Modern bilimin şüpheci yaklaşımı, Da Vinci’nin bile varlığını sorgulatıyor. Nitekim kendisinden çok fazla şey geride kaldığı için yeterli bilgi ve belgeye sahibiz. Varlığından öte, buluşlarının ne işe yaradığına, tablolarındaki muhtemel gizli mesajlara kafa yoruyoruz. Avrupa’dan sonra dünya tarihini de değiştiren Rönesans’ın bel kemiği olan bir insanın, insan ötesi bir çabayla yaşamdaki var olma mücadelesine konuk oluyoruz bugün.
Leonardo, 15 Nisan 1452 yılında, yani Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeden sadece yaklaşık 1 yıl önce, bugün Toskana olarak bildiğimiz özerk İtalya bölgesinde dünya geldi. Geldiği köyün adı Vinci’ydi. Tıpkı bizdeki Keşanlı Ali gibi, onun adı da doğduğu yer ile anılacaktı: Vincili Leonardo.
Bölgede yaşayan bağımsız ve yerel bir avukatın oğlu olan Leon çocukluk yıllarında, İtalya’nın Floransa kentinde yaşayan Andrea del Verrocchio adındaki bir heykeltraşa çıraklık yapmaya başlamıştı. Henüz 26 yaşındayken, bir heykel ustası olmayı başardı. Bu genç Leonardo için yeterli değildi. Bir eğitim almadı, alaylı olarak kendisini geliştirdi. Bir diğer İtalyan kenti Milano’yu yöneten Sforza ailesinin yanında mühendis, heykeltraş, ressam ve mimar olarak göreve başladığında henüz 31 yaşındaydı.
Milano Manastrı’nın yemekhanesinde, içerisindeki gizemlerle dünyanın aklını bulandıran ‘Last Supper’, yani ‘Son Akşam Yemeği’ tablosunu iki yıllık bir çalışmanın ardından 1497’de tamamladı:
Dünya, yeni bir yüzyılın eşindeydi. Fransa Milano’yu 1499’da işgal etmişti. Da Vinci, hayatının en önemli dönüm noktasını da bu işgalden sonra yaşadı. Floransa’ya dönen sanatçı, burada pek çok portre çizerek ustalaştı.
O yıllardan geriye kalan tek şey, 1503 yılında tamamladığı Mona Lisa tablosu oldu:
1506’da Milano’ya geri dönen Leonardo, sonrasında Roma ve Fransa’da yaşadı, 2 Mayıs 1519’da Fransa krallığında yaptığı görevlerden sonra bir şatoda hayatını kaybetti.
Bu dolu yaşamı olabildiğince hızlı anlattık. Şimdi, Leonardo’nun Altın Boynuz Haliç ve İstanbul Boğazı çizdiği köprü projesine geçelim:
Da Vinci’nin adını Avrupa’ya duyurmaya başladığı yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu altın çağına giriş yapıyordu. Fatih’in yönetimindeki devlet, Avrupa ülkelerinin varlığı için büyük bir tehditti. Rivayete göre Da Vinci, ilerleyen yıllarda padişah olacak II. Beyazid’in deniz kuvvetleriyle gerçekleştirdiği Napoli kuşatması sırasında Napoli’de de bulunmuştu. Da Vinci Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün ve artan zenginliğinin farkındaydı.
II. Beyazid tahta geçtiğinde, başkent İstanbul’daki pek çok mimari eserin inşası devam ediyordu. Leonardo, kendisine şu mektubu yazarak, Haliç ve İstanbul boğazı için köprü projesinden bahsetti:
“Acizleri, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. Bu işten anlayan kulunuz, arzularınızı gerçekleştirebilir. Köprü, yüksek bir kemer üzerine kurulacaktır.”
“Fakat bu kadar yüksek kemerli bir köprü üzerinden kimsenin geçmek cesaretini gösteremeyeceğini düşündüğüm için kenarlarını tahta parmaklıklarla örteceğim. Kemeri, o kadar yüksek tasarlamamın sebebi, altından yelkenlilerin rahatça geçebilmeleri içindir. Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi inşa edebilirim.”
“Burada su daima hareket halinde olduğundan kenarların aşınmaması için bir çare düşündüm. Bununla su akıntısı dirsek ve kenarlara zarar vermeyecektir. İnşallah Sultan Hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.”
Osmanlı’da görev alacak bir mimar ya da mühendisin, devşirme olarak yetiştirilmiş olması ya da Müslüman olması gerekiyordu. Bu nedenle, henüz kesin bir bilgi bulunmasa da Leonardo’nun projelerinin kabul görmediği söyleniyor.
Şimdi dahi mucidin, günümüz teknolojisini derinden etkileyen, en etkili 10 projesine yakından bakalım:
Rüzgâr hızını ölçen anemometre:
Da Vinci, uçmaya kafayı takmış bir dâhiydi. Kendisi bunun için hava ile iyi anlaşmak, onu iyi tanımak gerektiğini biliyordu. Bu nedenle günümüz meteoroloji teknolojilerinde hala kullanılan anemometrelerin atasını icat etti. Rüzgârın hızını ölçen bir adamın, başka insanların da uçması için bir şeyler yapması gerekiyordu.
İnsanı gerçekten kanatlandıran planör:
Tarihte Da Vinci’den de önce uçmak için çalışan hezârfenler vardı elbette. Rönesans’ın popülaritesiyle birlikte Leonardo’nun çalışmaları daha çok gündem yarattı. En ünlü buluşlarından birisi, insanın sıcak ve soğuk hava farklılıklarından yararlanarak uçabildiği bu planör tasarımı oldu. Günümüzdeki planörler için kendisinin çizimlerinden ilham alındı.
“Hava Vidası” olarak da bilinen helikopter:
15. yüzyılda çizdiği bazı eskizler, Da Vinci’nin günümüz helikopterlerine çok benzeyen bir aracı tasarladığını gösteriyor. İlk modern helikopter, 1940’lı yıllarda ortaya çıkmıştı. Şimdi kimin mucit olduğunu tartışmak için çok geç.
Uçmak için kanatların yetmediğini kanıtlayan paraşüt:
İlk paraşüt, 1783 yılında Sebastien Lenomand tarafından kullanıldı. Da Vinci yine benzer bir fikri, kendisinden birkaç yüzyıl önce tasarlamıştı.
Seri şekilde mermi gönderebilen 33 namlulu top:
Da Vinci’den önce İstanbul’un fethi için üretilen şahi toplarını duymuşsunuzdur. O sırada Avrupa derebeylikleri arasında devam eden savaşlarda kullanılmak üzere, Leonardo da bir fikir geliştirdi. Çözmek istediği sorun, topların yüklemek ve ateşlemek için çok vakit gerekmesiydi. Bu nedenle tarihin ilk çok namlulu ağır silahlarından birisini geliştirdi. Döner sistem üzerinde 11x3 şeklinde toplam 33 namlu bulunuyordu.
Modern tankların atası zırhlı araçlar:
Zırhlı bir araç, şiddetli patlamalardan korurken, düşman bölgesine girmek için çok etkili olabilirdi. Üzerinde pek çok silahı bulundurmak da stratejik bir avantaj sağlayacaktı. Ortaya, bugünün tanklarının atası olan bu tuhaf araç çıktı.
İnovatif Tatar yayı:
Silahların savaştaki psikolojik etkilerini detaylı olarak düşünen Da Vinci, klasik tatar yaylarının büyük boylusunu geliştirdi.
Üç namlulu top:
Askeri mühendislik alanında düşündüğünüzden de çok fazla ter döken Da Vinci, hızlı hareket kabiliyetine sahip üç namlulu bir top atar geliştirdi. Bu silahın benzerleri, 20. Yüzyıldaki dünya savaşlarında yüzlerce farklı versiyonla kullanıldı.
Ay’ı takip eden saat:
Aynı anda saati ve dakikayı görebildiğiniz bu saat tasarımında, her şeye ek olarak Ay’ın evrelerini gözlemleyebileceğiniz bir eklenti de vardı. Da Vinci, mühendislik ve astronomi bilgisini bir araya getirerek, kendi zamanının en doğru saatlerinden birisini geliştirdi.
Modern şehir planlaması:
Da Vinci’nin ideal bir kent planı hazırlamak için boş vakitlerinde, bazı tasarımlarla ilgilendiğine dair kanıtlar var. Amacı mimari ve mühendislik açısından sorunsuz bir knet tasarımıyla, çağının en etkili yaşam alanlarından birisini ortaya koymaktı. Bu kent tasarımının içerisinde yapımı 1999 yılında ancak tamamlanabilen Colossus isimli dev bir at heykeli de var:
İnsansı ve hatta savaşçı robot:
İçerisinde insan bulunmayan bir şovalye kıyafetinin insanı hareketler sergilediğini görseniz ne düşünürdünüz? Muhtemelen gösteri ve psikolojik etki bırakma amacıyla Da Vinci, içerisinde ağırlıkların ve dişlilerin uyumlu şekilde hareket edebildiği bir asker tasarlamıştı.
Motorlu araba:
Henüz motor namına herhangi bir şeyin konuşulmadığı dönemlerde Da Vinci, itilmeden ya da çekilmeden hareket edebilen, kendinden tahrikli bir araba tasarlamıştı.
Dalış kıyafeti:
Rivayete göre Da Vinci, tasarladığı dalış kıyafetini kullandı. İçerisinde hava tankı bulunan, dalan kişinin su altında vakit geçirebildiği bir kıyafet, o günler için mucizeydi.
Da Vinci'den öğrendiklerimiz bugünün en değerli bilgileri arasında yer alıyor. Hala yaşadığınız dünyanın pek çok köşesinde, böyle bir dahinin izlerini görüyorsunuz.
Kaynak: BBC Tarih, Da Vinci Inventions
Leonardo’nun fikirleri ve projeleri üzerine konuşacak daha çok şeyimiz var. Teknoloji tarihinin dönüm noktalarını sizlere aktardığımız TeknoTarih'in sekizinci bölümün sonuna geldik. Önceki 7 bölüm için aşağıdaki listeye göz atabilirsiniz: