Fotoğraf ve video teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte artık önemli olayları olduğu gibi ve hatta bazen canlı olarak izleme fırsatımız var. Ancak birkaç yüzyıl önce böyle bir teknoloji olmadığı için yaşanan olaylar anlatıldığı kadarıyla sanatçılar tarafından resmediliyordu. İşte Fransız ressam Théodore Géricault tarafından yapılan Medusa’nın Salı tablosu da tam olarak böyle bir olayın hikayesini anlatır.
Orijinal adı Le Radeau de la Méduse olan tabloda gördüğümüz kazazedeler gerçekten de korkunç bir kaza sonucu hayatta kalmak için derme çatma bir salla okyanusa açıldılar. Dalgaların yanı sıra açlıkla da boğuşan bu insanlar en sonunda yamyamlığa varacak kadar kötü bir durum içinde kaldıktan sonra az sayıdaki insanla beraber kıyıya ulaştılar. Medusa’nın Salı tablosunun gerçek hikayesine gelin yakından bakalım.
Öncelikle Medusa’nın Salı tablosunu ve ressamını tanıyalım:
26 Eylül 1791 tarihinde doğan ve 26 Ocak 1824 tarihinde oldukça genç bir yaşta hayatını kaybeden Fransız ressam Théodore Géricault’ın en ünlü eseri, 1818 - 1819 yılları arasında yaptığı Medusa’nın Salı orijinal adıyla Le Radeau de la Méduse isimli eserdir.
Medusa’nın Salı tablosu 491 cm × 716 cm boyutlarında tuval üzerine yağlı boya bir çalışmadır. Tablo, Fransız romantizminin ikonlarından bir tanesi olarak kabul edilir. Bugün Louvre Müzesi'nde sergilenen Medusa’nın Salı tablosu, Théodore Géricault’ın gördüğü gerçek bir gazete haberinden esinlenerek resmedilmiştir.
Medusa’nın Salı tablosunun gerçek hikayesi:
Dönemin Fransa kralı XVIII. Louis’in verdiği emir üzerine dört gemiden oluşan bir ekip Senegal açıklarına gitme hazırlıklarına başladı. Amaçları, birkaç yıl önce İngilizler tarafından ele geçirilen kolonilerini yeniden kendi yönetimleri altına almaktı. Gemilerin en önemlisi 47 metre uzunluğundaki La Meduse isimli bir fırkateyndi.
La Meduse fırakateyninin sorumlusu yirmi beş yıldır denize açılmamış olan Hugues Duroy de Chaumareys isimli bir deniz subayıydı. Gemide memurlar, askerler, bilim insanları ve koloni yerleşimcileri olmak üzere 400’den fazla yolcu vardı. Hazırlıklar tamamlandı ve La Meduse, 1816 yılının Haziran ayında Fransa’dan Afrika kıyılarına doğru yola çıktı.
La Meduse, diğer gemilerden önce varmak için önden gidiyordu:
La Meduse fırkateyni hem daha önemli yolcular ve yükler taşıdığı hem de diğer yelkenlilerden daha hızlı yol aldığı için önden giderek Senegal kıyılarına ilk varan olmaya çalışıyordu. Fakat kaptan Chaumareys büyük bir hata yaptı. Ne haritaları inceledi, ne de subay tavsiyelerini okudu.
Kaptan Chaumareys’in amacı Banc d'Arguin olarak adlandırılan en geniş kumsala ulaşmaktı. Ancak dikkatsiz bir şekilde ilerlediği için önündeki engelleri fark edemedi ve Moritanya kıyılarının yaklaşık elli kilometre açığında La Meduse karaya oturdu.
Hiç beklemediği kadar sığ bir noktada karaya oturan kaptan, çaresizce gemiyi yüzdürmeye çalıştı ama nafile. Birkaç gün boyunca öylece kaldıktan sonra çıkan fırtına Le Meduse gemisinin omurgasını kırdı. Artık yolcular gemiyi terk etmeli ve hayatta kalma mücadelesinin tam ortasına atılmalıydılar.
Derme çatma bir salla okyanusların derin sularında hayatta kalma mücadelesi:
La Meduse fırkateyninde kayıklar ve kanolar vardı ancak 400’den fazla yolcu için bunlar yeterli değildi. Parçalanan geminin sağlam kalan kalaslarından 20 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde derme çat bir sal yapıldı. 5 Temmuz günü denizciler ve askerlerden oluşan 150 kişi bu sal ile okyanusa açıldı.
Aslında asıl amaç kanolar ve kayıklar yardımıyla bu salı kıyıya çekmektedi ancak yola çıktıktan iki saat sonra bağlantı ipleri kopunca Medusa’nın Salı okyanusun ortasında küreksiz, yelkensiz tek başına kaldı. Kontrolün mümkün olmadığı bu sal, Atlantik okyanusunun hırçın dalgalarında sürüklenmeye başladı.
İnsanların hayatta kalmak için yaptıkları şeyler tüyler ürperticiydi:
Derme çatma bir salın üstünde okyanusun ortasında kalmaktan daha kötüsü, erzakların ilk günden bitmesidir. Bazı yolcular bir umut kendilerini köpekbalığı dolu sulara attılar ama sonları felaket oldu. Birkaç gün içinde düzinelerce yolcu bu şekilde hayatını kaybetti.
Geride kalanlar ise uçan balık olarak adlandırılan ve salın üstüne atlayan balıklarla beslenmeye çalıştılar. Tabii bu balıklar yok denecek kadar az olduğu için ipler, şapkalar, kemerler kemirilmeye başladı. Açlık ve susuzluk ölümcül noktaya gelince bazı yolcular ölen arkadaşlarını yiyerek yani yamyamlık yaparak hayatta kalmaya çalıştılar.
Medusa’nın Salı bulunduğunda geriye çok az kişi kalmıştı:
La Meduse fırkateyninin arkasından gelen gemiler, 17 Temmuz günü Medusa’nın Salı ile karşılaştılar. 150 kişi ile başlayan yolculuktan geriye yalnızca 15 kişi kalmıştı. Açlık, susuzluk ve kızgın güneş yüzünden berbat halde olan kazazedelerin beşi de sonrasında hayatını kaybetti. Geri kalanlar Saint - Louis'e ulaştı.
14 Eylül 1816 tarihinde yayımlanan gazetelerde, hayatta kalan isimlerden bir tanesi olan cerrah Jean Baptiste Henri Savigny'nin röportajına yer verildi ve Medusa’nın Salı’nın hikayesi anlatıldı. 1817 yılının Şubat ayında La Meduse komutanı yargılandı, donanmadan atıldı ve üç yıl hapis cezasına mahkum edildi.
Medusa’nın Salı ülkenin en popüler konularından bir tanesi haline geldi:
Kaptanın yargılanması ile birlikte La Meduse fırkateyninin yaptığı kaza ülke gündemine oturdu. 1817 yılının Kasım ayında cerrah Jean Baptiste Henri Savigny ve hayatta kalan başka bir kazazede olayı çok daha detaylı şekilde anlattılar. Tam da bu dönemde, o zaman 26 yaşında genç bir ressam olan Théodore Géricault bu konuya ilgi duymaya başladı.
Théodore Géricault, böyle bir tablo yapmanın kendisini ünlü edeceğini düşünerek konuyu araştırmaya başladı. Kazazedelerle konuştu ve salın küçük ölçekli bir modelini yaptı. 1819 yılında da Medusa’nın Salı adlı resmini tamamladı. Bu hikayenin anlatıldığı 1990 yapımı Le radeau de la Méduse isimli bir de sinema filmi vardır.
Derme çatma bir sal ile okyanusun ortasında yaşam mücadelesi veren kazazedelerin anlatıldığı Medusa’nın Salı tablosunun gerçek hikayesinin detaylarından bahsettik. En güzel sanat eserlerinin böyle korkunç olaylardan çıkıyor olması hayatın ilginç bir ironisi.