Çok uzun zamandır çizgi romanlar televizyona ve beyaz perdeye uyarlanıyor. Son 20 yılda ise bu uyarlamalar artık belli bir kalitenin üzerine çıktı. Haliyle hemen herkes elindeki telif haklarına bakıp kendi kahramanlarıyla bu pastadan pay almanın yolunu bulmaya çalışıyor.
Çizgi roman tarihinde "karanlık çağ" denilen bir dönem bulunuyor. Bu dönemde Amerikan Çizgi Roman Otoritesi'nin onayını almayacağını açıklayan Image ile birlikte kahramanlar daha karanlık hale gelmiş, sektör önce hızla büyüyüp ardından da dozu ayarlayamayan ekipler yüzünden dibe vurmuştu. Benzer bir döngü bugün de görülüyor gibi.
Herkesin bir Superman'i var, durur içerisinde
Çizgi romanlara herkes aşina değil, herkes aşina olmak zorunda da değil. Yine de dizileri ve filmleri bir şekilde duyuyor ya da görüyoruz. Bir iki bölüm bile olsa dizilere baktığımızda, özellikleri Superman'in özelliklerine benzeyen bir dolu karakter görüyoruz: The Boys dizisinde Homelander, Invincible'da Omni-Man, Jupiter's Legacy'de Utopian…
Neredeyse bütün hikayelerde merkezde bir Superman çakması karakter bulunuyor. Hatta Megamind'da bile Metroman adlı kahraman doğrudan doğruya bir Superman çakması olarak karşımıza çıkıyordu. Neden herkes kendi evrenine bir Superman yazarak başlıyor?
Bunu anlamak için öncelikli olarak Superman'in kim olduğuna, daha da önemlisi etkisinin ne olduğuna bakmak gerekiyor. Superman hakkında bazı ilginç noktaları öğrenmeye ve karakterle ilgili bazı farklı noktaları öğrenmeye hazır olun.
Superman mi? Şu hem kel hem fodul tip?
Superman karakterinin yaratıcıları Jerry Siegel ve Joe Schuster, ilk olarak 1933 yılında “The Reign of the Super-Man” adlı eserde Superman'ı karşımıza çıkarmıştı. Bu hikayede dönemin ABD toplumundaki yabancı düşmanlığı kendini hissettiriyordu. Kel bir karakter olan Superman, zihin kontrolü sayesinde dünyayı ele geçirmeye çalışan bir kötü idi.
Bu hikaye neredeyse hiç tutmadı. Daha ortada süper kahramanlar bile yokken bir süper kötünün hikayesi insanları pek de cezbetmemişti. Ayrıca ortada bir sorun daha vardı, insanlar her ne kadar yabancıları sevmiyor olsa da Amerika en nihayetinde göçmenler ülkesiydi. Sorun insanların eski milletlerine göre kümelenmeyi tercih etmesiydi.
Bunun üzerine, Yahudi asıllı olan ve İkinci Dünya Savaşı esnasında yabancı düşmanlığının nasıl etkileri olduğunu gören ikili, Superman'a ikinci bir şans verdi. Bu defa başka bir gezegenden gelmiş olan Supes, insanların (tabii ki orta sınıf beyaz Amerikalıların) değerlerini benimseyerek iyi biri oluyordu. Bu, aynı zamanda Yahudilerin de ABD'ye entegre olabileceğinin bir göstergesi olarak görülebilirdi.
Süper kahramanlık hikayeleri başladı
Çizgi romanlar en nihayetinde gazetelerdeki tek kare karikatürlerden evrile evrile çizgi roman haline gelmişti. Öte yandan türün ilk zamanlarındaki örneklerine baktığımızda, daha alışılageldik maceralar çizildiğini görüyorduk. Fotoromanları andıran aşk hikayeleri, erotik içerikli küçük Tijuana İncilleri (erotik yayına da kutsal kitap ismi koymazsın arkadaş), dedektiflik hikayeleri çok popülerdi. Hatta bugün bir dev olan DC comics de Detective Comics (Dedektif Çizgi Romanlar) olarak yola çıkmıştı.
