İnsanların tarihin en eski dönemlerinden bu yana arzuladığı şeylerden bir tanesi, yaşlanmamak. İçimizde yatan bu arzumuzu dışa vurmak için yıllar boyunca gençlik çeşmeleri ve mitolojik kaynakların olduğu hikayeler yazıldı.
Biz, gelişen teknoloji ve bilimin yardımıyla yaşlanmaya çare bulmaya çalışırken, Dünya’da yaşayan bazı canlılar bu durumu çözmüş durumda. İşte hiç yaşlanmayan 10 hayvan:
Deniz süngeri:
Oldukça basit canlılar olan deniz süngerleri, diğer hayvanlarda bolca bulunan elementlere sahip değiller. Deniz süngerlerinin iç organları, sindirim yolları, sinir ya da kas sistemleri bulunmuyor.
Bir deniz süngeri üzerinde yapılan bir araştırmada hayvanın en az 11 bin yaşında olduğu keşfedilmiş ve yapılan bazı araştırmalarda bu hayvanların ömürlerinin yüz binlerce yıla kadar uzanabileceği iddia edilmişti. Bu canlıların uzun ömürlerinin arkasında yatan şey basitlikleri.
Deniz süngerlerinin yetenekleri üzerine çalışmalar yürüten iki biyolog olan Andrey Lavrov ve Igor Kosevich yaptıkları araştırmalarda, doku ayrışması yaşayan deniz süngerlerinin, orijinal şekillerini yeniden oluşturabildiklerini keşfettiler.
Bağırsak solucanı:
Bu canlılar ortadan ikiye kesildiklerinde bile yeniden büyüyebilme yeteneğine sahip. MIT’de yapılan bir deneyde bu canlıların tek bir hücreden yeniden büyüdüğü gözlemlenmiştir. Nottingham Üniversitesi’nden Dr. Aziz Aboobaker, “Genellikle kök hücreler bölündüğünde, yaşlanma emareleri gösterirler. Bu, kök hücrenin artık daha fazla bölünemeyeceği anlamına gelir. Bağırsak solucanları ve kök hücreleri ise bir şekilde yaşlanmaktan kaçınıyor ve hücrelerini bölmeye devam edebiliyorlar” dedi.
Bdelloid rotifera
1 milimetre ya da bundan daha kısa olan bu canlılar su olan herhangi bir yerde bulunabilir. Genel olarak 30 günlük bir ömre sahip olan bu canlılar neden bu listede bulunuyor olabilir?
Bu mikroskobik canlılar, açlık ve susuzluk gibi kriz anlarında vücut fonksiyonlarını durdurabilme ve yaşlanma süreçlerini askıya alma gibi özel bir yeteneğe sahipler. Hatta inaktif olarak geçen süre bu canlıların normal yaşam sürelerinden daha uzun bile olabiliyor.
Suyılanı
2,5 cm boyunda ve ağaca benzeyen bu canlının listede tam olarak ne aradığını anlamak için yaşlılığı anlamamız gerekiyor. Mesela insanların yaşlandıkça ölmesi çok daha olası ancak suyılanlarında bu durum tam olarak böyle işlemiyor.
Bu canlıların bunu başarmasının sebebi ise başlangıçta farklılaşmamış olan ancak en nihayetinde bambaşka türler olan üç farklı kök hücreyi kullanıyor olması. Bu kök hücreler, hayvanın bedenini düzenli olarak yeniliyor böylece bu canlılar yaşlanma sürecinden etkilenmiyor ve oldukça düşük ölüm oranlarına sahip olmayı başarıyorlar.
"Okyanus quahog" midyesi
Bu yumuşakçayı istisnai yapan durumlardan bir tanesi, yaşının kolayca belirlenebilir olması. Ağaçlarınkine benzer bir şekilde, bu canlının yaşını öğrenmek için de kabuğundaki halkaları saymanız yetiyor. Hatta bu halkalardan geniş olanları, hayvanın o yıl oldukça bolluk içerisinde yaşadığını, dar olan halkalar ise kıtlık yaşadığını anlatıyor.
Bulunan en yaşlı okyanus quahog midyesinin yaşı 507 olarak belirlenmişti. Bu canlının uzun ömrünün sırrı, alışılmadık bir şekilde ince reaktif oksijen üretimiyle bağlantılı. Normalde bu moleküllerin oluşumu DNA, RNA, proteinlere zarar veriyor ve hücre ölümüyle sonuçlanıyor. Ancak bu midye, bu reaktif oksijen türünü oldukça azaltılmış şekilde ürettiği için yaşlılıkla savaşabiliyor.
Istakoz
Okyanus diplerinde yaşayan bu canlılarının ne kadar büyüyebildikleri belirsiz, yani ulaşabilecekleri bir maksimum sınır bulunmuyor. Bugüne kadar yakalanan en ağır ıstakoz 20 kg’dan biraz daha ağırdı.
Bu canlıların ortalama yaşam döngüleri 50 ile 100 arasında değişiyor. Yani insana oldukça benzer bir yaşam döngüsüne sahip ancak bir noktada ayrışıyor. Istakozlarda yaşlandıkça iştahı, cinsel isteği ya da enerji kaybetme gibi bir durum yaşanmıyor.
Ancak ıstakozlar oldukça zor şartlarda yaşlanıyorlar. Bu canlı, deri değiştirerek büyüyor ki bu da tüm dış iskeletini çıkarması anlamına geliyor. Her deri değiştirmeden sonra hayvanın dış yüzeyi tamamen atılıyor yani yaşlanmaya dair bir emare kalmıyor. Hayvanın ölümüne ise yine bu deri değiştirme süreci sebep oluyor. Istakoz büyüdükçe, deri değiştirme süreci de o kadar tehlikeli hale geliyor.
Boyalı kamplumbağa
Birçok kaplumbağa türü uzun bir yaşama ve nispeten daha az yaşlılığa sahip olsa da Banding kaplumbağaları ve boyalı kaplumbağalarda yaşlılık olayı biraz farklı işliyor. Bu türün dişileri, benzerlerinin gençlerinden daha fazla yumurtluyor ve daha düşük bir ölüm oranına sahip.
Amerikan Doğal Tarih Müzesi’nden Dr. Christopher J. Raxworthy, kaplumbağaların yaşlıklık sebebiyle ölmediğini söylüyor. Yaşlı kaplumbağaların iç organları, genç benzerleriyle neredeyse birebir aynı. Dr. Raxworthy, kaplumbağaların herhangi bir hastalığa yakalanmama veya bir kazaya kurban gitmemeleri durumunda sonsuza kadar yaşayabileceklerini söylüyor.
Denizanası
Turritopsis dohrnii olarak da bilinen denizanasının bu listede olmasının sebebi, transdiferansiyon olarak da bilinen yaşlılık sürecinin geriye çevrilmesi durumu. Yani denizanası yaşlanıyor, sonra bu süreç tersine işlemeye başlıyor, sonra tekrar yaşlanıyor. Bilindiği kadarıyla bu sürecin herhangi bir sonu bulunmuyor.
Bu süreç açlık, hastalık ya da sakatlanma gibi sebeplerle de tetiklenebiliyor. Hatta bazen bir aydan kısa bir süre içerisinde bile tekrar tetiklenebiliyor.
Bristlecone çamı
Bristlecone çamının ömrünü yüz yıllarla değil bin yıllarla ölçmemiz gerekiyor. Bu türde keşfedilen en yaşlı ağacın yaşının 5.000 olduğu tahmin ediliyor. Bu ağaçların nerelerde bulunduğu ise kasıtlı ya da kasıtsız hasarlardan korumak için söylenmiyor.
Pando Kolonisi
Pando, yaklaşık 100 dönümlük bir araziye yayılmış bir ağaç kolonisi durumunda ve her bir ağaç aynı organizmayı kullanıyor. Bunun sebebi ise titrek kavakların, zaten var olan kök sisteminden yeni ağaçlar üretebilmesi. Yani tek bir hücre, filizlenmiş birçok ağaç gövdesine sahip olabilir.
Pando’nun en az 80 bin yaşında olduğu, en iyi ihtimalle ise 1 milyon yaşında olduğu tahmin ediliyor ki bu da kendisini gezegenimizdeki en yaşlı canlı yapıyor.