İsrail’in en saygın üniversitesi olan Tel Aviv University’den bir grup bilim insanı, insanların geçmiş dönemlerde neden mağaralara girip bu resimleri çizdiklerini araştırdılar.
Bilim insanları araştırma aşamasında özellikle 14 bin ile 40 bin yıl öncesinde İspanya ve Fransa’daki mağaraları incelediler. Bu mağaraların ortak özellikleri, normal bir insanın ulaşımı için çok da müsait olmayacak derecede dar ve biçimsiz geçişlerden oluşmasıydı. Mağaralara çizilen resimlerin ortak özellikleri ise renk olarak siyah ya da kırmızı kullanılmış olmasıydı. Çizilen resimler genel olarak hayvan resimleri, el izleri ve soyut çizimler.
İlk çağ ressamlarının önemli bir kısmı ayık kafayla çizim yapmamış
Yapılan bilimsel araştırmalarda seçilen tüm bu mağaralarda oksijen seviyesinin çok düşük olduğu sonucuna varıldı. Bu da aslında o dönem mağaralarda resimler çizen ilkel ressamların, resimleri sadece halüsinasyon altında çizebileceği sonucunu doğuruyor. Bilim insanları, oksijen tüpü olmaksızın bu mağaralarda bulunan bir kişinin zihninin sağlam kalmasının imkansız olduğunu ifade ettiler.
Düşük oksijen seviyesi, bilindiği üzere kısa sürede hipoksiye sebep olur. Hipoksi için halk dilinde dağ tutması ya da dağ çarpması adı da veriliyor. Hipoksiye maruz kalan kişide ilk başlarda baş ağrısı ve baş dönmesi görülürken ardından hızlı kalp atışı, dikkat toplayamama ve halüsinasyon görme gibi sonuçlar ortaya çıkıyor. Eğer kısa sürede müdahale edilmezse ya da kişi ortamı terk etmezse, hipoksi ölümle sonuçlanıyor.
Alkolün olmadığı yerde mağaralardan demlenmişler
Bilim insanları ilk çağ ressamlarının bir anlamda kafalarını güzelleştirmek için bu tip mağaralara bilinçli olarak girmiş olabileceklerini düşünüyor. Yani günümüzde gördüğümüz mağara resimlerinin bazılarının bize saçma gelmesinin ana kaynağı; ilkel ressamların özellikle kafalarını demlemek için mağaraya girip, o kafayla bir şeyler çizmiş olmalarıdır.