Dünya’da uzun bir süre boyunca yaşam yoktu. Daha sonra ortaya çıkan tek hücreli canlılar, suların hareketleriyle beraber oradan oraya sürüklendiler. Kendi isteğiyle hareket eden ilk canlıların ise bundan 500 milyon yıl önce ortaya çıktığına inanılıyordu. Bulunan bu fosil, hesaplarda 1.5 milyar yıllık bir sapma olabileceğini gösterdi.
İlk yaşam formlarının fosilleri, daha ileri dönemlerden kalma fosillere kıyasla çok daha fazla zarar görmüş ve bozulmuş oluyor. Hareketli canlıların varlıklarını, iz fosili adı verilen fosillerden öğreniyoruz. Bu fosillerin en eskisi ise 500 milyon yıl önceye dayanıyordu. Yeni keşfedilen fosil de bu kategoriye girmesine rağmen, geometrik ve kimyasal yaşı 2.1 milyar olarak görünüyor. Haliyle bu fosil, bilinen en eski iz fosili haline geliyor.
Fosil üzerinde yapılan çalışmalar, sülük ya da salyangoz tarzı bir canlının izleriyle karşı karşıya olduğumuzu ortaya çıkardı. Oksijenli sularda yaşamış olan bu canlı, gezegenimizdeki yaşamın evriminde önemli bir yere sahip olan oksijene ihtiyaç duyan bir tür olma ihtimaline sahip.
Bahsi geçen canlının bir diğer ilginç özelliği ise tek hücreli canlılardan oluşan bir koloni olması. Kendi başına hareket edemeyen tek hücrelilerden oluşan bu koloni, bir araya gelerek sürünmeyi başarabiliyor. Bu canlı, çok hücreli yaşam formlarının evrimi açısından önemli bir noktada bulunuyor olabilir.
Her ne kadar bu fikir kulağa çok “uçuk” gelse de, bazı bakterilerin ve tek hücrelilerin de tehlikeden uzaklaşmak için benzer hareketler yaptığı biliniyor. Bu keşif sayesinde, dünyanın geçmişinde eksik sayfaların tamamlanması umuluyor.
Araştırmanın yazarlarından Ernest Chi Fru, olayın arkasındaki canlıların okyanus tabanında yemek bulmayı veya bakterilere ulaşmayı amaçlıyor olabileceğini söylüyor. Keşfe temkinli yaklaşan Fru, bu koloninin ‘kısa kesilmiş bir deney’ mi yoksa bugün gördüğümüz hareketli canlıların atası mı olup olmadığını sorguluyor.
Araştırma, PNAS adlı dergide yayımlandı.