Hayvanların acı ve ızdırap çekip kalıcı hasarlar almalarına sebep olan bu deneyler, kimi zaman tıbbın ilerlemesi için gerekli görülse de genellikle insanlık dışı olarak nitelendiriliyor. Başı fare ve sıçanlar çekse de kediler, köpekler, hamsterlar, domuzlar, tavşanlar ve koyunların yanında birçok hayvan, her gün bir deney uğruna çektiği acıların yanında ölüme terk ediliyor.
Geçmişten günümüze etik tartışmaların sürekli olarak devam ettiği bu hayvan deneyleri, akla gelmeyen ortam ve koşullarda sıra dışı biçimlerde yapılıyor ve her yeni gün bizi şaşırtmaya devam ediyor.
Köpeklerin kalp, böbrek ve akciğerleri, deneysel maddelerin insan organlarının işlevini nasıl etkileyebileceğini incelemek amacıyla kullanılırken; fareler, çeşitli kimyasalların insanlarda kansere neden olup olmayacağını tespit etmek amacıyla denek olarak kullanılıyor.
Maymunlar genellikle aşırı stresin insan davranışlarını nasıl etkileyebileceğini incelemek için kullanılıyor ve kediler, omurilikleri hasar görmüş ve sinir aktivitesinin insan uzuv hareketlerini nasıl etkileyebileceğini tespit edebilmek amacıyla çeşitli kimyasallara maruz bırakılıyor.
Bunun yanında domuzlar, insanların kalp pili ve diş implantlarına nasıl tepki vereceği konusunda denekleştirilirken; gebe tavşanlar, anne ve bebeklerin çeşitli bakteri ve virüslere maruz kalmaları halinde nasıl etkileneceklerini tespit etmek amacıyla çeşitli kimyasallara zorlanıyor.
Deneyler günlerce, aylarca hatta yıllarca sürdürülebilir ve hayvanlar için genellikle dayanılmaz acılara sebebiyet verir.
Kusma, ishal, iştah ve kilo kaybı, kızarıklık, kanama ve solunum sıkıntısı hayvan deneylerinin yaygın yan etkileridir ve bu canlıları felce, kalp yetmezliğine, kansere ve ölüme kadar götürebilir. Bu deneyler sırasında bazen hayvanlara, üzerindeki olumsuz etkilerin önüne geçebilmek amacıyla ağrı kesici gibi çeşitli ilaçlar verilebilirken, bazen ilaç takviyesi tercih edilmez.
Test edilmek üzere kullanılan bazı hayvanlar bu amaç için yetiştirilirken, zaman zaman barınaklardan ve vahşi doğadan alınabilir. Doğasından alınan hayvanlar genellikle kafeslerde ve kutularda yaşamaya zorlanırken, bu ortamlarda hareket özgürlüğü yoktur ve bu alanların birçoğu kapalıdır.
Düzenli aralıklarla çok sayıda hayvan deneyine şahit olsak da, yakın zamanda tanık olduğumuz “boynuzlu fare”, bu uygulamaların en dikkati çeken örneklerinden.
Boynuzlu fareler üretmek için geyiklerden elde ettikleri hücreleri farelere nakleden bilim insanları, bu deney ile modern tıbbı geliştirmeyi, kemik yaralanmalarını iyileştirmeyi ve kaybedilen uzuvları yeniden büyütmeyi hedeflediler.
Amacına ulaşan araştırmacılar öncelikle boynuz dokusunun hücresel yapısını inceledi ve çeşitli testlerden sonra bu hücreleri farelerin kafasına yerleştirdi. Fareler ise bu işlemden 45 gün sonra küçük boynuzlar geliştirmeye başladı.
Fareler üzerinde gerçekleştirilen bir diğer çarpıcı deney, farenin sırt bölgesinde bir “insan kulağı” üretimiydi.
Doğuştan kulağı olmayan ya da herhangi bir kaza sonucu kulağını kaybetmiş insanlara umut olması hedeflenerek yapılan bu deneyde, insan kaburgasındaki kıkırdaktan üretilen kulak, yaklaşık 2 ayda 5 cm uzunluğa ulaştı.
İnsan vücudundan alınan küçük bir örnek, farenin bedeninde kulak üretmeyi mümkün kılmış ve bilim insanları bu yolla burun ve kulak oluşturulabilineceğini ifade etmişti.
Bir makak maymununun ise deney uğruna göz kapakları dikilmiş ve doğduğu an annesinden alınmıştı.
Göz kapaklarının aldığı hasarın yanı sıra kafatasına elektronik sonar takılan maymun, 3 yıl boyunca duygusal yoksunluk deneyine sokulmuştu. Tutulduğu kafeste tek başına olan yavru, anne işlevinin yerine getirilmesi için 2 sahte meme ucuyla bir havlu kaplı cihaza sarılmış halde tutuldu.
Bu deneyle yavrunun davranışsal ve sinirsel gelişiminin takibi hedeflenmişti. Deneyin sonunda maymun öldürülerek beynindeki işitsel, görsel ve motor beceri alanları incelenecekti. Bu deneyden kurtulmayı başaran maymun, dişi bir makak maymununun yanına gönderilmiş ve iyileşerek 20 yıl hayatta kalmayı başarabilmişti.
Bir başka deneyde bu sefer maymunlardan, kendilerine takılmış bir robotik kolu zihinleriyle kontrol etmeleri istendi.
Felçli insanların gelişmiş protezleri zihinleriyle çalıştırmalarını hedefleyen ve bir bakıma beyin-makine arayüzleri oluşturmak amacıyla yapılan bu deneyde, maymuna motor korteksinin el ve kol bölgelerine birer tane iki beyin implantı nakledildi.
Bu implantlar, motor nöronların harekete geçmesine sebep oldu ve sonuç olarak maymun; düğmelere basmak, düğmeleri çevirmek ve yiyeceklere ulaşmak için kolunu yalnızca düşünceleriyle yönlendirebildi.
1930’lardan 1950’li yıllara kadar çeşitli organ nakilleri yaptığı bilinen Dr. Demikhov, bu uygulamalarına köpekleri de dahil etmiş ve “çift başlı köpek” deneyini gerçekleştirmişti.
Bir köpeğin kafasını vücudundan ayırarak başka bir köpeğe nakletmeyi hedefleyen Demikhov, ilk olarak yavru bir köpeğin başını ve ön ayaklarını bedeninden almıştı. İlk etapta nakledilen köpek, yavru olduğundan yetişkin köpeğin kalbi, yeterli kanı pompalayabilmişti.
Bir vücutta iki baş ayrı ayrı beslenebildi ve birbirlerine temas edebildi. Ancak her iki köpeğe de uygulanan bu deneyden 1 ay sonra yetişkin köpek ölmüş ve bu uygulama başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Soyu yaklaşık 65 milyon yıl önce tükenen dinozorların eski kemikleri ve fosilleri üzerinde çalışmalar yaparak yeni şeyler keşfetmeyi hedefleyen bir grup araştırmacı, “dinozor gibi yürüyen bir tavuk” oluşturmaya çalıştı.
Tavuklar tıpkı tüm kuşlar gibi, terapod olarak bilinen bir grup dinozordan türer ve bu sebeple bilim insanları, bir tavuğa yapay bir kuyruk ekleyerek ağırlık merkezini değiştirebileceklerinin yanında bir dinozor gibi yürümesini sağlayabileceklerini düşündüler. Araştırmacılar tarafından hazırlanan kısa videoda, tavuğun tıpkı bir dinozor gibi yürüdüğünü görmek mümkün.
Tıbbı ilerletmek için yapılan hayvan deneylerinin yanı sıra kozmetik ve kişisel bakım ürünlerini geliştirmek amacıyla yapılan uygulamaların sayısı da yadsınamayacak derecede fazla. Bu noktada geçtiğimiz yıl yayınlanan "tavşan Ralph" videosu, bir hayvanın bu deneyler uğruna çektiği acıların en iyi dışa vurumlarından.
Tüketim alışkanlıkları, bu noktada büyük önem kazanıyor.
Hayvanlar üzerinde deney yapan markaların ürünlerini tüketmeye devam ettiğimiz sürece, farkında olmasak da bu işkenceyi devam ettiriyoruz. Tüketim alışkanlıklarımızı hayvan deneyleri yapmayan markalarla değiştirip, sürdürdüğümüzde, deney yapan markalara talep azalacağı için onlar da deneysiz markalar arasına girmek adına çeşitli girişimlerde bulunabilir.
Herhangi bir markaya ait olan ürünün hayvan deneyleri yapıp yapmadığını anlamak için de bu ürünlerin önünde veya arkasındaki "cruelt-free/ vegan" amblemlerine bakabilir; arama motorlarına "... marka vegan mı?" sorunu yöneltebilir, "Deneysiz" app'ini indirerek bu konuda sorgulama yapılabilir.
Hayvanlar, insan rahatsızlıklarına yönelik çözümler bulmak ve ürünleri test etmek için denekleştiriliyorsa da bu deneyler insan vücudunun ve insan hastalıklarının ilaçlara, kimyasallara veya tedavilere ne şekilde tepki verdiğini tam anlamıyla ölçmüyor.
Çünkü hayvanlar, çoğu anlamda insanlardan çok farklılar ve hayvanlar üzerinde yapılan hiçbir deney %100 oranında beklenen hedefe ulaşmıyor. Bunun yanında günlük hayatımızda kullandığımız ürünlerin test edilmesi amacıyla kullanılan hayvanların yerini farklı alternatifler alabilir ve bu canlıların görecekleri zararlar en aza indirgenebilir.