Ekşi Şeyler’de Yayınlanmış 10 Tüyler Ürpertici Bilim Yazısı

Bilimin her hali gerçekten güzel mi? Ekşi Şeyler’de yayınlanmış 10 tüyler ürpertici bilim yazısını görünce fikriniz değişebilir.

Bilim dünyayı ileri götürüyor. Bilmediğimiz gerçekleri ve yaşadığımız dünyayı daha doğru bir şekilde anlıyoruz bilim sayesinde. Fakat bilimin bize anlattığı her gerçek bizi mutlu edecek mi? Ekşi Sözlük’ün blog sitesi olan Ekşi Şeyler’de yayınlanmış bilim yazıları gerçekten tüyler ürpertici.

Bu bilim yazılarının bazılarında her gün gördüğümüz, karşılaştığımız şeylerin ve insanların karanlık yüzlerini görüyoruz. Bazılarında ise daha önce hiç bilmediğimiz gerçeklerle karşı karşıya geliyoruz.  Beynimizde neler dönüyor, ölülere ne oluyor, o insan gerçekten psikopat mı? Bu gibi tüyler ürperten soruların cevaplarının arandığı bu bilim yazılarını okuduktan sonra hayatınız asla eskisi gibi olmayacak. Ekşi Şeyler bilim kategorisinde yayınlanan, insanın tüylerini ürperten bilim makaleleri:

Ölüler Geri Getirilebilir mi?

Ekşi Şeyler ’de yayınlanan bu bilim yazısında herkesin en büyük merak ve korku konularından olan ölümden bahsediliyor. Edebiyat ve sinemada bu konuyla ilgili birçok teori  var tabii ki; zombiler, vampirler gibi ama elbette bu bilimsel olarak mümkün değil. Bu konu tüm doğada ortak bir olay olduğu için, ölüm konusunu düşünürken pek çok farklı bilim dalından referans almak gerekiyor.

Fizik, biyoloji, kimya ve tıp gibi bilim dallarının ölülerin geri döndürülememesi üzerine pek çok açıklama var. Paranormal olaylara inanmayanlar için oldukça tatmin edici olan bu açıklamalara, doğaüstü olaylara inanan biriyseniz ne kadar inanabilirsiniz?

Nedir Bu Zaman Dediğimiz Kavram?

Zaman nedir? Gerçekten göreceli midir? Sizin için bir ömür gibi gelen süreler, başkaları için neden birkaç dakika gibi geçiyor? Zamanın herkes için ortak bir olgu olduğu söyleniyor ama herkes yaşadığı an üzerine farklı süreçlerden bahsediyor. Beynimiz bu kavramı neye göre oluşturuyor? Yoksa tüm bunlar birer rüya mı?

Rüya değil, elbette yaşıyoruz ama hepimiz farklı yaşıyoruz. Ekşi Şeyler’e göre farklı şeyler yaşayarak bugün yaşadığımız anlara geliyoruz ve bu yaşadığımız farklı şeyler bizim zaman algımızı da değiştiriyor. Bunları öğrendikten sonra geçen ilk uykusuz geceniz daha uzun ya da sevgilinizle ilk buluşmanız daha kısa geçiyor gibi gelebilir.

Psikopatın Aşkı Büyük Olur

Psikopat nedir? Temel anlamıyla korkunç bir psikopattır! İnsanları öldürebilir, işkence edebilir, toplu katliamlara, tecavüzlere imza atabilir ve bundan asla pişmanlık duymaz hatta mutlu bile olabilir. Böyle bir ruh hali içindeki bir insanın en sevimli duygulardan biri olan aşkla nasıl bir ilişkisi olabilir? Tuhaf ama gerçek, psikopatlar da aşık olabilirler.

Bu masum, insanı şair eden duyguya nasıl bir psikopat sahip olabilir? Ekşi Şeyler ’de yer alan bilim yazısına göre psikopatlar aşık olsalar bile bizim bildiğimiz anlamda sağlıklı bir ilişki kuramazlar. Aşklarını itiraf edip, mutlu sonla biten romantik ilişkilere sahip olamazlar. 

Bir psikopat aşık olursa, daha da bozuk bir ruh haline geçebilir. Tabii aşık olduğu kişi de kendi gibiyse, korku filmi senaryosuna benzeyen bir ilişki olabilir ama ya değilse? İşte o zaman aşık olunan kişinin vay haline…

Bedeninizin Kontrol Edemediği Deneyimler

Beynimizi biz kontrol ederiz. Bedenimizi de beynimiz aracılığıyla yine biz kontrol ederiz. Peki ya yaşadığımız karıncalanma hisseleri, uyku felçleri, karabasanlar? Bunları da mı biz kontrol ediyoruz? Kontrol edebilsek böyle kötü deneyimlere izin vermezdik. Demek ki bedenimizin kontrolü tam olarak bizde değil. Kontrol edemediğimiz bir bedene hapsolmuş kayıp ruhlarız belki de.

Aslında olayın bilimsel açıklaması biraz daha farklı. Ekşi Şeyler’de yayınlanan bilim yazısına göre bu durum öncelikle yüksek G kuvvetine maruz kalan çıkan uçak pilotların da görüldü. Bu pilotlar ölüme yakın deneyimler yaşıyorlardı ve bu durumun araştırılması gerekiyordu. Bu duruma neden olan şeyin beynin bazı bölgelerinin doğru çalışmaması olduğu tespit edildi. Peki neden doğru çalışmıyordu bu bölgeler? Cevap basit, oksijensiz kalmak. Fakat yine de bir bedenin içine hapsolma duygusu insanın aklından kolay çıkamıyor.

Deliliğe Tek Adım Kala Dahilik

Delilik ve dahilik arasındaki ince çizgi klasik söylencelerden biridir. Muhteşem bir bilim adamının garip hareketlerini anlamlandırmak için de söylenebilir bu söz, sokakta pet şişeden direksiyon yapıp hayali bir otobüs süren deli için de. Tıp fakültesini son sınıfta bırakan bir deli ya da bilimde yeni bir ışık yakmış çıplak gezen bir insan. Duyuyoruz bunları, fakat bilim ne diyor?

Ekşi Şeyler ’de yer alan yazıya göre bilim bu konuyu doğruluyor. Çok zeki hatta dahi olabilmek için psikopatik bir kişiliğe sahip olmanız yani kafayı biraz sıyırmanız gerekiyor. Yaratıcılığa ve düşünsel konulara yatkın olan beyin aynı anda pratik ve sosyal düşünemiyor. Bu nedenle dahiyane bir yaratıcılığa sahip olan kişi, sosyal alanda sağlıklı davranışlar sergileyemiyor bu da kişinin toplumda deli olarak adlandırılmasına yol açıyor. 

Fakat unutmamak lazım ki her deli de dahi olmak zorunda değil.

Her Şeyi Hatırlayan Ender Hafıza Türü

Hatırlamak kimine göre en büyük lanetlerden. Unutmak ise bir hediye. Kötü anıları unutmaktan daha güzel bir şey olabilir mi? Yıllar önce yaşanmış can sıkıcı olayları unutabildiğimiz için mutlu olabildiğimiz söyleniyor. Ölümü unuttuğumuz için rahatça yaşayabildiğimiz ise şiirlere bile konu olmuş durumda. Fakat dünyada bazı insanlar var ki, yıllar önce yaşanmış tüm olayları gün ve saat ayrıntılarına kadar hatırlayabiliyolar.

Bu hafız türüne otobiyografik hafıza deniliyor. Ekşi Şeyler internet sitesinde yer alan bilim yazısına göre dünyada yaklaşık 20 kişide olduğunu düşünülen bu hafıza türüne sahip insanlara onlarca yıl öncesine dair bir tarih ve saat verildiğinde bile o an, orada ne olduğunu anlatabiliyorlar. Elbette bu doğuştan gelen bir şey. Bu insanların beyin yapılarının normal insanlardan oldukça farklı olduğu söyleniyor. Sevgilinizin ya da eşinizin böyle bir beyin yapısına sahip olduğunu düşünsenize...

Güneş Yok Oluyor!

Güneş olmasa hatta daha büyük ya da küçük olsa bile dünyamızda yaşam olmazdı. Yakınlaşıp, uzaklaşma ihtimali bile korkutucu senaryolara konu olan güneş her geçen gün yok oluyor. Evet, güneş günden güne küçülüyor. Söylenene göre güneş her saniye 5.5 milyar kilo kütle kaybediyor. Her saniye 5.5 milyar kilo normal aklımızla düşünerek algılayamayacağımız kadar korkunç bir kütle.

Peki gerçekten güneş yok olacak mı? Ne kadar zamanımız kaldı? Herkes sığınaklara mı kaçsın? Bahsedilen sayı ne kadar yüksek olursa olsun aslında çok da önemli bir şey değil güneş için. İnce ince hesaplandığında bile güneşin en az 5 milyar yıl daha gökyüzümüzde parıl parıl parlayacağı söyleniyor. 

Yani şimdilik pek bir sıkıntı yok gibi görünüyor ama her şeyimizi borçlu olduğumuz güneşin bu hızla yok oluyor olması gerçekten endişe verici.

Odada Gerçekten Yalnız Mısınız?

Şöyle bir sağa sola bakın, kimseler görünmüyor. Aynanın yansımasında da kimse yok. Ön kamerayı açıp bakıyorsunuz, yine kimse yok. Gerçekten yok mu? Harry Potter filmindeki görünmezlik pelerinini kullanan birileri olmasın sakın etrafta? O bir film hilesi, gerçek hayatta olmaz diye düşünenlerdenseniz çok yanılıyorsunuz. Çünkü bu her ne kadar zor da olsa mümkün.

Edebiyat ve sinemada görülen fantastik ve bilim kurgu öğelerinin bilimi etkilediği bilinen bir gerçek. Harry Potter’da herkesin görüp hayran olduğu görünmezlik pelerini de bilim tarafından mercek altına alındı. Fizik kurallarıyla doğru şekilde oynanırsa bunun mümkün olduğu söyleniyor. 

Eğer ışıkla görünür hale gelen bir cismin insan gözüyle görülmesi engellenirse yani çok da zor olmayan küçük birkaç yansıma ve ışık oyunuyla bir görünmezlik pelerini yapılması mümkün. Yaygınlaşırsa işimiz zor.

Göz Açıp Kapatmaktan Bile Kısa Süren Bir An

Kısa anlar için genelde kullanılan ‘göz açıp kapayıncaya kadar geçti’ ifadesi artık yeterince kısa değil. Yaşadığımız evrende çok daha kısa anlar bulunuyor. Bildiğimiz zaman ifadelerinden farklı olan bu zaman aralığını, bildiğimiz zaman ölçme aletleri kullanarak algılayabilmemiz imkansız. Tabii bu zaman aralığı günlük yaşamımızda bir randevu için değil, büyük patlamadan hemen sonra yaşanan an için kullanılıyor.

Planck zamanı olarak adlandırılan bu zaman aralığı için en kısa an demek de çok doğru değil. Daha kısa anlar ölçülemiyor demek daha doğru bir tanım olacaktır. Büyük patlama sonrasındaki an için ifade edilen bu terimden öncesi de var aslında. 

Fakat bu o kadar küçük bir zaman aralığı ki, orda bildiğimiz anlamdaki fizik kurallarından bahsetmek imkansız. Yani planck zamanından daha kısa bir zaman aralığından bahsetmemiz gerektiğinde kuantum yasalarını da göz önüne almamız gerekiyor. Zamanın böyle şekilleri olması gerçekten düşündürücü bir olgu.

10 Dakika Boyunca Göz Göze Olmak

Biriyle göz göze gelmek mutlu bir ilişkinin başlangıcı ya da büyük bir kavganın ilk adımı olabilir. Daha da uzun sürerse bu durumda şehvetin ve nefretin de artacağı söylenir. Peki bu durum daha da uzarsa ne olur? Tam 10 dakika boyunca biriyle göz göze kalırsanız ne olacağını merak eden psikologlar 20 kişiden oluşan bir deney grubuyla bu olayı canlandırdılar. Sonuçlar pek de hoş değil.

Gönüllülerin söylediğine göre önce baktıkları yüzler bozuldu, sonra o yüzler bir canavara dönüştü. Daha korkuncu bir süre sonra baktıkları yüz, kendi yüzleri gibi görünmeye başladı ve en son olarak da yüzler tanıdıkları ya da akrabalarının yüzlerine dönüştü. Herhangi bir ilaç kullanımı olmamasına rağmen gönüllüler zamanın yavaşladığını, rüyada gibi olduklarını söylediler hatta bazılarında hafıza kaybı bile tespit edildi. Kesinlikle evde denememeniz gereken bir tecrübe.

İlgili makalelere ulaşmak için;