Asırlar önce, Orta Çağ’daki Avrupa kiliseleri hakim bir düşüncenin etrafında toplandılar. O zamanlar Hristiyan toplumların yöneticisi konumunda olan kiliseler, kendi bilim insanlarını, kendi düşüncelerini yaymak için eğittiler. Var olan tüm bilimsel kanıtları, anlaşılabilir ve makul olan bütün açıklamaları reddeden bu zihniyet, insanlığın gelişmesine çok ciddi bir darbe vurdu.
En yaygın düşüncelerden birisi, Dünya’nın şekline yönelikti. Kilise, dönemin önde gelen bilim insanlarının düşüncelerini kabul etmiyor, gezegenimizin düz olduğu konusunda ciddi bir propaganda çalışması yürütüyordu. Çalışmalar kapsamında çok sayıda bilim insanı ya da düşünür aforoz ediliyor, toplumsal bilinçlenmenin önüne duvar örülüyordu.
Aslında Dünya’nın şekline dair ilk geçerli bulgular gölgelerini gözlemleyip, hareketlerini analiz eden matematikçiler tarafından antik Mısır’da bile yapılmıştı. Bugün, Orta Çağ’da anlam verilmeyen bir şekilde popüler olan bir düşünce yine popüler olmaya başladı. Düz Dünya’cılar, küresel derneklerle pek çok asparagası internet sayesinde milyonlara ulaştırdılar.
Bilim insanları, bugün bırakın Dünya’yı, binlerce ışık yılı uzaklıktaki gezegenleri gözlemliyorken, böyle bir düşüncenin yayılması gerçekten çok şaşırtıcı. En büyük nedeni ise insanların komplo teorilerine olan sempatisi. Her hakim bilimsel görüşün ardında kanıtlardan önce, şüpheli aktörler arama eğilimi sempatinin en büyük kaynağı.
Bugün sizlerle birlikte Düz Dünya akımının 10 gerçek dışı söylemine yakından bakıyor, o söylemleri kendi gözlerinizde nasıl yalanlayabileceğinizi aktarıyoruz.
Dünya’nın kenarında buzul duvarları bulunuyor:
The Flat Earth Society (Düz Dünya Derneği), küresel çaptaki binlerce üyesi ve bağışçısının toplandığı seminerlerde, Dünya’nın düz bir toprak parçası olduğunu söyler. Bu şekilde Kuzey Kutbu Dünya’nın ortasında yer alır, Güney Kutbu da Dünya’yı çerçeveler. Antarktika, Dünya’yı çevreleyen buzul duvarlarına verilen isimdir.
Kuzey Kutbu, Güney Kutbu’na kıyasla daha yüksek ortalama sıcaklık değerlerine sahiptir. Bunun önemli nedenlerinden birisi Kuzey Yarım Küre’deki karasal alanların daha fazla olması, dolayısıyla sıcaklığın yüksek değerlerde kalmasıdır. Güney Kutbu’nun soğukluğu, bölgeyi insan yaşamından soyutlamıştır. Antarktika, herhangi bir ülkeye ait olmayan bir kıta olduğundan, komplo teorilerinin önünü almak zor oluyor.
Dünya’nın kenarında buzuldan duvarlar olmadığını anlamanın en kolay yolu elbette bir uçağa atlayıp Güney Kutbu’ndan geçmek. Ya da çok basit bir şekilde, lavabonuza akan bol miktardaki suyun hangi yönde gittiğini izleyebilirsiniz. Manyetik alanın etkisiyle, Kuzey Yarım Küre’de su sağa doğru, Güney Yarım Küre’de ise sola doğru akar. Bu da küresel şeklin kanıtları arasındadır.
Dünya’nın kenarındaki buzul duvarlarına ulaşmamızı engellemek için askerler görevlendiriliyor:
Üzerinde 7.4 milyar insanın yaşadığı bir gezegenin düz olduğunu varsayarsak, çevresindeki duvarın görülmesini engelleyecek askerlerin sayısı milyonları bulacaktır. Zamanla teknoloji geliştiği için bu alanlar gizlemeye yönelik bazı yöntemler keşfedilse dahi, herhalde dünyanın en büyük mühendislik projelerini yapmak gerekirdi.
CIA, FBI, BM ve bilimum küresel örgütlerin yapacak çok daha önemli işleri olduğu aşikar.
Uçaktayken gördüğümüz eğimin nedeni atmosferin mercek etkisidir:
Mercek şeklinde bir atmosferin içerisinde bulunmak, rüzgarlarımızın varlığı açıklayamıyor. Eğer böyle olsaydı o dev kasırgaları oluşturmak için birisinin dışarıdan çay kaşığı ile müdahale etmesi gerekebilirdi. Rüzgarlar ve kasırgalar, Dünya’nın manyetik alanının, dönüş hızının bir sonucudur. Tıpkı mevsimler gibi...
Güneş, düz Dünya’nın üzerinde daire çizen bir gök cismidir:
Güneş’in bizden daha ufak olarak atmosferin içerisinde dolaşan bir ısı kaynağı olması, atomik enerji kavramını bütünüyle reddetmek demektir. Zira o boyutlarda bir gök cisminin benzer oranda ısı ve ışık yayabilmesi için sanıyoruz ki kara delik olması gerekirdi. O halde altında bırakın düzü yamuğu, moleküllerimize ayrışıp kara deliğin içerisinde kaybolmamız gerekirdi. Bu arada Güneş’ten milyonlarca kat daha büyük yıldızları gözlemlemek mümkün.
Düz Dünya, Güneş Sistemi’nin merkezinde yer alır, diğer gezegenler yuvarlaktır:
Diğer gezegenlerin yuvarlak olmasıyla başlayalım. Düz Dünyacılara göre yaşadığımız yer çok özel bir yapıya sahip. Tıpkı Güneş ya da Ay gibi diğer cisimler de daha uzaklarda bulunuyor ve bizim etrafımızda dolanıyorlar. Öyleyse onları yılın her döneminde görmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında Mars, Dünya’ya oldukça yakın bir yörüngeden geçiş yaptığında onu çıplak gözlerle görmek mümkün olmuştu, yuvarlak olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Dünya’da ise hala düz bir yerde yaşadığımıza yönelik tartışmalar devam ediyordu.
Dünya’nın kenarına gitmek imkansızdır:
Dünya’nın şekli bahsi geçen düzlem halinde olsaydı, muhtemelen yer çekiminin etki açısı değişim gösterecek, kenarına doğru ilerledikçe binalar ve diğer mimari yapıları daha dışa eğik şekilde inşa etmek zorunda kalacaktık.
Dünya’nın şekline ilişkin tartışmalar bir yerde devam ederken, bugün Dünya’ya en çok benzeyen gezegen Mars’a gitmek için gerekli çalışmaları yürütmek isteyen bir grup insan daha var. Peki sizce düz Dünya gibi benzer komplo teorilerine inananlarla, Mars’a gitmek için çalışanlar arasındaki farklar neler? Düşüncelerinizi yorumlar kısmından paylaşabilirsiniz.