Bazı tarihçilere göre bu insanlık dışı eylemin yapılmasındaki sebep yoksunluk ve açlıkken; bazı tarihçilere göre de utanç kaynağıydı. Birçok Müslüman'ın da çiğ çiğ yenerek katledildiği bu hadise, kroniklere de Maarra Yamyamları olarak geçmiş.
Haçlıların istila sırasında pek çok insanı yedikleri tüm kaynaklara konu olmuştur. Öyle ki normal pazarların insan pazarına dönüştüğü, insan etlerinin satıldığı bile söyleniyor. Bu vahşetin sebebini bizler tam olarak bilemeyiz ama tarihin gelmiş geçmiş en büyük canavarca eylemi olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.
Bulundukları bölgelere bakıldığında ise Haçlıların açlık çekmesinin düşük bir ihtimal olduğu söyleniyor.
Haçlı Seferleri’nin önemli tanıklarından birisi Anna Komnene, babası İmparator Aleksios Komnenos’un (1081-1118) hayatını anlattığı eserinde verdiği bilgilere göre, Pierre L’Ermite öncülüğünde gruplar, rahat durmayarak Hristiyan, Müslüman ayırt etmeden civardaki köyleri yağmalamışlar. Bu bölgelerde açlık çekebilecekleri bir ortam olmaması makul görülse de yamyamlık vakalarından bahsedilir.
Anna Komnene, Haçlıların bazı bebekleri dilimler halinde keserek mangalda pişirdiklerini ve muhtemelen daha yetişkin olanları şişe geçirerek ateşte kızarttıklarını anlatıyor.
Bu noktada Maarra Yamyamları'ndan bahsetmek gerek.
1098’de Suriye’de bir şehir olan Ma’arrat’ün-Numân, Haçlılar tarafından işgal edildi ve yerli halk kılıçtan geçirildi. I. Haçlı Seferi’nde bizzat yer alan üç Latin tarihçinin ifadelerine göre Müslümanların cesetlerini kızartıp yediklerine dair dehşet olayların yaşandığı görülüyor. Fakat bu kişilere göre, onları yamyamlığa zorlamış olan şey kıtlıktı. Fulcherius Carnotensis, Historia Hierosolymitana’sında Haçlıların yamyamlığını ızdırap verici bir durum olarak şöyle dile getirir:
“Kuşatma yirmi gün sürdüğünde, insanlarımız aşırı açlıktan acı çektiler. Titreyerek ve ürpererek bahsediyorum, çünkü insanlarımızdan birçoğu aşırı açlığın sebep olduğu cinnetten rahatsız oldu, orada henüz ölmüş olan Saracenlerin (Müslümanların) kaba etlerinden kestikleri parçaları dilimleyerek pişirdiler ve çiğnediler ve ateşte yeteri kadar pişmediğinde vahşi bir ağızla oburca yediler. Ve böylece kuşatanlar kuşatılanlara göre daha fazla zarar görmüşlerdir”
Kim olduğu belli olmayan bir Haçlı tarafından yazılmış Gesta Francorum et aliorum Hierosoliminatorum’da, bu vahşet anlatılıyor:
“Biz ordayken (Antakya), surların dışında yağmalayacak hiçbir şey olmadığı için gerek uzun kalıştan veya gerekse de o kadar çok aç olduklarından dolayı adamlarımızdan bazıları ihtiyaçlarını karşılayamadı. Bu yüzden onlar ölülerin karınlarını yardılar, çünkü onlar Müslümanların bağırsaklarında Bizans altını bulmayı umuyorlardı. Ve diğerleri ölülerin etini dilimlere ayırdılar ve yemek için pişirdiler””
Liber Christianae Expeditionis pro Ereptione Emundatione et Restitutione Sanctae Hierosolymitanae Ecclesiae adlı eserini seferlere görgü tanığı olan insanların aktarımlarına göre yazan Alman Tarihçi Albertus Aquensis ise bu yamyamlığı “çaresizlikten” yaptıklarına değinmiş.
“Bu şehirlerin etrafında büyüyen açlık öyle bir ızdıraplı hale geldi ki Hristiyanlar yaşadıkları kıtlık karşısında cesetleri yemekten korkmadılar. Sadece öldürdükleri Müslümanlar veya Türkleri değil, aynı zamanda yakalamış oldukları köpekleri de ateşte pişirdiler.”
Bu arada tüm kaynaklar bu yamyamlığı doğrularken eklememiz gereken bir şey de var ki o da Orta Çağ’da açlığın olduğu her an bu tür yamyamlıklarla sık karşılaşıldığı.
Kuşatmadan önce mi, yoksa sonra mı insanları yedikleri konusu hâlâ tartışmalı bir konudur. Fulcheris Carnotensis, bu olayın kuşatma anında yaşandığını şu sözlerle beyan etmiş: "Bu kuşatma esnasında adamlarımız şiddetli açlığın neden olduğu cinnetle korkunç eziyetler çekmiş ve çevrede yatan ölü Müslümanların kalçalarından et parçaları kesmişti. Bu parçaları pişirip yemiş, yeteri kadar kızarmamış olan etleri bile vahşice yutmuşlardı"
Willermus Tyrensis ise tam tersi, kuşatma sonrasında bu olayın gerçekleştiğini şöyle anlatmıştır:“Adı geçen şehrin zaptından sonra orduda aynı zamanda öyle bir kıtlık hüküm sürmekteydi ki vahşi hayvanlar gibi pis yaratıkları yiyecek olarak değerlendiriyorlardı. Ayrıca eğer inanılabilirse, açlıktan insan eti yedikleri söylenir ve tabiata aykırı olarak böyle pis ve rezilce şeyler yedikleri için talihsiz halktan pek çoklarının öldüğü vakidir”
Maarra şehrinde yaşanan bu korkunç olayları dile getirirlerken aynı zamanda Kudüs’te yapılacak olan vahşetin ön provası olduğunu da ifade ettikleri görülüyor.
Bazı eserler, yamyamlık olayının sadece Maarra şehrinde yaşandığını söylese de karşıt görüşler de bir o kadar fazla. Örneğin Andrew Holt, bu konuyla alakalı şunları söylüyor: “Antakya’da yamyamlık iddiaları için yazılan tek kaynak, olaylardan birkaç yıl sonra yazılmıştır. Sadece aylar sonra Maarra’daki olaylar yaşandığı için Antakya’da da olduğu ileri sürülerek hadiselerin karıştırılıyor olabileceği ihtimali ortaya çıkıyor”
Uzun lafın kısası bu yamyamlık olaylarının Türkleri ve Arapları bir korkutma stratejisinden kaynaklanmadığını söyleyebiliriz. Bunu da Orta Çağ tarihçileri seferden sonra Papa'ya gönderilen raporlardan analiz etmiştir.
Kuşatmada olan komutanlar, raporlarda bu hadiseyi bakın nasıl anlatımış:
“Ordu, Maarra’da korkunç bir açlığın pençesine düştü ve ihtiyaç, onları Müslümanların cesetlerini yemek gibi canavarca bir işe mecbur etti.” Şeklinde aktarılan rapora bakarsak birkaç çıkarım yapmamız gerek. İlk olarak bu “insanlık dışı” yaklaşımı bir ihtiyaç bağlamında belirlenmesi, ikincisi de tüm bunların “canice” olarak değerlendirilmesidir. Fakat görünüşe göre Haçlılar bunu ihtiyaçtan ziyade zevkten yapmış.
Maarra’da 33 gün kalan ve süre zarfında değil insanların; hayvanların da cesetlerini yiyen Haçlılar, insanlık adına büyük utanç duyulacak bu yamyamlık hikâyesini gerilerinde bıraktılar. Tüm bunların yanında da geriye iki Haçlı komutanın ihtiraslarının kurbanı olan şehir ve en büyük acıyı çeken Müslüman halk kalmıştır.