Bilim insanı olmak zor, ancak hayallerin peşinden koşmak çok kolay. Bu hayaller bazen kanseri tedavi etmek, bazen uzaya çıkan araçlar geliştirmek, bazen köprüler yapmak, bazen İstanbul’u fethetmek olabiliyor.
Türk Bilim İnsanları serimizin önceki bölümlerinde, toplam 55 çığır açan kişiliği sizlere aktardır. Herhangi bir zamana bağlı kalmadan, daha önce yaşamış ya da hala yaşıyor olan bu kişiler, bugün umudumuzu en çok körükleyen insanlar. Sırada sonuna doğru tarihin derinliklerine yolculuğa çıkacağımız bir liste var. Hazırsanız başlayalım.
Tuğgeneral ve Tıp Ordinaryüsü Süreyya Tahsin Aygün:
1895 yılında dünyaya gelip, hayatını asker, kök hücre araştırmacısı ve veteriner olarak geçiren bir insan düşünün. Yaptığı her işte rütbeli ya da rütbesiz olarak en iyisini yapmaya yemin etmiş birisini. Türkiye’ye kök hücre kavramını ilk kez getiren Süreyya Tahsin Aygün böyle birisiydi.
Ülkemizde henüz doğmamış, henüz anne karnında fetüsü bile oluşmamış binlerce ve belki de milyonlarca çocuğun hayatını kurtaran Aygün, Thalidomid adı verilen bir ilacın satışını yasaklatmıştı. Bu ilaç, hamilelik sürecini engellemek adına üretilen bir ilaçtı. Aygün zararlarını fark edince ülkeye girişine engel oldu.
Kurtuluş Mücadelesi’ne Askeri Veteriner Okulu’ndan mezun olarak katılan Aygün, ordumuzda Tuğgeneral rütbesine kadar yükseldi. Berlin’de bakteriler ve bulaşıcı hastalıklar üzerin araştırmalar yaptı. Fransa, Almanya ve Avusturya’da alanının öncü çalışmalarını yaptı, 1944 yılında hayatını adadığı bilim çalışmaları dolayısıyla ordinaryüs profesör oldu. Aygün 1981 yılında yaşamını yitirdi.
Elektronik Mühendisi ve Profesörü Erdal Arıkan:
Erdal Arıkan, Türkiye’nin hala hayatta olan en unutulmaz bilim insanlarından birisi. Bugün 5G olarak bildiğiniz altyapı sistemleri üzerine “kutupsal kodlar” ismini verdiği teorisiyle yön vermiştir. Huawei ile ortak çalışmalar yürüten Arıkan, geçtiğimiz aylarda şirket tarafından da ödüllendirildi.
Ankara’dan mühendis olarak çıktıktan sonra, California Teknoloji Enstitüsü ve MIT’de alanında uzmanlaşan Arıkan’ın çalışmaları, kablosuz iletişim teknolojileri üzerine ürettiği çözümler, tüm dünya tarafından kullanılacak altyapıların temelini oluşturuyor.
Elektronik Mühendisi ve fizik Profesörü Ekmel Özbay:
1966 yılında doğan Ekmel Özbay, Bilkent Üniversitesi'nde Nanoteknoloji ve Uzay Teknolojileri Araştırma Merkezi Müdürü olarak görev yapıyor. ODTÜ’den elektronik mühendisi olarak mezun olan Özbay, ABD’de yer alan Stanford Üniversitesi’nde yüksek fizik eğitimi aldıktan sonra yurda dönüş yaptı.
Özbay, doğadaki malzemelerde bulunmayan özelliklere sahip, yapay malzemelerdir olarak bilinen “metamateryaller” üzerinde araştırmalar yürütüyor.
Meteoroloji Mühendisi ve Profesörü Mehmet Karaca:
İstanbul Teknik Üniversitesi rektörlüğü görevini sürdüren Karaca, aynı üniversitede lisans ve yüksek lisans eğitimi alıp, Kaliforniya Üniversitesi’nde eğitimini sürdürdü. Atmosfer ve Okyanus Bilimleri üzerine uzman olan Karaca, idari akademisyenlik görevini sürdürmeden önce pek çok uluslararası araştırmayla meteoroloji biliminin ülkemizde gelişmesini sağladı.
Genetikçi Profesör Yasemin Alanay:
Günümüz Türk tıbbının en başarılı simalarından olan Yasemin Alana, çocukluk döneminde yaşanan genetik hastalıklar üzerine çalışmalar yürütüyor. 1996 yılında Hacettepe İngilizce Tıp Bölümü’nden mezun olan Alanay, ABD’de de çalışmalar yaptıktan sonra yurda döndü. Çocukluk döneminde kemik ve yüz gelişiminden sorumlu olan iki yeni gen türünü bilim literatürüne kazandırmayı başarmıştı.
Fizikçi ve Edebiyatçı Aslı Erdoğan:
Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde (CERN) görev yapan ilk Türk bilim insanlarından olan Aslı Erdoğan, 1967 yılında dünyaya geldi. Fizik alanındaki başarılı kariyerini doktora aşamasınayken, CERN’de görev almasına rağmen yarıda bırakan Erdoğan, sonrasına edebiyata profesyonel bir şekilde giriş yaptı.
