Doğada yeni türlerin nasıl ortaya çıktığına dair oldukça popüler ve basite indirgenmiş bir teori var. Coğrafi olarak bölünerek izole olmuş bitki veya hayvan toplulukları, içinde bulundukları ortama uyum sağlayacak genetik mutasyonları zaman içinde biriktirerek farklı türlere dönüşürler. En sonunda iki türün DNA’sı o kadar farklı hale gelir ki, bunları farklı türler olarak adlandırmaya başlarız.
Gerçekte ise sistem çok daha karmaşık. Coğrafi olarak izole olmaları türlerin evriminde önemli ancak konuyla ilgili çalışmalar yapan bilim insanları, doğal seçilimin de yeni türlerin ortaya çıkmasında önemli olduğunu düşünüyor.
Yeni araştırma ise çeşitli doğal seçilim süreçlerinin evrimle olan ilişkisine dair, oldukça nadir gözlemlenen empirik sonuçlar elde etmeyi sağladı. Bunların arasında güçlendirme adı verilen ve sürecin tamamlanmasına yardımcı olan bir süreç de var. Bu süreçte, iki izole grubun üyeleri, hibrit bölge olarak adlandırılan ve iki türün de erişebildiği bölgede bir araya geliyorlar ve bazen de türler arası çiftleşme görülüyor.
Araştırmada, genetik materyallerde yapılan inceleme sonucunda özelleşemeyi sağlayan genlerin ortaya çıkarılması amaçlandı. Bu genleri ortaya çıkaran seçilim kuvvetleri izlendi.
Araştırmacılardan Marcella Baiz, genetik veriye göre türler arası üremenin, özelleşme sürecinin tamamlanması konusunda doğrudan rol aldığını söyledi. Güçlendirme konusunun tartışmalı olduğunu ve konu hakkında çok fazla delil olmadığını söyleyen araştırmacı, özellikle de genetik açıdan yapılmış empirik deneylerin çok az olduğunu söyledi.
Normalde ayrışan iki türün çiftleşmesinden ortaya yeni bir canlı çıkmayacağı kabul ediliyordu. Modern görüş ise, böyle bir şeyin olmadığı hatta doğada türler arası çiftleşmenin çok yaygın olduğu yönünde. Kükreyen maymun türleri arasında gözlemlenen üreme, bu görüşü doğruluyor. Türlerin ayrışması için üreme sistemlerinin tamamen izole hale gelmesi gerekmiyor. Evrimsel biyologlara göre çeşitli doğal seçilim yöntemleri, türler arasında üreme işlemini zorlaştırıyor. Bunun sonucunda da türler arasında gen akışı zorlaşıyor. Hibrit canlılar ise genelde ya üreyecek kadar yaşamıyorlar ya da üreyebilecek kapasiteye sahip değiller.
Ekip çalışmalarında, güçlendirmenin etkilerini incelemek için, ortak alanda yaşayan canlıların genleri ile uzak bölgelerde yaşayan canlıların genlerini karşılaştırmış. Bu canlılardan alınan genetik materyal üzerinde yapılan incelemelerde, hibrit alanda yaşayan türlerin genetik farklılığının, uzak bölgelerde yaşayan bireylerden farklı olduğu ortaya çıktı. Bu da tam olarak bilim insanlarının savunduğu görüş.
Çalışma, 22 Aralık’ta “Multiple forms of selection shape reproductive isolation in a primate hybrid zone.” başlığıyla The Molecular Ecology dergisinde yayımlanacak.