Evrende yalnız olup olmadığımız konusunda sayısız teori var. Komploları bir kenara bırakıp gerçekleri göz önünde bulundurursak, her yıl milyarlarca doların harcandığı bir araştırma konusundan bahsediyoruz. Bilim camiasının kafa yorduğu önemli konulardan birisiyse, muhtemel yabancı canlıların neye benzeyecekleri yönünde. Bilim insanlarının yaptıkları yorumlar ise bilim kurgu filmlerinin ana konusu olabiliyor.
Teorik fizik alanında sayısız çalışmasıyla, bilim kurgu filmlerine ve belgesellere yaptığı danışmanlıklarla adını dünyaya duyuran Michio Kaku, olası bir medeniyetin neye benzeyeceği konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
"Uzaylılar aynı insanlarda olduğu gibi etrafını görebilmeli, avlanmak ve nesneleri tutmak için parmaklara sahip olmalıdır."
Kaku, uzaylılara en çok benzeyen dünyevi canlının ise ahtapotlar olduğu iddiasında. Bu konuda Kaku’nun iddiasına en yakın bilim kurgu filmi ise geçtiğimiz yıl vizyona giren Arrival (Geliş) filmi. Eğer izlemediyseniz izlemenizi öneriyoruz.
Kaku’ya göre evrende, gezegenimize benzeyen 40 milyarı aşkın yaşama uygun gezegen var. Onlarla iletişim kurmak için ya bizim ya da onların radyo sinyallerinin hedefe ulaşması gerekiyor. Bu durumda beklenmedik süreler ve tahmin edilemeyen mesafeler söz konusu oluyor.
Arrival filmindeki uzaylı tasvirinin bir kısmı
Diğer taraftan söz konusu radyo dalgaları, insanların henüz keşfedemediği teknikle de yayınlanıyor olabilir. O halde bu sinyallerin farkına bile varmıyor olmamız normal. Aynı şey karşımızda olması muhtemel medeniyetler için de geçerli. 1984’den bu yana dinlediğimiz derin uzay sinyalleri henüz istediğimiz veriyi bize sunmadı, ancak her an sunabilir.
Uzaya son 100 yıldan daha uzun bir süredir radyo sinyalleri gönderdiğimizi düşünürsek, belki de bizim sinyallerimizin de hala yolda olduğu söylenebilir. Michio Kaku’nun ahtapot iddiası kendi gündemini yarattı. Bizler de daha uzun yıllar, uzaylılar hakkında konuşmaya ve şüphe duymaya devam edeceğiz gibi görünüyoruz.