Öykü, roman, şiirsel yazı, deneme gibi alanlarda ülkemiz edebiyatına önemli eserler kazandırdı, çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Özellikle Avrupa’da edebi kimliği ile ön plana çıkan Erdoğan’ın eserleri çok sayıda dile çevrildi, çeşitli ödüllere layık görüldü.
Astronom Mehmet Fatin Gökmen:
1877 yılında dünyaya gelen Fatin Gökmen, Kandilli Gözlemevi’nin kurucusudur. Aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de kurucuları arasında yer almıştır. Antalya ve İzmir’de ilk ve orta öğrenimini tamamlayan Gökmen, İstanbul’da yaşamaya başlayınca astronomiye merakı artmaya başladı. Sultan Selim Câmii Muvakkithânesi’nde görev yapan ve ezan ile namaz saatlerini güneşe göre hesaplayan Hüseyin Hilmi Efendi ile tanışması hayatını değiştirdi.
1901 yılında Matematiksel Bilimler Fakültesi’ne giren Gökmen, aynı üniversitede matematik ve gök bilimi üzerine dersler vermeye başladı. Fatin Hoca, Mehmet Akif Ersoy’un da yakın dostları arasındaydı. Cumhuriyetin kurulmasının ardından, Darülfinun’da Fen Fakültesi’inde görev yapmaya devam etti. Gökmen 1955 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Mimar Sinan:
Osmanlı İmparatorluğu’nun baş mimarı olan Mimar Sinan, Kayseri’de bir dünyaya geldi. Hristiyan bir ailenin çocuğu olduğu söylense de yetenekleriyle fark edilince, 1511 yılında Yavuz Sultan Selim dönemindeki Yeniçeri Ocağı’na katıldı, burada yüksek ihtisas sürecini tamamladı.
Yeniçeri olarak Belgrad, Rodos ve Mohaç’a katılım sağladı. Kısa sürede başarılı işleriyle ordu içerisinde teknisyenlik görevine getirildi. Sinan’ın görevi, ordunun hızla ilerlemesini sağlayacak yapılar inşa etmekti. 1538 yılında Osmanlı baş mimarı olarak görev yapmaya başlayınca, yurdun çeşitli noktalarına mimari açıdan yüksek mühendislik eserleri olan yapılar inşa etti. 86 yaşında Edirne’de inşa ettiği Selimiye Camii kendisinin deyimiyle ustalık eseri oldu.
Fizikçi Hezarfen Ahmet Çelebi:
1609 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Hezarfen, 30’lu yaşlarının başında vefat etmesine rağmen kısa ömrüne çok şey sığdırdı. Kendisi hakkındaki tek bilgiye Evliya Çelebi’nin Seyahatname eserinde ulaşılıyor. “Hezar” kelimesi Farsça 1000, Hezarfen ise “bin fenli bilgin” anlamına geliyordu. Kendisinden 6 asır önce yaşamış olan İsmail Cevheri’nin çalışmalarından etkilenen Hezarfen, uçma fiziği üzerine tarihin sayılı çalışmalarından bazılarını yapmıştı.
1632 yılında Galata Kulesi’nin tepesinden gerçekleştirdiği atlayışta, kendi üretimi olan kanatları kullanmış, İstanbul Boğazı’nı geride bırakarak, toplamda 3358 metre kadar havada kalmıştır.
Astronom, Tıp Bilgini ve düşünür İbn-i Sina:
980 yılında Buhara’da bir köyde dünyaya gelen İbn-i Sina, tıp bilgini, astronom, yazar ve filozof olarak tarihin en unutulmaz kişilikleri arasına adını yazdırdı. 1037 yılında vefat edene dek tıp ve felsefe alanında Orta Çağ modern biliminin kurucusu olarak anılacağı işler başardı. Tıp alanında yazdığı El-Kanun fi’t-Tıb eseri, 700 yıl boyunca dünyanın her köşesinde doktor yetiştirilmek için kullanıldı. Avrupa tıbbının kaynağı İbn-i Sina’nın çalışmaları olmuştu.
150 tane felsefe, 40 tane tıp üzerine olmak üzere 450 farklı bilimsel makalesi günümüze kadar ulaştı. Geometri üzerine uzmanlaşıp doğa bilimlerine merak saldı, astronomi ile ilgilendi.
Fatih Sultan Mehmet:
İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet, sadece bir yönetici değildi. Aynı zamanda iyi bir kumandan, bir düşünür, edebiyatçıydı. Toplamda 7 dil biliyor, döneminin en önde gelen bilim insanları arasında anılıyordu. Şehzadelere verilen ilerici eğitimden nasibini almıştı Mehmet, ancak bir o kadar da kendisini geliştirmeyi bildi.
Döneminde sanat ve bilim alanındaki çalışmaların sayısında önemli bir yükseliş yaşandı. Toplumbilim, mühendislik, fizik ve matematik alanında Osmanlı tarihinin en gelişmiş dönemlerinden birisi yaşandı. Bugün Fatih’in hala bilim insanı olduğu konusunda tartışmalar dönse de hayatının son dönemine kadar, çevresindeki bilim insanlarından eğitimler aldı, uyguladı.
Türk Bilim İnsanları serimizin önceki yazılarına aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz: