Üzerinde yaşadığımız topraklar, tarih boyunca pek çok farklı medeniyete yuva olan; birçok uygarlığın, sahip olabilmek uğruna binlerce can verdiği kıymetli bir hazine. Yüzyıllar boyunca bu coğrafyada farklı din, dil ve kültürlere sahip medeniyetler yaşamış, yok olmuş ama daima yerini bir başka uygarlığa bırakmışlardır. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her metresinde ayrı bir hikaye yatan topraklarımızda, UNESCO Dünya Miras Listesi'nde de yer alan birçok yapı bulunmakta.
Sadece bu listede yer alanlar değil ülkemizin her bir yanında, geçmiş medeniyetlerin izlerini taşıyan eserlere rastlanıyor. Çoğu insan, bu yerler ülkemizde bulunsalar da hayatları boyunca hepsini göremiyorlar. Her sene binlerce turistin ziyaret ettiği, kimileri çok popüler kimileri ise daha az bilinen yapıların sayısı o kadar çok ki hepsini anlatabilmek oldukça güç. Bizlere atalarımızdan miras kalan, bu hayranlık verici eserlerin bazılarını sizlere kısaca tanıtmak istiyoruz.
1. Ani Örenyeri (Kars):
Volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehri olan Kars İline 42 km uzaklıktaki Ani Örenyeri’nin tarihi M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Örenyeri’nde bulunan kale, M.S. 4. yy’da Kars Şehri’ne ismini veren Karsaklılar tarafından yaptırılmıştır. Ortaçağ zamanlarında, çok sayıda medeniyet için yerleşim yeri olarak kullanılan şehir, 4500 metre uzunluğunda ve 8 metre yüksekliğindeki surlardan meydana gelmektedir. Şehir kültürel ve ekonomik anlamda, zamanının en önemli bölgelerinden birinde yer almaktadır.
Türkler, Ermeniler ve Gürcülerin birlikte yaşamlarını sürmeleri nedeni ile bugün şehirde, kilise, cami ve Zerdüşt tapınağına rastlamak mümkündür. UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan, medeniyetin beşiği olarak adlandırılan tarihi şehirde restorasyon çalışmaları ile birlikte arkeolojik çalışmalar da devam etmektedir.
2. Truva Antik Kenti (Çanakkale):
Dünyadaki en ünlü antik kentlerden birisi olan Troya’nın tarihi M.Ö. 3000-2500 yıllarına yani erken Tunç Çağı’na kadar gidiyor. Troya, bulunduğu coğrafi konum nedeniyle tarih boyunca daima çok önemli bir bölge olmuştur. Aynı zamanda Eski dünyanın batısında, bir plan sistemi gösteren ilk kent olma özelliğini taşır. Helen dilinde Troya, Türkçe’de Truva olarak bilinen antik kent, 9 adet şehrin birbiri üzerine kurulmasıyla oluşmuştur. Dünya Miras Listesi’nde olan antik şehir milli park statüsünde yer almaktadır. Birçok filme de konu olan antik şehir, truva atı ile de özdeşleştirilerek simgeleşmiştir.
3. Bergama Çok Katmanlı Kültür Peyzajı (İzmir):
*Pergamon Müzesi'nde bulunan Bergama kenti modellemesine ait görsel
Helenistik, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı Dönemlerine ait katmanları içerisinde barındıran Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, mimarisiyle Helenistik dönem şehir planlamacılığının en iyi örneğini temsil etmektedir. Helenistik Bergama Krallığının başkenti olan kent, döneminin en önemli eğitim ve sağlık merkezi olarak biliniyor. Helenistik dönem ve Roma ve Osmanlı dönemlerine de kucak açmış olan kent, camiler, hanlar, tapınaklar gibi farklı birçok öğenin izlerini taşıyor. Kibele Kutsal Alanı, İlyas Tepe, Yığma Tepe, İkili, Tavşan Tepe, X Tepe, A Tepe ve Maltepe Tümülüsleri olmak üzere dokuz bileşenden oluşan Bergama, dünyanın bilinen en dik tiyatrosuna ev sahipliği yapmaktadır. 2014 senesinde UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne alınan Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, Uygarlıkların en görkemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor.
4. Hierapolis-Pamukkale (Denizli):
Denizli ilinin 18 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kenti, birçok tapınak ve dinsel yapının bulunmasında dolayı Kutsal Kent olarak adlandırılmaktadır. Kentin M.Ö. II. yy` başlarında kurulduğu tahmin edilse de konu ile ilgili net olarak bir bilgi bulunmamaktadır. Suları ve doğal güzellikleriyle Bizans’tan Roma’ya pek çok uygarlık için önemli bir yere sahip kent, yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Pamukkale travertenlerinin yanı başında yer alan antik kent, deprem kuşağında yer alması nedeniyle, tarih boyunca pek çok kez yıkılmış, bu nedenle de eski Helen tasarımlarının etkilerini yitirmiştir. İçerisinde gezerken adeta zamanda yolculuk yapıyormuş hissiyatı veren Hierapolis, Örenyeri olarak ziyaretçilere açılmıştır.
5. Xanthos-Letoon (Antalya):
Fethiye’ye 46 km. Uzaklıkta bulunan Xanthos, Antik Çağda Likya’nın en büyük idari merkeziydi. Tarih boyunca Persler, Romalılar, Bizanslılar gibi birçok farklı medeniyetin egemenlik sürdüğü topraklar farklı kültürlerin bir harmonisini yansıtmaktadır. Likya gelenekleri, Helenistik ve Roma dönemi etkilerininin hissedildiği kalıntılar, evransel boyutta değere sahip olup, 1988 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır.
Letoon kenti ise Xanthos’a 4 km. Uzaklıkta olup, antik dönemde Likya’nın dini merkezi konumundaydı. Xanthos ile birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Letoon antik kenti içerisinde Leto, Apollon ve Artemis tapınaklarını, bir manastır, bir çeşme ve Roma Tiyatrosu kalıntılarını bulundurmaktadır.
6. Nemrut Dağı (Adıyaman):
Adıyaman il sınırları içerisinde bulunan 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı’nın bu kadar özel olmasının nedeni, üzerinde bulunan antik mezar, anıtsal heykeller ve mimari kalıntılar olarak gösteriliyor. Dağın yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos, tanrılara minnettarlığını göstermek için Helenistik Döneme ait birçok kalıntıyı burada bırakmış.
Zaman içerisinde yapılan kazılarda çok fazla eser bulunması nedeni ile bölge UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne alınmış. Dağı çevreleyen seyir terasları ise her sene binlerce ziyaretçinin akınına uğrayan bir bölge. Bu teraslar, dünyanın en güzel güneş batımlarından birinin seyredilebildiği yerler olarak tasvir ediliyorlar.
7. Hattuşa (Çorum):
Hititlere 450 yıl başkentlik yapmış antik kent, ülkemizin gözde turizm mekanları arasında yer alıyor. Anadolu'nun ilk medeniyetlerinden Hatti ve Hititlere ev sahipliği yapan Hattuşa kenti, hem UNESCO "Dünya Kültür Mirası" listesinde hem de "Dünya Belleği" listelerindeki tek antik şehir olma ünvanına sahip. Kentin içerisinde sayısız tarihi eser, tapına, antik tiyatro ve saray yer alıyor. Kazı çalışmalarının 111 senedir devam ettiği antik kentten çıkarılan 30 binin üzerinde eser ise Çorum'daki farklı müzelerde sergileniyor.
8. Efes Antik Kenti (İzmir):
Milattan önce 6000 yılında kadın savaşçılar olarak anılan Amazonlar tarafından kurulan şehir, Roma İmparatoru döneminde başkent olarak seçildi. Efes’in bir liman kenti olması nedeni ile tarih boyunca oldukça fazla ziyaretçi aldığı biliniyor. Çok farklı medeniyetlerin hüküm sürdüğü topraklar, kültürel anlamda içerdiği zenginlik ile tüm dünyayı kendine hayran bırakıyor. 24.000 kişilik kapasiteye sahip Efes Antik Tiyatrosu, en büyük açık hava tiyatrosu olma ünvanına sahip.
Bunun yanı sıra dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağı da bu kentte yer alıyor. Efes Antik Kenti adeta medeniyetlere kültür başkentliği olmuş bir şehir. Dünyanın en büyük 3. kütüphanesi olan Celsus Kütüphanesi de yine bu topraklar üzerinde yer alıyor. Dini eserlerin sayısının da bir hayli fazla olduğu Efes, her yıl sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından binlerce turistin akınına uğruyor.
9. Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir):
Erciyes ve Hasan Dağı volkanizmalarının lav ve tüflerinin yağışlar ve rüzgarlarla aşınması sonucu meydana gelen, dünyada eşi benzeri bulunmayan bu jeomorfolojik yapılar ülkemizin en çok turist çeken bölgelerinden biri olma özelliğini taşıyor.
Kapadokya ismi ile bilinen bölge, sıcak hava balonlarına elverişli iklimi ile ziyaretçilerine ömürleri boyunca unutamayacakları bir deneyimi yaşama fırsatı sunuyor. Nevşehir ili sınırları içerisinde yer alan milli park alanı içerisinde ise MÖ 3000 yıllarına kadar uzanan eserler yer alıyor. Önceden oluşmuş küçük yapıların eski zamanlarda ev olarak kullanılıyor olması, yer altından giden daracık mağaraları ve çok farklı yöntemlerle işlenmiş el yapımı ürünleri ile bölge UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde en çok ziyaretçi alan yerler arasında geliyor.
10. Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya):
En erken yerleşim katının M.Ö. 5500 yıllarına dayandığı antik kentin, dönemin en büyük ve en kalabalık yerleşimlerinden biri olduğu kabul ediliyor. Çatalhöyük doğu ve batı doğrultusunda yan yana iki höyükten oluşuyor, bu nedenle de ismine çatal deniliyor. MÖ. 7.400 ve MÖ. 6.200 yılları arasında, kentte tam 18 adet yerleşim katmanı bulunuyor. Kentte sanatın önemli bir yeri olduğunu düşünen arkeologlar, evlerin duvarlarında çok sayıda hayvan figürü, geometrik şekil gibi çizimlere rastlandığını söylüyorlar.
Çatalhöyük’te yaşayan insanlar, ölülerinin evlerinin altlarına gömüyorlardı bu nedenle yapılan kazılarda çok sayıda iskelet ve kemik parçalarına rastlandı. Kent sanatsal ve kültürel gelenekleri, benzersiz yerleşim stili, nüfus yoğunluğu ile tarihe ışık tutan bir evrensel değer olarak değerlendirilmiş, bunun sonucu olarak da UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır. Daha detaylı bilgilere aşağıdaki içerikten de ulaşabilirsiniz:
[NEWS:59356]Antik Medeniyetler Tarihi 2. Bölüm: İnsanlığın En Eski Tapınağı, 12.000 Yaşındaki GÖBEKLİTEPE[/NEWS