Jordan Mechner isimli genç bir geliştirici, 1989 yılında sonraki zamanlarda oyun dünyasını kasıp kavuracağını bilmediği bir oyun geliştirdi. Jordan, yapmak istediği oyunun kodlarını bilgisayarında yazdı ve animasyon kısmında ise gerçek insan kullandı. Animasyonlar için kullandığı kişi ise kendi öz kardeşiydi:
Kardeşinin koşma, zıplama, eğilme ve atlama gibi hareketlerini kayda alan Jordan, bu animasyonları dijital ortama entegre ederek yazdığı kodlarla birleştirdi. Bir de bölüm tasarımlarını ve hikâyeyi tamamlayınca, hepimizin nostalji denilince aklına ilk gelen oyun olan Prince of Persia’yı piyasaya sundu.
1989 yılında piyasaya sürülen oyun öyle çok sevildi ki, Mechner ikinci oyunu daha iyi yapmak için 4 yıl gibi bir süre harcadı:
Prince of Persia: The Shadow&Flames piyasaya sürüldü, ancak işler istenildiği gibi gitmedi ve oyun fazla tutmadı. Kötü eleştiri de almadı, fakat insanların aklında yer eden bir yapım olmadı. (Hatta 2015 yılında da bu oyunun akıllı telefonlar için geliştirilmiş bir sürümü piyasaya sürülmüş ve o da tutmamıştı. Neyse, geçmişten devam edelim.)
1993’teki oyunun ardından Mechner, bir süre inzivaya çekildi. Bu sefer Mechner’ın sahalara geri dönmesi 5 yıl aldı. 1999 yılında, 3D oyunların revaçta olduğu bir dönemde bir de kendi bombasını patlatmak istedi ve karşımıza eleştirmenler tarafından ‘Tomb Raider çakması’ damgası vurulan ‘Prince of Persia 3D’ çıktı.
Bu oyun da Prince of Persia: The Shadow&Flames gibi akıllarda yer edemedi ve çürüdü gitti. Jordan bir kere daha istediği başarıya ulaşamamıştı:
Jordan’ın kurduğu marka, asıl bombasını oyunun hakları Ubisoft’un eline geçince patlattı. 2003 yılında Ubisoft, Prince of Persia’nın haklarını Redorb Entertainment’ın elinden alarak hepimizin seriyi tanımasını, hatta favori oyunlar listemizin başına koymamızı sağlayan oyunu geliştirdi: Prince of Persia: The Sands of Time. Sands of Time o kadar beğenildi ki, şimdi bile bu oyun için ‘abi çok iyiydi ya’ tarzı yorumlar duymanız mümkün.
Hatta bazıları için Ubisoft’un şimdiye kadar geliştirdiği en iyi oyun budur:
Tabii dönemin şartlarına göre epey ileride olan ve günümüzde yüzüne bile bakılmayacak grafik kalitesini bir kenarı bırakmak lazım. O zamanlar böylesine aksiyon yüklü bir oyun devrimdi.
The Sands of Time’ın bu kadar beğenilmesinin sebebi, oynanışının, grafiklerinin ve bölüm tasarımının tamamen kendine has olmasıydı. Bu kadar akrobatik bir oynanışı oyuncular ilk defa deneyimliyordu ve adeta bayılmışlardı. Dövüş mekanikleri de keza öyleydi; gelen atağı savuşturmak, kombo yapmak veya düşmanlarınızı ‘Zamanın Hançeri’ ile bıçaklamak çok zevkli idi. Buna bir de mükemmel bir hikâye eklenince, oyun tadından yenmez oldu.
The Sands of Time efsanesini çıtayı arşa çeken Warrior Within takip etti:
Oyunun ve Prince’in karanlık havası, bir önceki oyunun o 1001 Gece Masalları’nı andıran temasına alışkın olan oyuncuları rahatsız etmiş olsa da Warrior Within, PS2’nin en çok satan oyunları listesinde ilk 10’da yer almayı başardı. Warrior Within’de önceki oyundan farklı olarak dövüş mekaniği zenginleştirilmişti. Yepyeni kombolar, saldırı ve savunma teknikleri eklenmişti. Tabii yepyeni bir mekan, bölüm tasarımı ve hikâye ile birlikte.
Ardından efsane üçlemenin son oyunu Prince of Persia: The Two Thrones piyasaya sürüldü:
Zira The Two Thrones’un piyasaya sürüldüğü sene oyun dünyası, PlayStation 3’ün ve Xbox 360’ın tanıtılmasıyla birlikte yepyeni bir jenerasyona hazırlanıyordu. Ayrıca oyun, Ubisoft’un tam yapmak istediği gibi olmamıştı. Prens’in mizahi yönü daha ağır basmaya başlamıştı ve bu belirli bir kitlenin hoşuna gitmemişti.
The Two Thrones’un ve The Sands of Time’ın baş geliştiricilerinden olan Patrice Desilets, yeni nesil için geliştirmek istediği oyunda Prince’ın ana karakterimiz olmasını istemiyordu. Prince’in elbet bir gün kral olması gerektiğini düşünen Desilets, Prince’in savaşmasını değil yönetmesini istiyordu.
Onun geliştirmek istediği oyunda, artık kral olan Prince’ten gelen emirler doğrultusunda hedefleri öldürdüğümüz bir suikastçıyı oynayacaktık. Tanıdık geldi mi?
Desilets’in geliştirmek istediği oyunun adı Prince of Persia: Assassin olacaktı. Ubisoft, bu oyunun geliştirme sürecini yakından takip etti ve geliştirilen oyunu oldukça beğendi. Sonucunda ise bu oyunun kendi başına ayrı bir oyun olması gerektiğini söyledi ve işte Prince of Persia’nın katili olan efsane seri oyun serisi hayat buldu: Assassin’s Creed.
Bu oyun, oynanış mekaniğiyle, grafikleriyle ve hikâyesiyle insanları o kadar büyüledi ki, Prince of Persia’nın yeni oyununu tabiri caizse ‘saldı’.
Son çırpınışlar:
PoP’un çöküş devri de tam olarak o zamanlarda başladı. 2008 yılında piyasaya sürülen Prince of Persia oyunu yepyeni bir oyundu. Ancak maalesef oyun dünyası için ‘yepyeni’, burada iyi bir anlam taşımadı. Yeni ve gerçekçi olmayan mekanikler, çizgi filmi andıran grafikler ve pek de akıcı olmayan hikâyesiyle Prince of Persia (2008), Ubisoft’un beklediği başarıyı elde edemedi. Ubisoft da serinin geliştirilmesine bir süre ara verdi.
2009 yılında ise Assassin’s Creed’in günümüzde hala devam etmesinin sebebi olan oyun çıktı: Assassin’s Creed 2:
Assassin’s Creed 2, Ubisoft’un The Sands of Time’dan sonra geliştirdiği en iyi oyunlardan biri diyebiliriz. Adeta yaşıyormuş gibi hissettiren hikâyesi, yeni tırmanma ve dövüş mekanikleri ve kısmi karakter özelleştirmeleriyle gönlümüzde taht kuran Ezio karakterinin hikâyesini başlatan Assassin’s Creed 2, Prince of Persia’nın rantını daha da aşağı çekti.
2010 yılında Ubisoft, PoP’a son bir şans daha vermek istedi. Oyunculara eski Prince of Persia’ların tadını vermesi için geliştirilen Prince of Persia: Forgotten Sands piyasaya sürüldü:
Sönük hikâyesi ve eskiyle uzaktan yakından alakası olmayan oynanışıyla Forgotten Sands, PoP serisinin son şansını da boşa harcamış oldu.
Böylece de 21 yıllın bir serüvenin sonuna gelmiş olduk. Ubisoft, o günden sonra bir Prince of Persia oyunu çıkarmanın anlamsız olacağını düşünmeyi başladı ve serinin ‘fişini çekti’. Assassin’s Creed ise günümüzde hala geliştirilmeye devam ediyor ve çok büyük bir marka haline geldi. Serinin babası Jordan Mechner ise şu anda ufak tefek Indie ve mobil oyunlar üzerinde çalışıyor.
Ubisoft’un bu seriyi geri getirmek gibi bir niyeti yok gibi görünüyor zira ellerinde benzer konsept ile çok tutmuş olan Assassin’s Creed var. Firmaların bu tür olaylara ticari ve ekonomik gözle bakması da pek yanlış bir şey olarak değerlendirilemez. Ancak eminiz ki bugün The Sands of Time, Warrior Within ve The Two Thrones üçlemesinin remake sürümleri çıksa, yemeden içmeden oynayacak yüzbinlerce oyuncu vardır…