Aslında, iki insanın arasında gerçekleşen ve rızaya bağlı bir eylemin, onlar dışındaki insanları da ilgilendirmesi ve sonucunda büyük olaylara yol açabilmesi pek tuhaf.
Peki neden insanlık olarak, başkalarının cinsel hayatlarına karşı büyük bir merak içindeyiz? Bu tür eylemler, nasıl oluyor da hepimizi etkileyebiliyor?
Örneğin Berlusconi'nin skandalları, hâlâ konuşulmaya devam ediyor.
İtalya eski başbakanı Silvio Berlusconi’yi hatırlayın. "Bunga Bunga" partileri ve seks skandalları, çok uzun bir süre ülke gündemini meşgul etmişti ve başka hiçbir şey konuşulmuyordu. İnsanların kendi özel hayatında yaşadığı şeyler, neden halkta ve verilecek kararlarda bu kadar büyük bir etkiye sahip ki?
Yukarıya konumlandırdığımız insanların eylemleri, daha büyük bir etki yaratıyor.
İnsanlık olarak; bazılarını idolleştirmeye, kahramanlaştırmaya ve yukarıda bir yerlere koymaya meyilliyiz. Özellikle politikacılar ve sanatçılar gibi göz önünde bulunan, elinde güç barındıran kişilere bunu yapıyoruz.
Bize göre yanlış gelen veya norm dışı en ufak bir hareketlerinde, bulundukları ilahi tahtları zedelenmiş ve eskisi kadar kusursuz değillermiş gibi görüyoruz. Cinsellik de, geçmiş zamanlardan beri ahlâk konusunda pek çok tartışmaya yol açmış bir fenomen olduğundan epey ciddi sonuçlara yol açabiliyor.
Başkalarının cinsel hayatlarını, toplumsal statülerine göre yargılıyoruz.
Yapılan araştırmalara göre, birilerini, cinsel hayatlarına göre yargılama seviyemiz; cinsiyet, cinsel yönelim ve ahlâk normlarına göre de oldukça değişiklik gösteriyor. Örneğin, cinsellikle gündeme gelen kişi, LGBTİ+ üyesiyse çok daha fazla tepkiye maruz kalabiliyor. Eğer kadınsa, yine bir erkeğe göre linç kampanyalarının ve nefret söylemlerinin daha fazla hedefi oluyor.
Erkeklerde ise, erkek kimliklerinden dolayı değil, evlilik gibi faktörler işin içine girdiğinde ahlâk normları üzerinden yargılanıyorlar. Hele ki iş politikacılara geldiğinde, birçoğumuz gülüyoruz veya utanıyoruz.
Kişiler, toplumdaki rollerinin dışına çıktıklarında diğerlerine göre daha fazla ses getirirler.
Siyasetçiler, bir otoriteyi ve güveni yansıtırlar. Onları bir çeşit “lider” olarak görürüz ve politikacı olarak oynadıkları kamusal roller dışında gördüğümüzde tuhaf hissederiz.
Onlardan beklediğimiz bazı özellikler vardır. Örneğin; dürüstlük ve otokontrol gibi. Eğer, eşleri dışında başkalarıyla ilişkileri varsa, “bir anlaşmaya ihanet” olarak algılanır, böylece dürüstlüğü ve güveni kırar.
Ayrıca politikacılar, ortalama bir insandan daha fazla kışkırtıcıyla karşı karşıya gelir. Özel çıkar grupları, vaatler, para… Eğer otokontrolünü kaybedip başka etkenlerin cazibesine kapılırsa, işler sarpa sarabilir. Cinsellik de bir tür, “otokontrol kaybı” olarak görülebilir ve bu durum, o kişiyi aciz bir duruma düşürür.
Özel hayatlarındaki tutumları, diğer toplumsal rollerine de bulaşır.
Siyasilerden; kendi ideallerini toplumun çıkarlarının önüne geçirmemelerini, bize güven vermelerini ve bizim için bir şeyleri halletmelerini bekleriz.
Aslında bu özellikler; geleneksel aile yapısında “iyi bir baba, iyi bir koca, iyi bir partner”den de beklentilerle aynıdır. Yani, özel hayatlarındaki rollerini sarsabilecek bir tutum, diğer toplumsal rollerini de sarsabilir.