Apple’ın o zamanlardaki CEO’su Steve Jobs, orijinal iPhone’u 9 Haziran 2007 yılında tanıtmadan önce “Bugünü iki buçuk senedir bekliyorum” açıklamasında bulunmuştu. Apple, iPhone’u iki buçuk sene boyunca gizli bir şekilde geliştirmişti ve şirket içerisindeki birçok kişi bu cihazı ‘M68’ ve ‘Purple 2’ kod adıyla biliyordu. Telefon o kadar büyük bir titizlikle gizlendi ki telefon üzerinde çalışan mühendisler dahi telefonun son halinden bihaberdi.
Tahmin edilebileceği üzere bu gizliliği sağlayabilmek hiç de kolay olmadı ancak Apple her şeyi çok önceden düşünmüştü. Telefonu bu kadar gizli tutabilmek için Apple, özel ve geniş bir anakart oluşturup iPhone’un tüm aksamlarını bu anakarta yerleştirmişti. Bugünse kendini Red M Sixty olarak adlandıran ve isminin gizli kalmasını isteyen bir kaynak sonucunda bu verilere ulaşabildik. Şunu da hatırlatmakta fayda var: Bahsi geçen anakart ilk defa kamuoyuna açık bir şekilde fotoğraflandı ve iPhone’un köklerine bakıyorsunuz.
Tüm iPhone'ların atası
İlk bakışta kırmızı iPhone M68 prototip kartını 10 sene önceki bir bilgisayarın bir parçası sanabilirsiniz. Neredeyse aynı boyutlara sahip olan kartın tek farkıysa üzerindeki aksamları.
Kartın üzerinde göze ilk çarpan şey tabii ki de bir ekranın varlığı oluyor. Bundan sonra bir SIM kart yuvasının yanı sıra Wi-Fi ve Bluetooth bağlantısını sağlayan antenleri görmek de mümkün. Kartın merkezindeyse iPhone’un kalbi diyebileceğimiz Apple’ın uygulama işlemcisi bulunuyor. Samsung K4X1G153PC olarak adlandırabileceğimiz bölümde Apple, iPhone’un işletim sistemini çalıştırabilmek için Samsung’un 620 MHz ARM işlemcisini kullandı.
(Ekran kapalıyken)
Tüm bu bahsettiklerimizin dışında kartta bir jack girişi, bataryası ve ana kamerası da bulunuyordu ve bunların hepsi test edildi. Tabii ki mühendislerin bu durumdan bir haberi oldu mu derseniz orası tartışılır. iPhone’u nesillerce gören bizler bu karta baktığımızda bir telefona ait olabileceğini anlayabilsek de o zamanlar bunun mümkün olmayacağını da söyleyebiliriz. Tüm bunların yanı sıra kartın yanında bulunan görüntü çıkışı da akıllara ekranın ana karta en son aşamada eklendiğini; mühendislerin bir monitör üzerinden anakartla çalıştıkları ihtimalini de getiriyor.
(Ekran açıkken)
Bu prototiple birlikte artık milyonlarca insanın her gün cebinde gezdirdiği o cihazların ne kadar büyük bir uğraş ve gizlilikle geliştirildiğini görebiliyoruz. Böyle anlara tanıklık etmek fazlasıyla zor. Özellikle de tanıklık ettiğiniz şey yeni bir çağın kapısını büyük bir gizlilikle açıp geliştirildikten 10 yıl sonra ortaya çıkıyorsa…