İnsanlar Kendi Söyledikleri Yalanlara Neden İnanırlar?

Hayatınızda zaman zaman bazı kişilerin söyledikleri yalanlara inanıp, o rollere bürünerek yaşadıklarına şahit olmuş olabilirsiniz. Bu durum oldukça şaşırtıcı gözüküyor olsa da aslında arkasında yatan bilimsel bir açıklama mevcut. Bu şekilde yaşayan kişiler, yaptıklarının farkında bile olmayıp, gerçekten yalanlarına inanıyor olabilirler.

İnsanlar kimi zaman ufak tefek bahaneler üreterek, kimi zaman ise gerçekte hiç yaşanmamış olgular yaratarak, yalan söyleme yoluna başvurabiliyorlar. Yalan söylemenin ilişkiler üzerindeki olumsuz etkisi aşikar. Peki söylenilen yalanların kişinin kendisi üzerinde nasıl bir etki yarattığını hiç düşünmüş müydünüz?

Söylediğimiz yalanların gerçek olduğuna inanmamız için 45 dakika kadar kısa bir süre yetiyor. 

Bilişsel psikoloji üzerine çalışan bir grup psikolog, yalan söylemenin beyin üzerinde gerçekleştirdiği etkiyi bulmak adına, genç ve yaşlılardan oluşan bir grup kuruyorlar. Yaşları 60-92 ve 18-24 aralığında olan bu kişileri, gençler ve yaşlılar olarak iki ekip olarak ayırıyorlar. Her iki gruptan da istenen, kendilerine verilecek olan anketteki soruları “yanlış” cevaplar vererek yanıtlamaları oluyor.  Ankette “Dün yemek yerken çatal kullandınız mı?, Uyanmadan önce alarmınızı ertelediniz mi?” gibi deneklerin bir önceki gün içerisinde yaptıkları aktiviteleri içeren sorular yer alıyor. Deneye katılan kişiler soruları yanıtlarken, beyinlerinde gerçekleşen elektriksel aktiviteler, EEG denilen bir yöntemle gözlemleniyor. 

Tüm deney grubu, anket sorularını cevaplamayı bitirdikten yaklaşık 1 saat sonra aynı sorulara bu defa da “doğru” yanıt vermeleri isteniyor. Her iki deney esnasında da gözlem altında olan kişilerin, beyinlerindeki elektriksel aktivitelerden elde edilen veriler şaşırtıcı sonuçlar ortaya koyuyor. 

Deneye katılan kişiler, doğru cevabın hangisi olduğunu anımsamakta güçlük çekiyor. 

Toplam 42 kişinin katılım gösterdiği çalışmada, yaşlı olan grubun söyledikleri yalana daha çok inandıkları gözlendi. İnsan beyninin yaşlandıkça doğru ve yalan arasındaki farkı algılamasının güçleştiğini anlatan psikologlar, deney ile önceden de bilinen bu tezin ispatlandığını söylediler. Yalan söylemenin hafızayı yeniden programlama gibi bir özelliği olduğunu ifade eden araştırmacılar, kişinin kendi yazdığı bir hikayeyi, gerçekten olmuş gibi hatırlıyor olmasının nedeninin bu olduğunu ifade ettiler. Yaşlı kişilerin hafızalarının yıllar içinde zayıflaması sebebi ile kişiler doğru olmayan hikayeler yarattıklarında, yeni oluşturulan bu hikayeleri gerçek bir anı gibi kabul etme olasılıkları da artıyor. 

Bilişsel psikologlar, her zaman doğrunun söylenmesi durumda, anıları hatırlamak için süper bir hafızaya gerek olmayacağını, beynin zaten doğru olan anıları seçip çıkarmasının daha kolay bir süreç olacağını bildirdiler. 

Yapılan çalışmalar, insanların bazen bilinçli olarak yalan söylemediklerini, kendilerini kandırmak için gerçekleri çarptırdıklarını da gözler önüne seriyor. Kişiler bu gibi durumlara bazen özgüvenlerini korumak adına, bazen toplum baskısına karşı koyabilmek için başvurabiliyorlar. Her insanın kendine göre geçerli bir nedeninin olduğu, “gerçeği kabul etmeme” durumu, kişilerin hayatlarının kontrolünü tamamen ele geçiriyor. 

