Dizi ve film platformları, özellikle pandemi boyunca kavuştukları yüksek trafik ve abone sayısını mumla arıyor. Bunun yanında sürekli yeni dizi, film, belgesel içerikleri hazırlamak zorunda kalmaları sebebiyle içerik kalitesi ciddi şekilde düşüyor, milyonlarca dolar para harcanan yerli diziler bile artık yeteri kadar dikkat çekmiyor.
Hal böyle olunca global şirketler vergilerden, telif masraflarından tasarruf etmeye çalışıyorlar. Ancak bu da yeterli olmayınca son çare, üzerine büyük umutlar bağlanan yapımları platformdan kaldırmak oluyor. Hatırlarsanız bunun kanlı canlı örneğini Disney+ Türkiye cephesinde gördük. Çok yakında Netflix’in de benzer bir adım attığını görebiliriz.
Bir dizi, film ya da belgesel içeriğinin masrafı yayından sonra bitmiyor:
Platformlarda yayınlanan tüm içerikler iki kategoriye ayrılıyor: Orijinal yapımlar veya satın alınan üçüncü parti yapımlar. Örneğin Disney+ için Recep İvedik 7; sinemalarda vizyona girmeden önce hakları satın alındığı için orijinal yapım olarak yayına girdi. Ancak serinin önceki filmleri, halihazırda sinema salonları dahil başka platformlarda, TV kanallarında yayınlandığı için orijinal yapım değildi.
Üçüncü parti yapımlara örnek Breaking Bad ya da Walking Dead dizilerini de örnek gösterebiliriz. Bu diziler Netflix ya da Disney+ orijinal yapımı değiller. Her ikisi de ABD’li televizyon devi AMC tarafından çekildi, yayınlandı ve şimdi de Netflix ve Disney+ platformlarına, belirli bir süreyle yayınlamaları karşılığında satılıyor. Yani platformlar, orijinal olmayan yapımları yayında tuttukları süre için dizinin gerçek sahibine kira gibi para ödüyor.
Bitmiş ve izleyiciler tarafından sevilerek izlenen bir dizi, platfromlar arasında ciddi rekabete neden oluyor. Örneğin yine Walking Dead dizisi, şu an hem Netflix hem de Disney+ üzerinden izlenebilir durumda. Yani yapımcı AMC, dizinin Türkiye’deki yayınları için iki şirketten de para kazanıyor. Dizinin seveni olduğu için platformlar bu sayede abone kazanabiliyor, gelirin bir kısmını da AMC gibi yapımcılara ayırıyor.
Orijinal yapımlar için de buna benzer bir durum söz konusu. Çok iyi bir yönetmen, iyi bir senarist, iyi bir kadro ile orijinal dizi çekildiğinde, dizi yayınlandıktan sonra masraflar bitmiyor. İçerik yayında kaldığı sürece yapım şirketine, yönetmene ve oyunculara -sözleşmeleri gereği- yüklü miktarlarda para ödenmesi gerekiyor.
Peki neden yapımlar yayından kaldırılıyor? Mesela şu an Türkiye’deki hiçbir platformda Harry Potter filmlerini izleyemezsiniz…
Bir yapımı platformdan kaldırınca eğer orijinal yapım ise ekibe yapılan ödemelerden tasarruf ediliyor. Eğer yapım orijinal değilse bu kez içeriğin asıl sahibi olan şirket, kanal ya da yapımcıya kira ödemeye gerek kalmıyor. İşte bu nedenle de The Office ve Friends dizilerinin yayınlandıkları platformlar sürekli değişiyor.
Mesela Harry Potter serisi, şu anda Türkiye’den abone olabileceğiniz hiç bir platformda yok. Çünkü bu film serisinin sahibi Warner Bros., filmlerin Türkiye’deki platformlarda yayınlanması için bir anlaşma yapmış durumda değil. Var olan anlaşmaların süreleri de dolmuş durumda. Bu yüzden izlemek için tek seçenek Apple TV+ gibi platformlar üzerinden diziyi tek seferliğine kiralamak ya da satın alarak kişisel kütüphanenize eklemek.
Disney+ sadece Türkiye’deki orijinal içeriklerini yayından kaldırmadı, Amazon’un Yüzüklerin Efendisi projesi tutmadı, Netflix sürekli abone kaybediyor:
Tüm bu gelişmeler platformların ciddi şekilde kemer sıkma dönemine gireceklerinin önemli bir işareti. Dünyanın en büyük platformu, en büyük e-ticaret sitesi, en büyük eğlence markası da olsanız; hayatta kalmak için kâr elde etmek zorundasınız.
Disney sırf bu yüzden 2022 yılında yayına aldığı, Star Wars’ın babası George Lucas tarafından yazılan, 35 milyon dolar para harcadığı The Willow dizisini iptal etti. Bu tarz iptal haberleri Netflix cephesi için yeni değil, zira The Mindhunter, Sense 8, hatta yakın zamanda yerli yapım Sıcak Kafa da iptal edilen projeler arasında.
Ancak Disney, sadece dijital aboneliklerle para kazanan bir şirket değil. Marvel, Pixar, Star Wars gibi markaların ana yapımları her seferinde sinema salonlarını dolduruyor. Bu yapımlar ciddi popülerliğe ulaştıktan sonra dijitale geliyor, yeni aboneler kazandırıyor, ardından aynı hikayenin devam ettirildiği diziler izliyorlar.
Netflix’te ise böyle bir avantaj yok. Platform, yakın zamana dek sadece Oscar ödülü kazanmanın şartını karşılamak için bazı filmlerini sınırlı sayıdaki salonda vizyona sokarak ödüle ulaştı. Bunun yanı sıra platformun elinde herhangi bir sinematik evren, uzun soluklu proje de yok.
