Yaz aylarının vazgeçilmez sorularından biri olan “denize mi gitsek, yoksa havuza mı?” kararsızlığının yanında “havuz mu daha temiz, yoksa deniz mi?” belirsizliğini açıklığa kavuşturmak, nereyi tercih edeceğiniz noktasında oldukça faydalı olacaktır.
Şimdi birçok açıdan hem denizin hem de havuzun artı ve eksilerine bakalım ve kararı size bırakalım.
Sularının olabildiğince temizlenmeye çalışıldığı havuzların aksine denizler, sürekli olarak bir gelgit halindedir ve aslında bu durum, zannedildiği gibi iyi bir şey değildir.
Deniz sularının devamlı olarak devinim halinde olması, endüstriyel alanlardan çeşitli kimyasalların ve hayvan çiftliklerinden farklı hayvan dışkılarının bu sulara karışabileceği anlamına gelir ve oldukça endişe vericidir.
Ayrıca denizlerde özellikle yaz aylarında, bir tür bakteri olan mavi-yeşil alglerin oranı sıcak havanın etkisiyle artışa geçer ve bu algler, ölümcül toksin zehirlenmelerine sebebiyet verebilir.
Toksin salan alg çiçeklerininin bulunduğu sularda yüzmek ya da o suyu yutmak da deri döküntülerine, ateşe ve çeşitli mide-bağırsak rahatsızlıklarına sebep olabilir.
Bakteri ve virüsler, denizlerin ve çeşitli su birikintilerinin olmazsa olmazlarıdır.
Bu sular, oldukça tehlikeli canlılar barındırabilir ve insan sağlığına geri dönülmez zararlar verebilir. Örneğin ishal, genellikle kanalizasyon sularının denize karışmasıyla yakalanabilecek en yaygın rahatsızlıklardandır.
Aynı zamanda deniz ve çeşitli su birikintilerine herhangi bir fare idrarı karıştığında Leptospirosis (Weil hastalığı) isimli bir hastalık gelişebilir ve bu su içildiği takdirde, çeşitli enfeksiyonlar, karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları ortaya çıkabilir.
2018’de yapılan bir araştırma da deniz suyunun zararlarına işaret etmekte.
Bu çalışmayla, denizde yüzen kişilerin havuzu tercih edenlere oranla kulak ağrıları, mide rahatsızlıkları ve çeşitli enfeksiyonlara yakalanma olasılığının önemli ölçüde daha fazla olduğu tespit edildi.
Ayrıca denizler uçsuz bucaksız, bazı su birikintilerinin içeriği de belirsiz olduğundan bu bölgelerde insanlar için tehlikeli çok sayıda canlının varlığı da es geçilmemeli.
Akla gelen ilk örneklerden, soktuklarında genellikle insan canına kast eden denizanaları, bu anlamda en tehlikeli deniz canlılarındandır ve onlardan korunmak, bazı zamanlarda mümkün olmayabilir.
Fakat tüm bunların aksine havuzlarda bu tip tehlikeli canlıların varlığı, çeşitli hayvan atıkları ve kimyasal akıntıların olma ihtimali söz konusu bile değildir.
Peki havuzlar ne durumda?
Söz konusu havuzlar olduğunda akla gelen şüphelerden ilki, havuzdaki suyun ne sıklıkla değiştirildiği ve içerisindeki klorların bizi olumsuz anlamda ne ölçüde etkileyip etkilemediği.
Ne yazık ki havuzlarda hiçbir dezenfeksiyon yöntemi %100 oranında sonuç vermez ve giardia veya cryptosporidium gibi tek hücreli parazit ya da patojen olarak bilinen bu zararlı canlılar, klorlama sürecinden sonra da hayatta kalabilir.
Aynı zamanda açık ya da kapalı farketmeksizin klorlu havuzda yüzme, özellikle çocuklarda astım ve saman nezlesi gibi solunum yolu hastalıklarının gelişimi açısından oldukça baskın bir risk faktörü taşır.
Ayrıca havuza eklenen klorun miktarı, insan sağlığı noktasında bir hayli önemli.
Klor büyük oranda tahriş edici bir maddedir ve bu dezenfektan ter, tükürük, dışkı, saç, cilt parçacıkları ve güneş kremleri ile birleştiğinde çok daha zararlı bir madde haline gelir. Farklı maddelerle birleşen bu klor da deri yoluyla emilebilir, yutulabilir ve buharlaşarak solunumu etkileyebilir.
Yine çeşitli maddelerle birleşen klorun, insan DNA’sına da zarar verebileceği üzerine birtakım çalışmalar gerçekleştirilmiş durumda. Bu havuz klorunu laboratuvarda fareler üzerinde test eden araştırmacılar, farelerin ölümü üzerine oldukça şaşırmıştı. Bilim insanları da bu çalışmadan yola çıkarak, havuz suyunun kanser riskini artırabileceği noktasında hemfikir oldu.
Yaz aylarında serinlemek ve keyifli dakikalar geçirmek için tercih ettiğimiz bu suların her ikisi de farklı açılardan çeşitli riskler barındırmakta.
Özetle ne havuzların ne de denizlerin insan sağlığı noktasında tamamıyla güvenli olduğunu söylemek mümkün değil ancak bu demek değildir ki ikisi de tercih edilmemeli. Bu alanların kullanımı belli bir süreyle sınırlandırıldığında bu risk faktörlerini en aza indirgemek mümkün.