıştı.
Gelin görün ki; “dinsizlik” ve “şeytanlık” ile suçlanmıştı. Bunun sonucunda taşlanarak, derisi yüzülerek çok korkunç bir şekilde can vermişti. Şimdi gelin, Hypatia’nın ilham verici başlayıp trajediyle biten hikâyesine daha yakından bakalım.
İlk olarak, İskenderiye şehrinden bahsederen anlatmaya başlayalım. Çok fazla tarih anlatımından sıkılanlar bu alt başlığı atlayabilir…
Büyük İskender tarafından MÖ 331'de kurulan İskenderiye şehri, hızla antik dünya için bir kültür ve öğrenme merkezi hâline geldi. Kalbinde, yarım milyondan fazla parşömenden oluşan koleksiyon ve İskenderiye Kütüphanesi'nde bulunan, bir tür üniversite olan müze vardı.
İskenderiye, Jül Sezar'ın şehri Roma için fethettiği ve kütüphaneyi yaktığı MÖ 48'de başlayan bir düşüş yaşadı. 364 yılına gelindiğinde, Roma İmparatorluğu bölündüğünde ve İskenderiye doğu yarısının bir parçası olduğunda, şehir; Hristiyanlar, Yahudiler ve putperestler arasında çatışmalarla kuşatıldı. İç savaş, kütüphanenin çoğunu yok etti.
Son kalıntılar, Başpiskopos Theophilus'un Roma imparatorunun tüm Pagan tapınaklarını yok etme emriyle hareket ettiği 391'de müzeyle birlikte ortadan kayboldu. Theophilus, son parşömenleri barındırmış olabilecek Serapis tapınağını yıktı ve siteye bir kilise inşa etti. Müzenin bilinen son üyesi matematikçi ve astronom Theon'du, yani Hypatia'nın babası.
Theon, kızı Hypatia’ya matematik ve astronomi öğretti.
[GIPHY:M0dFdI74oq68uxwKnP][/GIPHY]
Hypatia, babasının da öğretileriyle bir matematikçi ve astronom olmuştu. Kendi kitaplarını yazıyor, öğrencilere ders veriyordu. Biraz daha detaylandıracak olursak:
Geometri ve cebir üzerine çalışan Hypatia, Apollonius’un konik kesitleri gibi matematik eserlerini yorumluyor ve öğretiyor; gök cisimlerinin hareketlerini anlamak için çalışmalar yapıyor ve astrolab, hidroskop gibi cihazları geliştiriyor; felsefe alanında bilgi, ruh ve evren üzerine dersler veriyordu.
Hypatia, babasının uzmanlık alanlarının ötesinde, her şeyin “bir”den kaynaklandığı bir inanç sistemi olan şimdi Neoplatonik okul olarak bilinen yerde artık bir filozof olmuştu. Halka açık dersleri çok popülerdi, kalabalıklar akın akın geliyordu.
Şehirdeki herkes ona saygı gösteriyordu.
Hypatia, hiç evlenmemişti ve muhtemelen Platon’un, aile sisteminin kaldırılması konusundaki fikirlerine katılıyordu. Buna uygun bir hayat sürmeyi seçmişti.
Konuşmaları; açık ve mantıklı, ihtiyatlı olarak tanımlanıyordu. Şehirde yaşayanlar onu güzel bir şekilde karşılıyor, saygı duyuyordu.,
Dönemin İskenderiye’sindeki hem dinî hem siyasi gerilim gittikçe artıyordu.
Hypatia, Pagandı. İskenderiye ise o dönemde Hristiyanlık ve Paganizm arasında ciddi çatışmaların yaşandığı yerdi. Hristiyanlığın devlet dini olmasıyla eski Pagan gelenekleri tehlike altına girmişti.
Hypatia’nın yakın dostu olan, seküler bir yönetimi savunan İskenderiye Valisi Orestes ile İskenderiye Patriği Cyril arasında anlaşmazlıklar yoğunlaşmıştı. Hypatia’nın Orestes ile arkadaşlığı, tarafsız bir bilim insanı olmasına rağmen tehdit olarak algılanıyordu.
Hypatia, büyücülükle suçlandı ve korkunç bir şekilde öldürüldü.
Hypatia, büyücülük yapmak ve halkın inançlarını engellemekle suçlanmıştı. Cyril’in bu iftiraları körüklemesi, Hypatia’ya karşı yoğun öfkeyi gittikçe alevlendirmişti.
Birazdan okuyacağınız metnin sahip olduğu şiddet içeriği tetikleyici olabilir.
415 senesinde, bir grup yobaz Hristiyan, Hypatia’yı sokakta yakalayıp kiliseye sürüklediler; taşlar ve keskin deniz kabuklarıyla derisini yüzüp vahşice katlettiler. En sonunda ise bedenini parçalara ayırarak yaktılar.
İşte Hypatia’nın hayatı ve trajik ölümü, bu şekilde oldu. Antik Çağ ve Orta Çağ’a geçişte bilimin düşüşünü kanıtlar nitelikte bir hikâyeye dönüştü.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: