Dünya ısınıyor, buzullar eriyor ve yangınlar ormanları yok ediyor. Gezegenimiz artık geri dönüşü olmayan bir yola girdi ve felaket haberleri de her geçen gün artıyor. Aslında küresel ısınma uzun yıllardır bizim coğrafyamızı doğrudan etkilemese de etkileri gözle görülür hale gelmiş durumdaydı. Afrika kıtasındaki susuzluk ve buzulların erimesinin hızlanması da bunun en iyi örnekleri diyebiliriz.
Son olarak da sel felaketlerinin bir başka boyutuna dikkat çekildi. Öyle ki iklimdeki değişim zaten yağmurları sel felaketine dönüştürecek hale geldi ve son dönemde özellikle Japonya'da yaşanan olaylarla bunu açıkça görmüş olduk. Fakat sel felaketlerinin boyutunu artıracak bir başka risk var; aşırı yağışların tropikal bölgelerden kuzeye taşınması ve karlarla kaplı dağlara yağan yağmurların tehlikeli sel felaketlerine yol açması.
Kuru ve yüksek dağlarda bu olası yağışlar büyük risk oluşturmuyor ancak söz konusu karlarla kaplı dağlar olduğunda, oluşabilecek sel felaketlerinin tehlike boyutu çok yüksek. Henüz böyle bir felaketle karşılaşmadık çünkü yüksek bölgelerde yağışlar zaten soğuktan ötürü kar şeklinde gerçekleşiyor. Ancak dünya ısınmaya devam ederse, bu bölgelerde kar yağışı yerini yağmura bırakacak ve bu da kaçınılmaz son olarak dev sel felaketlerini beraberinde getirecek.
Bilim de bu konuda alınabilecek önlemler ile ilgili çalışmalara başlamış durumda. Bilim insanları, olası felaket bölgelerini belirleyebilmek için bazı kritik bölgelerde 13 senelik verileri incelemeye başladı. Bu sayede risk bölgelerinde tehlikenin boyutu hakkında bilgi elde edilebilecek. 13 yıllık veriler eğer dikkatli davranırsak ve durumu dengelemeyi başarırsak sorun olmayacağını gösteriyor fakat bilim insanları önümüzdeki 30 senede neler olabileceğini de görebilmek için hala daha hummalı bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor.