Bazı rahatsızlıklar ya da yaşlılıkla birlikte kelleşmenin görülmesi kadın-erkek fark etmeksizin oldukça muhtemel. Ancak bizim değinmek istediğimiz konu, bu tarz durumların dışında gelişen kelliklerle alakalı.
Peki erkek ve kadını, saç yapısı noktasında ayırt edici kılan nedir ve kelleşen erkek sayısı kadınlara göre neden daha fazladır?
Aslında bu durum büyük oranda taşıdığımız genlerle ilişkili.
Erkeklerde kelliğin daha fazla görülmesinden yola çıkan araştırmacılar, spesifik gen varyantlarını belirlemek için harekete geçti ve bunun sonucunda X kromozomunda bulunan AR geninin, kellik noktasında etkili olduğu görüldü.
Muhtemelen adını ilk defa duyduğumuz bu gen; erkeklerin cinsel organlarının, sakallarının ve kalın seslerinin gelişiminde ve işleyişinde bir hayli önemli bir rol oynar ve androjen reseptörü (AR) ismi verilen bir protein üretir.
Peki bu protein nasıl bir işleve sahip?
Androjen resepörünün esas görevi, erkeklik hormonları olarak adlandırılan dihidrotestosteron (DHT) ve testosteron hormonlarını algılamaktır. Vücudumuzdaki çoğu organ ve hücre, içinde AR barındırır ve bu doğrultuda saç kökleri de bu protein miktarına bağlı olarak etkilenir.
Testosteronun bir türevi olan DHT’nin saçlarımız üzerindeki etkisi, tahmin ettiğimizden çok daha fazladır. Bu protein zaman içinde saç köklerinin küçülmesine ve bunun yanında saçların incelmesine neden olur.
Ayrıca genetik olarak kelliğe yatkın biriyseniz, şu an bu süreçten geçiyor ya da çok yakın bir zamanda geçecek olmanız oldukça olası!
Örneğin uzmanlar, Avrupa kökenli 12.806 erkeği kapsamlı bir çalışmayla izlemeye aldı ve araştırmanın sonucunda DHT geninin belirli bir varyantını taşıyan bireylerin, bu gene sahip olmayanlara göre iki kat daha fazla kellik geliştirebileceğini ortaya çıkardı. Kısaca biyolojik olarak erkek olmak eşittir kellikle savaşmak.
Kromozom tarafından baktığımızda ise erkekler hepimizin bildiği gibi bir X kromozomunu annelerinden, bir Y kromozomunu da babalarından alır. Bu durum da kellikle ilişki olan genlerin, anne tarafından alınma ihtimalini daha da yükseltir.
Öte yandan kadınlar, her biri bir ebeveynden olmak üzere iki X kromozomu taşır.
Eğer bir X kromozomu kellikle ilişkili olan geni taşıyorsa ancak diğer X kromozomu bu gene sahip değilse, o halde o X kromozomu kellik geninin etkisini göstermeyebilir. Özetle bu kalıtım modeli, erkeklerde görülen kelliğin neden onlarda daha yaygın olduğunu açıklığa kavuşturur niteliktedir.
Bir diğer yandan kellik genini taşıyan her erkek, bu durumdan muzdarip olacak diye bir şey elbette yoktur. Çünkü saç kaybı noktasında birçok gen işin içindedir ve saçların artma ya da azalma göstermesini bu genlerin kombinasyonları belirler.
Aslında kadınlar da DHT ve testosteron üretir ancak bu durum onları neden bu kadar çok etkilemez?
Çünkü genetikle ilişkili olarak kadınlar, erkeklere oranla DHT ve testosteronu çok daha az miktarlarda üretir. Ayrıca kadınlarda saç köklerinin sağlıklı kalmasına katkı sağlayan östrojen ve progesteron hormonları, çok daha yüksek miktarda bulunur.
Yani kadınlar büyük oranda, östrojen ve progesteron hormonlarının azaldığı menopozla birlikte kellikle yüzleşmeye başlayabilirler. Tüm bunların yanı sıra erkek ve kadın farkı olmaksızın, hormonal faktörlerin ve genetiğin büyük değişimlere yol açtığı yaşlanmayla saç dökülmeleri kaçınılmaz bir hal alır.
Yine stres, sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız beslenme vücudumuzda birçok olumsuzluk doğuracağı gibi kelleşmede de büyük bir rol oynar.