Superman ile birlikte ise yeni bir kavram ortaya çıkıyordu: Süper kahraman. Savaştan yorulmuş, kendi dertlerinin içinde boğulan, büyük buhrandan ve savaştan sonra yeni yeni ayağa kalkan topluma umut verecek karakterlere ihtiyaç vardı. Dahası, yukarıda da belirttiğimiz üzere ABD bir göçmenler ülkesiydi. Ortak bir kültür geçmişleri olmadığı için ortak bir mitoloji oluşturma yoluna gittiler.
Superman'in ilhamı da ona göre oldu
Krypton'un evladı Kal-El, bizim bildiğimiz adıyla Superman'in hikayesi aslında başka bir hikayeden esinlenilmişti. Rahmetli Stan Lee'nin vefatından birkaç yıl önce David Uslan ile birlikte hazırladığı çevrimiçi süper kahraman kültürü eğitimlerine katıldığımda, Lee ödev olarak bir mitolojik karakterlerden yola çıkarak karakter oluşturmamızı istemişti. Bunun çok kullanılan bir teknik olduğunu söylemişti.
Superman için kullanılan ilham ise Hz. İsa'dan başkası değildi. Hristiyanların deyişiyle Nasıralı Adam ile Kriptonlu Adam arasında benzerlikler oldukça çoktur. Superman'ın dünyalı anne babası Martha ve Jonathan Kent çifti olarak bilinir. Martha'nın ilk ismi Mary (Meryem), Jonathan'ın babasının ise ikinci adı Joseph (Yusuf) olarak seçildi. Bu isimler Hz. İsa'nın anne ve babasının ismiydi.
Superman'ın aile ismi olan El, İbranice'de Tanrı anlamına geliyor. El (Tanrı), oğlunu Dünya'ya gönderiyor ki insanlığı korusun ve onlara "yol gösterici olsun". Bir de Daredevil için dini referanslarla dolu derler. İncil göndermeli hikayeler bu kadarla da kalmaz.
Aynı yollardan geçmek
Hz. İsa, 30 yaşına geldiğinde tek başına uzak bir bölgede yola çıkar. Hz. İsa bu yolculuğunu çölde gerçekleştirir. Clark Kent ise yine 30 yaşında başladığı yolculuğunda tek başına Antarktika'ya gider. Hatta bu konuya ilişkin göndermeler Superman Dönüyor'da da kendine yer bulur.
Superman akla gelebilecek her karakterler ve her düşmanla dövüşmüştür. Muhammed Ali, Terminatör, Alien, kimi bulsa karşılıklı iki yumruk sallamışlığı bulunur. Gerçek anlamda kaybettiği tek savaş ise Doomsday iledir. İnsanlığı korumak için Kıyamet Gününe karşı kendini feda eder.
Tabii bu durum, filmde Doomsday ile olan dövüş öncesinde Superman'i oldukça zorlayan Batman'i bir nevi Yehuda yapar mı bilinmez ancak hikayenin paralelliği gözlerden kaçmıyor. Haliyle Superman hikayelerde bir merkez haline geliyor.
İkonları tanımak kolaydır
Bir kültürü incelediğimiz zaman, kültürün ilk maddi örnekleri arasında karşımıza ikonlar çıkar. Birbirine bağlanmış üç tane taş bile bir ikon olabilir. Amerikan Mitolojisi diyebileceğimiz süper kahramanların en büyük ikonu ise Superman olarak karşımıza çıkıyor. (Çizgi roman türleri arasındaki farkları da isterseniz bir başka yazıda anlatırım, yorumlara yazabilirsiniz.)
Haliyle, bu kültüre kafa tutacak olan karşı-kültür, ilk olarak bu ikonaları ele alıyor. Böylece okurların da karakteri gördükleri anda kafalarında tanıdıkları bir karakter ile bağdaştırmasını sağlıyorlar. Dürüst olmak gerekirse Homelander ya da Omni-Man'i gördüğümüzde ilk olarak "Superman gibi" diye düşünüyoruz.
Genel olarak eleştirel olan, farklı bir bakış açısı getiren eserlerin hedefinde bu ikonun yer alması haliyle normal. O yüzden de süper kahramanları ele alan hemen her yayınevi, kendi mitolojisini oluşturmaya ilk olarak kendi Superman'i ile başlıyor.
Son olarak, sürekli Superman yazmak gerçekten yorucu olabiliyormuş.