Tüm bunları bir araya getirince rahatlıkla söyleyebiliriz ki Netflix de çok yakında yerli dizileri, özellikle orijinal olmayan yapımlarını platformdan kaldırma yoluna gidebilir:
Türkiye’nin bu konuda platformlar için çok özel bir yeri de var. Zira ülkemizdeki abonelik ücretleri, dolar-TL arasındaki makasın açılması sebebiyle platformlar ciddi oranda gelir sağlamıyor. Bu da Türkiye pazarını, olası bir krizde ve kemer sıkma politikasında vazgeçilebilecek, kütüphanedeki içerik sayısını düşürmeye uygun ilk pazarlardan biri haline getiriyor.
Türkiye; Pakistan, Hindistan ve Kenya’dan sonra en ucuz Netflix abonelik ücretinin uygulandığı ülke (63,99 TL = 2,47 ABD doları). Netflix’in ülkemizde, kaç abonesi olduğunu net şekilde açıklamıyor ancak bu sayının 2 milyon dolaylarında olduğu düşünülüyor. Kabaca bir hesapla, herkesin temel üyelik paketini kullandığını varsayarsak Netflix’in kasasına Türkiye’den her ay 4,94 milyon dolar para giriyor.
Netflix’in Türkiye’de çektiği en pahalı dizi Kulüp’ün yapım maliyeti yaklaşık 6,5 milyon dolar. Yani, Netflix, bu dizinin maliyetini Türkiye’den 1 ayda bile çıkaramıyor. Böyle bir durumda projelendiren yerli yapımların sayısında azalma, daha düşük bütçeler ayrıldığı için kalitelerinde de düşüş görüyoruz.
Sorunun büyüğü kalitesizlik. Özellikle orijinal yapımların, hatta hem orijinal hem de yerli yapımların kalitesi tartışma konusu:
En son ne zaman platformların orijinal olarak ürettiği çok iyi bir yeni dizi ya da film izlediniz? Hatta izlemeyi bırakalım ne zaman iyi bir yerli orijinal yapım yayınlandığını duydunuz? Özellikle çoğu yerli orijinal yapım, TV dizileri kadar klişe senaryo, karakter, oyunculuk, görsel efektlere sahip. Çok az sayıda iyi ve yerli orijinal yapım görüyoruz ki zaten böyle olduğunda, o yapımı daha ilk fragmanından itibaren heyecanla beklemeye koyuluyoruz.
Özellikle yerli dizi ve filmlerden belki de yayına girdikten sonra, hatta olur da platformları gezerken karşınıza çıkarsa haberimiz oluyor. Hatta bazı yapımları duyma sebebimiz genellikle içeriğin kalitesizliği oluyor. Bu sebeple izlemeye yeteri kadar motive olamıyoruz. Pek çoğumuz gündelik hayatta ciddi boş vakte sahip olmadığımız için zaten kalitesiz oluşuyla eleştirilen bir dizi ve filme saatlerimizi riske atmak istemiyoruz vermek istemiyoruz.
Hepimiz gibi platformlar da bu sorunun farkında. 200 milyonu bulan abone sayıları, dışarıda yapılan hazır bir içeriği kiralayarak yayınlamanın yüksek masrafı platformları daha hesaplı olan “kendimiz yapalım” seçeneğine itiyor. Böyle olunca platformlar düşük maliyetle kütüphanelerini doldurmak için bol bol içerik çekme zorundaymış gibi davranıyorlar.
Sonuç olarak, parasını verdiğini bir platformda iyi vakit geçirmek için samanlıkta iğne aramak gerekiyor. Hele ki Türkiye’den erişim sağlıyorsanız:
Umuyoruz ki platformlar bu kalite sorununu çözmek için izleyici dostu içerikler üretmeye daha çok vakit ve kaynak ayırırlar. Ancak çok iyi bir dizi sayesinde kazandıkları abone, o içeriği bitirdikten sonra aboneliğini iptal edip gitmesin diye kütüphanelerini dolu göstermek zorundalar. Bu da abonelik modeliyle dizi ve film yayınlamanın aslında pek de verimli bir yol olmadığını gösteriyor.
İşte bu yüzden hem Netflix hem de Disney+ reklamlı ve daha düşük abonelik fiyatlarına sahip sistemleri test ediyor. Böylece reklam gelirleri platformların kaderini kurtarabilir. Ancak bu noktada da abone sayıları, abone başına düşen izleme süreleri, en çok tüketilen içerik türleri gibi metrikler daha çok önem kazanmaya başlıyor.
Amazon Prime Video’nun Türkiye kütüphanesi, platformun en dar ülke kütüphanelerinden birisi. Disney+ ikinci bir değişikliğe kadar ülkemizde yapım üretmeyi durdurdu. Netflix’ten henüz bir ses yok ama maalesef, yapılan projeler de bir dönem dünyayı kasıp kavuran TV dizileri gibi yurt dışında çok dikkat çekmiyor. Zira yurt dışındaki kullanıcılar daha zengin kütüphanelerle dizi tüketiyor. Bunun üzerine bir de RTÜK’ün yayınlar konusundaki hassaslıklarını eklediğinizde iyi bir yapım üretmek, izleyecek iyi bir içerik bulmak kadar zor hale geliyor.
Umuyoruz ki bu durum yakında değişir ve global markaların ülkemize daha fazla yatırım yaptıkları, yurt dışında da ciddi şekilde popülerlik yakalayabilecek potansiyele sahip yapımları dijital platfromlarda da görürürüz. Aksi halde Netflix başta olmak üzere yerli dijital yapımların kaleleri yıkılmaya devam edecek gibi görünüyor.