Evrende yolculuk yapmanın bir kozmik hız sınırı var. Bu da ışığın hızına eşit. Evren 13.8 milyar yıl önce ortaya çıktığına göre görebileceğimiz en uzak cisimler hangi mesafede olmalı? 13.8 milyar yıl, değil mi? Peki biz nasıl oluyor da 46 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir cismi görebiliyoruz?
Bu soruya doğru cevap verebilmek için, evrenin yapısını doğru şekilde anlamak gerekiyor. Çok uzun bir süre için uzayın düz olduğuna inanılıyordu. Burada gezegenlerin hareketini etkileyen şeyin kütleçekim olduğuna inanılıyordu. Isaac Newton’dan sonra bu inanışı değiştirmek için Einstein zekasında birisi gerekiyordu. Sonuç olarak bu inanışı değiştiren de zaten Einstein’in kendisi oldu.
Uzayda mesafe ölçümü yaparken, A noktasından B noktasına çizgi çekerek mesafe hesaplamıyoruz. Yaptığımız hesaplamalar çok daha karışık ve karmaşık. Bunun sebebi ise görecelik ve uzayın genişlemesi.
Uzayı benekli bir balon olarak düşünelim. Benekleri gezegen, yıldız, galaksi, istediğiniz herhangi iki cisim olarak düşünebilirsiniz. Beneklerin balon üzerindeki yerleri sabittir. Balonun tepesinde bulunan bir benek, balon inikken de şişikken de balonun tepesinde bulunur. Bu benek A1 beneği olsun. Bu beneğe, balonun hiç şişirilmemiş halinde en yakın olan benek de A2 olsun. Balonun hiç şişmediği anı da t0 olarak adlandıralım. t0 anında A1-A2 arası mesafe 1 cm olarak kabul edelim.
Elimizdeki verilere göre t0 (Başlangıç) anında benekler arası mesafe 1 cm’dir. Balonu şişirdiğimizde balon genişler ve yüzey alanı artar. Balonun tamamen şiştiği t1 anında, A1 ve A2 benekleri arası 1 cm’den çok daha fazla olur. Her iki benek de sabit olmasına rağmen, aralarındaki mesafe zaman içerisinde artmıştır.
Uzayda da benzer bir durum söz konusu oluyor. Dünya’yı 1 benek, diğer gök cisimlerini de diğer benekler olarak düşünmemiz gerekir. Esneme miktarı, mesafe arttıkça artacak ve bir noktada da ışık hızını geçecektir. Einstein’in ortaya attığı uzay-zaman, evrenin temelini oluşturur. Uzay-zaman maddelerin etrafında bükülür ama aynı zamanda da sürekli olarak genişler. Evrenin genişleme hızını ölçtüğümüzde karşımıza 70 km/s/Mpc gibi bir hız çıkıyor. Km/s tamam, o bildiğimiz saniyedeki hız ama Mpc nedir? Mpc, 3.26 milyon ışık yılına tekabül eden bir mesafe, megaparsek. Yani evrendeki iki cisim arasında, evrenin genişlemesinden kaynaklı olarak ortaya çıkan mesafe artışı, megaparsek başına saniyede 70 kilometredir. 100 Mpc mesafedeki iki cisim, saniyede 7000 kilometre birbirinden uzaklaşıyormuş gibi gözükür. Bu sayıyı 4300 Mpc’nin üstüne çıkardığımızda, aradaki mesafe artışı saatte 300,000 kilometreyi, yani ışık hızını geçer. Şu anda bizden 4390 Mpc mesafede bir yıldız doğarsa varlığını asla öğrenemeyiz çünkü ışığı asla gezegenimize kadar gelemez. Objeler arası mesafe, 14,100 Mpc olursa aradaki mesafe artışı 987,000 kilometre/saniye olur.
Bunu mümkün kılan şey de Einstein’in görelilik olarak açıkladığı kavramdır. Bu cisimler birbirlerinden uzaklaşıyormuş gibi gözükür ama uzaydaki yerleri sabittir. Bugün 46 milyar ışık yılı uzaklıkta olan cisimler geçmişte çok daha yakındı. Evren genişledikçe aralarındaki görece mesafe de artmış oldu.
Farklı enerji çeşitlerini ve evrenin genişlemesini hesapladığımızda, 13.8 milyar yıl önce aynı anda ortaya çıkan iki noktanın arasındaki mesafe 46.1 milyar ışık yılı oluyor. Gözlemlenebilir evren bu nedenle 46.1 milyar ışık yılı boyunca devam ediyor. Evren ilk ortaya çıktıktan 1 milisaniye sonra her yönde çoktan bir ışık yılı genişlemişti.
Bugün gördüğümüz cisimleri de geçmişteki halleriyle görüyoruz. Evrenin görebildiğimiz diğer ucundan bize bakan biri, ne kadar güçlü bir teleskop kullanırsa kullansın insan medeniyetini göremez.