3 Mayıs 1946 tarihinde yalnızca 17 yaşında olan siyahi genç, dünyadaki son anlarına hazırlanmıştı. Bir son söz bile söyleyemeyecek kadar korkan çocuk, sadece yumruklarını sıkarak bekledi.
Sarhoş bir celladın yanlışları yüzünden acı verici bir deneyim yaşadıktan sonra, mucizevi bir hayatta kalma hikâyesi gerçekleşti. Ardından, ABD Yüksek Mahkemesine kadar taşınacak bu dava başarısızlıkla sonuçlandığı için ikinci defa idam edilecekti.
Willie Francis, yanında çalıştığı eczacıyı öldürmekle suçlanmıştı.
Kasım 1944’te, Francis’in yanında çalıştığı Andrew Thomas, biri tarafından vuruldu. Polis, Willie’yi eczacının cinayeti hakkında sorgulamaya başladı ve birkaç dakika içinde cinayetle ilgili imzalı bir itiraf aldı.
Polislerin, özellikle ‘siyahi’ gibi toplumdaki dezavantajlı gruplardan manipülasyon, tehdit veya zorlama yoluyla itiraflar aldığı bilinen bir gerçek olduğundan bu olayda da aynısı olduğu düşünüldü fakat polis, zorlama iddialarını reddeti. Yine de ifadelerin bazıları, polis memurunun dikteleri yüzünden yazılmış gibi duruyordu.
Tutuklanmasından üç hafta sonra Francis, kendini beyaz adamlardan oluşan büyük bir jürinin önünde buldu.
Jürinin önünde suçsuz olduğunu iddia etti ancak ciddiye alınmadı. Üstelik korkunç bir şekilde, Francis'in avukatları, tanıkları çapraz sorguya bile almadı. Cinayet silahının etrafını pek çok gizem sarmıştı. Francis'in silahı, şerif yardımcısından çaldığı iddia edildi ancak yardımcı, silahın cinayetten iki ay önce kayıp olduğunu söyledi. Dahası, silah parmak izi için incelenmedi, Thomas'ın vücudunda bulunan mermiler, silahtakilerle eşleşmedi ve silah ile mermiler, analiz için FBI'a giderken duruşmadan önce kayboldu.
Aslında silah, şerif yardımcısını cinayetle ilişkilendirdi. Hatta karısıyla ilişkisi olduğundan şüphelendiği adamı daha önce öldürmekle tehdit etmişti. Ayrıca, eczacının komşuları, öldürülen adamın garaj yolunda cinayet gecesi bir araba farı gördüğünü söylemişti. Zavallı siyahi gencin ise bir arabaya erişimi olması imkânsızdı, araba kullanamıyordu bile. Ayrıca tıp görevlisi, Thomas'ın büyük olasılıkla silah kullanma konusunda deneyimli biri olan bir profesyonel tarafından öldürüldüğünü de bildirdi. Yani tüm kanıtlar Francis’in lehine olsa da yine de suçlanan oydu.
Willie Francis'in on sekizinci doğum gününden bir gün sonra, elektrikli sandalye "Gruesome Gertie"ye bağlandı.
Sarhoş ve beceriksiz cellat nedeniyle hayatta kalmayı başardı. İdam mahkûmu çocuk, elektrikli infazın nasıl bir his olduğuna dair şu sözleri söyledi: “Zsssst! Her tarafıma yüz binlerce iğne batıyormuş gibi hissettim ve sol bacağım sanki biri jiletle kesiyormuş gibiydi. Kollarımın iki yanımda zıpladığını hissedebiliyordum... Bir an sandalyeyi devireceğimi düşündüm... Sanırım durmaları için bağırmış olmalıyım. “Çıkarın şunu” dediğimi söylüyorlar.”
Bu başarısız idamın ardından, Willie’nin iki hafta sonra tekrar idam edilmesi gerekiyordu fakat bunun yerine, haberlere gündem oldu ve idamı 1 sene sonra gerçekleşti.
Hayatta kalması, birçok kişi tarafından ‘Tanrı'nın bir eylemi’ olarak görüldü. Medyada yer alan haberler, mahkeme sisteminde Afrikalı Amerikalılara nasıl davranıldığına da farkında olmadan değinmiş oldu. Fakir, siyah ve henüz bir yetişkin olmayan (birçok mahkûm gibi) Francis'in kullanabileceği çok az yasal koruma vardı.
9 Mayıs 1947'de, yani ilk infaz girişiminin üstünden bir yıldan biraz daha fazla zaman geçtikten sonra Francis, elektrikli sandalyeye tekrar bağlandı. Son bir sözü olup olmadığı soruldu. “Hiçbir şey.” diye cevap verdi. Saat 12.05'te anahtar çekildi ve beş dakika sonra Francis'in öldüğü açıklandı.