Giderek büyüyen bir sorun haline gelen antibiyotik direnci, bir yılda yüzlerce ölüme sebep olabiliyor ancak yeni bir araştırmaya göre, haşareler bize bu konuda yardımcı olabilir.
Antibiyotikleri, topraktaki bakterilerden elde ediyoruz ancak bu kaynak giderek ‘kurumakta’, dolayısıyla bilim insanları yeni kaynaklar için yeni yöntemler aramakta ve bulunan yeni yöntemlerden bir tanesi de haşarelerle yapışan bakteriler.
Neredeyse her böcek, minyatür bir mikrop ekosistemine ev sahipliği yapıyor. Burada bulunan mikroplar sürekli birbirleriyle savaşırken toksik bileşenler üretiyor ve bu bileşenler doğal bir antibiyotik görevi görüyor. Eğer ki bu bileşenleri ayıklama başarılabilirse, kullanılmak üzere yepyeni ilaçlar keşfedilmiş olur.
Kuzey ve Güney Amerika’dan toplanan 1400’den fazla böcekteki mikroplar, uluslararası bir araştırma ekibi tarafından analiz edildi. Yapılan analizin sonucunda araştırmacılar, böceklerin taşıdığı bu mikroorganizmaların toprakta bulunanlardan daha efektif olduğunu keşfetti.
Araştırmayı yapan ekibin açıklamasına göre, “Yeni tedavi birimlerinin karşı direnişe ihtiyacı var, ancak son otuz yılda klinik olarak onaylanmış bu tarz bir antimikrobiyal sınıflandırma bulunmuyor. Olağanüstü böcek çeşitliliği henüz hiç keşfedilmemiş ilaç potansiyeli barındırıyor.”
Araştırmacılar, bugün antibiyotiklerde kullanılan Streptomyces sınıfı bakteriler üzerinde çalışıyor. Çalışmanın arkasındaki araştırmacılardan olan bakteriyolog Cameron Currie “Böcekler bizim yerimize arama işini hallediyor” diyor.
Yapılan deneylere gösteriyor ki böceklerdeki mikroplar, bakterileri ve mantarları durdurmada topraktan elde edilen mikroplardan daha etkili. Yapılan bu keşif, antibiyotik direncine karşı verilen savaşta bakterilere karşı yeni bir cephe açılmasını sağladı.
Tabii bakterilerin bunlara karşı da direnç gösteremeyeceği henüz kesin değil. Bu araştırmanın tamamlanması yıllar alabilir ve sonuç pek de istediğimiz gibi olmayabilir. Bu yüzden bilim insanları henüz araştırmanın başındayken, tam anlamıyla araştırmak için birçok kaynak istiyor.
Nature Communications’da yayınlanan makalenin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.