Hemen hepimiz, günlük hayatımızda gün bir defa da olsa mikrodalga fırınları kullanırız. Bazılarımız mikro dalga fırınların kanser veya diğer sağlık problemlerini beraberinde getirebileceğini düşünürüz. Gelin bu konuya biraz daha yakından bakmaya çalışalım.
Mikrodalgalar, aslında yiyeceklerimizi ısıtmak için fırınlarda çalışan bir enerji şeklidir. Dalga boyu ve frekans açısından kızıl ötesi ışınım ile radyo dalgaları arasına girerler. Bu dalga boyu, yiyeceklerin ısınmasına neden olan çoğu gıdada özellikle su molekülleri arasında kolayca emilir. Yani mikrodalgalarda oluşan fotonlar ve parçacıklar, kansere neden olacak kadar enerjiye sahip değillerdir.
Peki nasıl çalışır bu mikrodalga fırınlar?
Mikrodalga fırınların temel teknolojisi “Megnetron” denilen, mikrodalgaları oluşturmak için yüksek voltajlı bir motordur. Çok da teknik kısmına girmeden kısaca bahsetmek gerekirse, bir elektrik transformatörü prizden gelen 220V’u 4000V veya daha yüksek bir Volta çıkartır. Bu yüksek voltaj da megnetronun içindeki bir flementi ısıtır ve oradan daha yüksek bir enerji açığa çıkar. Açığa çıkan enerji, dalgalara dönüşmesiyle gıdalardaki su molekülleri tarafından emilir. Daha sonra moleküller, bu enerjiyi ısınmaya dönüştürmek için titreşim enerjisine dönüştürürler. Yani su içeriği düşük olan gıdalar daha geç ısınırlar yada ısınmaz.
Her şey iyi güzel de gıdaları nasıl bu kadar hızlı ısıtabiliyorlar?
Aslında cevap basit. Mikrodalga fırınlar, gıdaların tüm bölümlerini aynı anda ısıtırlar. Tencerede ısıttığımız yemeklerde ise sadece tencerenin ısındığı yüzeye temas eden kısımlar ısınıyor. Tabi araya bir de tencerenin ısınma süresi giriyor. Bu sebeplerin hepsi bir araya geldiğinde her gün düğmelerine bastığımız, zaman fakirliği yaşadığımız dönemlerde elimiz ayağımız olan mikrodalgalar, aslında kafi miktarda bilim ve mühendislik içeriyorlar.