Bir yalanı yaşamak kişilere stres, anksiyete, depresyon gibi istenmeyen durumlardan bir kaçış yolu olarak gözükebilir. Gerçekte ise insanları olmak istedikleri noktadan uzaklaştıran, gereken aksiyonları almalarına engel olan önemli bir sağlık problemidir. 

Uzmanlar tarafından, insanların en çok kariyer, para, cinsiyet ve evlilikleri konusunda yalan söyledikleri işaret ediliyor. Bu yalanlara, bilimsel olarak “kendini aldatma” adı veriliyor.  

Kendini aldatma bazen bir ömür boyu yaşanmaya devam edilen fakat aslında yaşanmak istenmeyen bir hayata dönüşebiliyor. Uzun yıllar boyunca bu şekilde yaşamış, eninde sonunda bu durumlarından kurtulmayı başarmış, iki farklı kişinin hayatlarından kesitlerle konuyu irdeleyelim. 

David Wertime, Hong Kong’ta yaşayan, oldukça prestijli bir şirkette çalışan bir avukat. Kendisi işinde o kadar başarılı ki, ismi tüm avukatlık camiasında biliniyor. Bu kadar prestijli bir işe sahip olmanın yanı sıra, maddi olarak çok iyi imkanlara sahip. Toplum içinde saygın bir yere sahip olan Wertime, kendi sosyal çevresinde de başarılarından dolayı övgüyle anlatılan bir kişi. Başarılı avukat, içten içe mutsuz olduğunu fark etmesiyle birlikte, kendisini bu işte çok başarılı olduğunu çünkü bunun için yaratıldığını söyleyerek telkin ediyor. Yıllar süren bu kendini kandırma süreci, avukatı derin bir mutsuzluk ve kapana kısılmışlık hissi içerisinde bırakıyor. Artık kendi hayatını yaşamıyormuş gibi hisseden Wertime, sonunda psikolojik olarak destek almaya karar veriyor.  

Başarılı Avukat, tüm aile ve toplum baskısına göğüs gererek, çok daha az maddi olanakları olan ama gerçekte yapmak istediği, heyecan duyduğu online haber siteleri tasarlama işine girişiyor. İşini çok daha özveri ve mutlulukla yapan Wertime, şuan oldukça sık takip edilen bir sitenin de kurucularından biri. 

Kendini bir yalana inandırarak, gerçekte mutlu olup olmadığının farkında bile olmayan bir başka kişi ise Victoria Kristoph. Evlendiğinde sadece 20 yaşında olan Kristoph, aşık olarak evlendiği kişinin yıllar içerisinde ondan uzaklaşmasını hiçbir şekilde kabul etmemiş. Kocasının kendisini aldattığını fark ettiğinde bile durumu bir şekilde kendisine farklı açıklamalarla izah edip, kabullenmiş. Yalnız kalmanın, boşanmanın ve boşandıktan sonra yaşayacağı aile ve toplum baskısının yükünü taşımak istemediği için böyle bir opsiyonu olduğunu bile yıllar boyunca düşünmemiş. Uzun yıllar boyunca aslında her evliliğin böyle olduğuna, kendisinin de gerçekten mutlu olduğuna bir şekilde kendini ikna etmiş. 

Gerçekleri kabul edip, yüzleşmesinin oldukça zor olduğu bir tedavi sürecinden sonra Victoria Kristoph eşinden ayrılmayı başarmış. Şimdi geriye dönüp baktığında, kendini bu kadar uzun süre nasıl kandırabildiğine anlam veremediğini anlatan Kristoph, bugün kendi ile barışık olduğu ve gerçekten mutlu olduğu bir evliliğe sahip. 

Tüm araştırmalar ve gözlemler gösteriyor ki, “Yalan söylemek aslında kişinin kendisini kandırmasıdır” sözü, sanılandan daha büyük bir gerçekliğe sahip. Tüm bu bilgiler ışığında, doğru olmayan hikayeler yaratırken hayatlarınızı değiştiriyor olduğunuzu, olmayan anılardan mutluluk umduğunuzu unutmamak gerekiyor.