"Grotesk"i; sanatta, edebiyatta, mimaride ve hatta bazı yazı tiplerinde bile görebiliriz. Bu “tuhaf” diyebileceğimiz sanat türü genellikle; yarı insan yarı canavar yaratımları, zoomorfik figürleri ve mitolojik yaratıkların kombinasyonunu sergileyen ilginç formlarla karakterize ediliyor.
Filmlerdeki gotik mimarilerden belki de aşina olduğunuz groteskin ilginç ortaya çıkış hikâyesine, ne anlama geldiğine ve nerelerde gördüğümüze hep birlikte bakalım.
Varlıkların sıra dışı yönlerini abartarak gerçeklikten uzaklaştırılıyor.
Geçmiş tarihlere baktığımızda, Roma sanatında insan ile hayvan figürleri birbirine karıştırılarak yapılmış, sıradanlıktan uzak ve tuhaf şekiller karşımıza çıkıyor. Dönemin şatolarında sık sık kullanılan bu süsleme sanatı, varlıkların sıra dışı yönlerini abartarak gerçeklikten uzaklaştırıyor.
Fantastik, ürpertici, çirkin, gizli, saklı…
Fransızcadan gelen “grotesk” sözcüğünün kökenine baktığımızda farklı dillerde, birbiriyle benzerlik yakalayan pek çok anlam bulabiliriz. Örneğin:
- Fransızca: fantastik, ürpertici, çok çirkin
- İtalyanca: mağaramsı, yeraltı dehlizi, mağara
- Latince: dehliz, mahzen
- Eski Yunanca: gizli, saklı
Roma imparatorunun evinin kalıntılarından yeni bir tarz doğdu.
1480’lerde, Antik Roma İmparatoru Nero'nun Domus Aurea'sının (Altın Ev) kalıntıları keşfedildiğinde, aralarında Raphael'in de bulunduğu sanatçılar halatlarla yeraltına indiler ve burada olağanüstü resimlerle karşılaştılar. İşte grotesk sanatı bu resimlerin taklitleriyle ortaya çıkmıştı. Yani grotesk, aslında yeraltı sanatı anlamına geliyordu.
Raphael, yeraltındaki bu sanatı Papa tarafından yaptırılan Vatikan sarayında ünlü yaptı. Raphael’in ustası Perugino ve Michelangelo’nun ustası Ghirlandaio gibi dönemin ustalarının çoğu, yeraltındaki tasarımları kopyalayarak özel mülklere ve binaların dış cephelerine uygulamaya başladılar.
“Grotesk”in günümüzdeki “korkunç, nahoş” gibi anlamları 18. yüzyılda oluşmaya başlamıştı.
18. yüzyılda, grotesk terimi çok daha geniş bir anlam kazandı ve özellikle tuhaf/gülünç olanı aşırı vurgulamakla ilişkilendirildi. Bu dönemlerde, tuhaflık ve bozukluk; anormal ve doğanın düzenine aykırı olarak görülüyordu. Böylece grotesk terimi; uygunsuz, nahoş, iğrenç, korkunç ve sefil için genel bir sıfat olarak kullanılmaya başladı.
Modern sanattaki grotesk, I. Dünya Savaşı'nın gerçek hayattaki dehşetiyle arttı.
20. yüzyıl sanatındaki en grotesk imgeler, aslında hepimizin gördüğü eserlerde yer alıyor. Mesela; Picasso'nun boğa güreşlerini, Dali'nin kendi kendini yiyen yaratıklarını, Hans Bellmer'in parçalanmış oyuncak bebeklerini ve Francis Bacon'ın trajik anatomilerini içeriyor.
Performansta ve edebiyatta grotesk, seyircide eş zamanlı olarak rahatsız edicilik ve acıma duygusunu açığa çıkaran şeyleri ifade ediyor.
Detaylı baktığımızda, günlük hayatımızda ve sanat dallarında sıkça karşımıza çıkabilecek grotesk, kara komedi ve absürt tiyatroda da karakterlerle sergilenebiliyor. Edebiyatta, tuhaf ve korkutucu karakterlerin yer almasıyla Odysseia Destanı'nı örnek olarak verebiliriz.
Yüzüklerin Efendisi serisindeki "Gollum"u, Batman filmindeki "Joker"i ve Alice Harikalar Diyarı'ndaki karakterleri de Grotesk karakterlere verebileceğimiz en bilindik örneklerden bazıları.
Daha iyi anlamanız için, kötü bir şehir heykelimizi Midjourney'de grotesk tarzda yaptık ve değişimi bu şekilde oldu: