Joaquin Phoenix'in Joker'i eleştiriye bağlı olarak gereksiz yere kışkırtıcı, ahlaksız bir çöp parçası ya da akıl hastalığının izole edici etkilerinin oluşturduğu bir karakter çalışmasıdır. Filmin gençleri şiddete özendirebileceği düşünülüyor. Gençlerin içindeki öfke ve şiddet eğilimini ortaya çıkarmak için bir kıvılcım olacağını söylüyorlar. Öyle ki Amerika'daki sinemalar, filmin gösterimi sırasında silahlı kuvvetlerin de bulunması gerektiğini düşünüyor. Peki neden bazı insanlar kötü kahranmanlara böylesine bir sempati besliyor?
Toronto Üniversitesi'ndeki bilişsel psikolog Keith Oatley, “Okul öncesi çocuklarında empati ortaya çıkıyor ve kurgu öykülerdeki kahramanlara sempati duyma ve özdeşleşme muhtemelen bundan kaynaklanıyor.” diyor. Bu tanımlama genellikle kalabalıklar oluşturan karakterlerde daha etkili oluyor. Aarhus Üniversitesi'nde iletişim ve kültür eğitimi alan Jens Kjeldgaard-Christiansen'a göre, kötü kahramanların hareketleri daha anlaşılabilir görünüyor çünkü “Gerçek hayatta biz de tam bir melek değiliz” diyor.
Kötü karakterlerde kendimizi buluyoruz
Kjeldgaard-Christiansen, “Kötü kahramanlar çok daha bizim gibi. Walter White (Breaking Bad'den) gibi bir adama baktığınızda, onun motivasyonları gerçekten oldukça anlaşılabilir. Ailesi ve kendisi için iyi olanı istiyor; herkes için neyin iyi olduğunu çok fazla umursamıyor. Bu yüzden istediği, ihtiyaç duyduğu ve inandığı temel şeyler açısından, izleyicilerden çok da farklı sayılmaz." Bu tür karakterler, aynı zamanda büyüleyici bir yeteneğe de sahip oluyor. Sorunlarını etkili bir şekilde ele alıp bunun için cinayet işleyebiliyorlar ki bu da kendi sorunları için bu kadar sert eylemler gerçekleştiremeyen insanları cezbediyor olabilir.
Karakter hakkındaki ilk izlenimimizi kilit taşı olarak görüyoruz
Kötü kahranmanlara duyduğumuz sevginin ardındaki bir başka faktör de “öncelik etkisi”. Joker, Arthur Fleck’in yalnız ve başarısız stand-up komedyeninden çok daha karanlık ve şiddetli bir şeye dönüşümünü gözler önüne serdi ancak kurguda bir karakterle ilk karşılaşmamıza daha fazla vurgu yapma eğilimindeyiz. Bu ilk tasviri, doğalarının kilit taşı olarak kabul ediyoruz. Kjeldgaard-Christiansen, “Aslında onlar (kötü karakterler) olduğuna inandığımız karakter bu ve diğer her şey, o doğaya eklenmiş bir tür yozlaşma ya da sonradan eklenen bir yapı” diyor. Joker'i (başlangıçta ahlaklı, mutsuz bir adam olan) seri bir katile dönüştüren olaylara tanıklık ettikçe ilk izlenimlerimize güvenen bizler Joker'i affetmeye mahkum olduk.
Joker'e karşı bir bağ hissediyorsanız, bu da sizin hakkınızda çok şey söylüyor. Kjeldgaard-Christiansen, “İnsanların bazı hikayelerin kötü kahramanlarına ne kadar çok benzer olduğunu, karakteri sevdiklerini söyleme eğiliminde olduklarına dair kanıtlar var” ifadelerini kullanıyor. Bazı insanlar kendilerini kötü karakterlere benzetebiliyor ve karşılaştırmayı memnuniyetle karşılıyorlar. “Bu biraz kötü bir açıklama, ancak gerçek dünyayla eşleşiyor gibi görünüyor” diyor.