Karadeniz’in yalnızca yaklaşık yüzde 10’u yaşam için uygunken 200 balık türüne de ev sahipliği yapıyor ancak derinliklerde durum biraz farklı.
Sadece bazı canlı türlerinin yaşam bulduğu derinliklerin sırrı ne?
Karadeniz'in kimyasal yapısına bakalım.
Karadeniz’in yüzey suları, tıpkı diğer denizler gibi oksijen açısından zengin ve bu tabakalarda çeşitli deniz canlıları yaşamını sürdürebilir. Ancak 150-200 metre derinliğinden itibaren işler değişiyor.
Derinlikten sonra hidrojen sülfür (H₂S) gazının yoğunluğu artıyor. Hidrojen sülfür, renksiz ancak çürük yumurta kokusuna sahip son derece zehirli bir gaz ve oksijenin yerini alıyor. Bu durum da oksijenin yokluğuna ve dolayısıyla aerobik (oksijenle yaşayan) canlıların burada yaşamasının imkânsız hâle gelmesine neden oluyor.
Peki, hidrojen sülfür Karadeniz’de nasıl bu kadar yoğun?
Bunun temel sebebi, Karadeniz’in özgün coğrafi ve hidrolojik yapısı. Karadeniz, etrafındaki büyük nehirler (Tuna, Dinyester ve Dinyepir) tarafından besleniyor. Bu nehirler de organik maddeler açısından zengin su taşıyorlar ve Karadeniz’in derinliklerinde bu organik maddeler bakteriler tarafından parçalanırken hidrojen sülfür açığa çıkıyor.
Karadeniz’in dibinde bulunan hidrojen sülfür tabakası, deniz canlıları için ölümcül bir ortam yaratıyor çünkü oksijensiz koşullarda, canlıların büyük bir kısmı hayatta kalamıyor.
Sadece bazı özel anaerobik (oksijensiz ortamda yaşayan) bakteriler zorlu koşullarda varlıklarını sürdürebiliyor. Bu bakteriler de hidrojen sülfürü enerji kaynağı olarak kullanıyor ve hayatta kalıyorlar.
Karadeniz’in bu eşsiz yapısı, deniz ekosistemini ciddi şekilde etkiliyor.
Derinliklerdeki bu zehirli ortam, balıkçılık ve diğer deniz ürünleri sektörleri üzerinde büyük bir etkiye sahip. Sadece belirli derinliklerde avlanabilen balıkçılar da bu sınırların ötesine geçemiyorlar. Bu da ekonomik faaliyetleri kısıtlıyor ve ekolojik dengelerin korunmasını zorlaştırıyor.
Bu içeriklere de göz atmak ister misiniz?: