İkinci Dünya Savaşı, tüm dünyaya adeta yıkımı getirmişti. Savaş sonucunda galip gelen devletler güçlerini katlamışken hem kaybeden hem de arada kaldığı için zarara uğrayan devletler, oldukça zorlu geçecek olan günlerin nasıl atlatılacağını düşünüyorlardı. Özellikle uluslararası kuruluşlar, insanların Avrupa ve Asya bölgelerini vuran kıtlıktan kurtulabilmesi için çözüm üretmeye çalışıyordu.
Bu konuda çözüm arayanlardan biri, Fizyolog Ancel Keys’di. Orduya sağladığı katkılar sayesinde çok sayıda konu için devlet desteği bulabilen Keys, açlığın insan üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkilerini görmek ve buradan hareketle az önce bahsettiğimiz bölgelerdeki insanlara yardım etme amacıyla Minnesota açlık deneyini gerçekleştirdi. Detaylarına gelin birlikte bakalım.
Açlık deneyi, kıtlığın yaşandığı Asya ve Avrupa taraflarında değil Amerika’da gerçekleştirildi. Bu sebeple deneyi yapabilmek için gönüllü kişiler aç bırakıldı:
Deneyin gerçekleştirilebilmesi için gönüllü katılımcılar gerekiyordu. Bunun için de üzerinde “Onların daha iyi beslenmesi için aç kalır mısınız?” yazılı broşürler kullanıldı. Bunun sonucunda yüzlerce kişi başvuru yaptı ve yapılan elemeler sonucunda 36 gönüllü, Minnesota Üniversitesinde toplandı. Bu bağlamda deney, 19 Kasım 1944’te başladı.
1 senelik süreçte dört ayrı aşama bulunuyordu. Bunların her birinde, katılımcıların hepsi detaylıca izlendi. İlk 3 ay, tüm katılımcıları belirli bir standarda getirmek için diyet uygulandı
Bu ilk bölümde katılımcıların, vücut ağırlıklarının yüzde 25’ini kaybetmesi gerekiyordu. Bu süreci, takibi kolaylaştırmak için tüm katılımcıları aynı standarda getirme süreci olarak düşünebilirsiniz. Sonuçta ilerleyen zamanlarda kendi vücutlarının ihtiyaçlarına göre kalori alacaklar.
Herkesi standarda getirme süreci 3 ay sürdü ve bu süreç içinde sahip olunan kilolara göre günde 3.200 kalori alındı. Asıl zorlu kısım buradan sonra başlayacaktı.
İlk üç ayın ardından, alınan kalori miktarı herkes için yarı yarıya düşürüldü. Hem de altı aylığına:
Buna yarı-aç kalma süreci diyebiliriz. Zira katılımcılar beslenmeye devam etti. Fakat aldıkları kalori miktarı günde 1.570 kaloriye kadar düşürüldü. Bu süreç içinde kahvaltı ve öğle yemeği olmak üzere sadece 2 öğün yemek yeme şansları oldu. Buradaki yemekler de tıpkı kıtlığın yaşandığı ülkelerdeki gibi patates, ekmek ve turp gibi basit besinlerdi.
Bu süreç içinde çok sayıda kişi o kadar zayıfladı ki kaburgaları görünür hâle geldi. Üstelik önceki kadar güçlü hisseden de pek kalmamıştı. Cinsel isteklerinde, kalp atış hızlarında ve vücut sıcaklıklarında da düşüşler görülmüştü. Bunlar yetmezmiş gibi bir de ‘yemek’ artık takıntı hâline geldi.
Kimileri yemekleri daha fazlalarmış gibi görmek için su kullanarak seyreltiyordu. Kimileriyse yemek kitaplarından kafasını kaldıramaz hâle gelmişti. Diğerlerinin arasında ise sürekli yemek konulu muhabbetler dönüyordu.
Tek yapmaları gereken aç kalmak değildi:
Deneyin başından sonuna kadar, kendilerinden bir günlük tutmaları ve koşu bantlarında onlarca kilometre mesafe yürümeleri de isteniyordu. Yani şartlar oldukça zorlayıcıydı. Fakat sadece 3 kişi deney bitmeden ayrılmayı tercih etti. Diğerlerini motive eden şey ise tahmin edebileceğiniz üzere kurtarabilecekleri hayatlar oldu.
Zorlu geçen ve katılımcıları hem fiziksel hem de psikolojik açıdan zayıf düşüren 6 ayın ardından 3 aylık ‘kısıtlı’ iyileştirme aşamasına geçildi
- İyileştirme aşamasının öncesi ve sonrası
Bu aşamada katılımcılar, almaları gereken enerji miktarına göre gruplara ayrıldı ve o ihtiyaçlara göre yeni diyetler belirlendi. Bu süreçte sağlık ekipleri her bir kişinin diyetini oldukça detaylı bir şekilde takip etti. Bu zaman aralığında katılımcıların aldığı ortalama kalori miktarı 2000 ile 3200kcal arasındaydı.
8 haftalık son aşamada tüm sınırlamalar ortadan kalktı ve sonrasında deney sonlandırıldı:
Bu noktada tahmin edebileceğiniz gibi herkes adeta yemeklere yumuldu. Hatta bazı kişilerin aşırı yemeden hastanelik olduğu bile söyleniyor.
Bu deney ne işe yaradı?
Bu deney elbette sırf Amerikalıların kıtlık yaşayanları anlayabilmesi için yapılmadı. Bunun da ötesine geçerek açlığın insan bedeninde sebep olduğu fiziksel ve psikolojik reaksiyonları ortaya çıkardı. Örnek olarak insanların açlıkla uğraşırken daha güçsüz olmalarının veya cinsel dürtülerinin zayıflamasını gösterebiliriz.
Psikolojik açıdan baktığımızda ise insanların açlıkla mücadele ettiği zamanlarda hem terslikleri hem de olumlu olayları büyütmeye veya depresyona girmeye meyilli olduğu görülmüş. Üstelik yemeğe olan takıntı, çalışmadan sonra bile geçmemiş. Son olarak araştırmacıların bulduğu sonuçları 5 yıl sonra tam hâllyle paylaştıklarını belirtelim. Deney hakkında sizin düşünceleriniz neler?
Kaynaklar: Kardelen C. Ergin, Matematiksel.org, American Psychological Association, Evrim Ağacı