Salgınlar, hastalıklar, hayvan pislikleri, insan atıkları… Bu listeye daha ekleyebileceğimiz onlarca şey var. Öyle bir çağ ki; insanlar, sınıf hiyerarşisinden dolayı bile temizlikten mahrum kalıyordu.
Papa’nın “İyi Hristiyan pis olur” sözüyle hamamların yasaklanmasının doğruluğunu sizler için araştırırken, bu dönemde insanların birbirinden ilginç temizlik kültürlerine değineceğiz. Okudukça temizlik kültürümüze şükredebilirsiniz.
Popüler inanışın aksine, Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte Avrupa’da banyo ve temizlik yok olmamıştır.
Romalılar temizlik konusunda kanalizasyon ve su kaynakları gibi pek çok miras bırakmışlardır. Orta Çağ'da bile Roma kanalları akmaya devam ederek tatlı su tedarik etmişlerdir.
Monty Python ve Kutsal Kase filminde; Kral Arthur’u gören iki karakter onun kim olduğuna dair bir tahminde bulunuyorlar. İçlerinden biri: “O bir kral olmalı, her tarafı pislik içinde değil” diyor. Bu sahne aslında Orta Çağ hakkında birtakım bilgileri de özetliyor: Orta Çağ’da normal sınıftan insanlar temizliğe çok önem vermiyorlardı. Bu inanışa bir örnek de Kastilya Kraliçesi Isabella gibi bir doğdukları gün bir de evlendikleri gün banyo yaptığı bilinen kişiler olarak gösteriliyor.
Orta Çağ’da bazı doktorlar, banyo yapmanın derideki gözenekleri açtığından salgın hastalıkların bulaşma ihtimali olduğunu söylüyorlardı.
Tabii ki Orta Çağ’da da tek bir doğru yoktu. Bunu diyen doktorların bir kısmının aksine diğer doktorlar ise banyo yaparak hastalıkların önleneceğini söylüyordu. Fakat toplum için bu pek de mümkün değildi. Çünkü tüm kanıtlar, zengin kesimin banyo yapmayı bir lüks haline getirdiklerini göstermektedir. Belki bizim gibi her gün duş alabilecek kadar şanslı değillerdi ama ayda bir duş almak bile o insanlar için müthiş bir duyguydu.
Dönemin diş hekimleri 14. yüzyıla kadar berberlerdi.
1308’de berber loncasından ayrılan dişçiler, anestezi olmadan diş çekme işlemi ve diş temizliğinin yanında nitrik asitle diş beyazlatıyorlardı. Aristokratlar dışında halkın diş beyazlatma rutinlerinde kum ve deniz suyuyla dişleri ovalamak vardı.
Bilinenin aksine hamam kültürü vardı ve bu mekanlar sadece yıkanmak için değil, sosyalleşmek için de kullanılıyordu.
Roma İmparatorluğu’nda hamam kültürü oldukça önemlidir. Hatta günümüze kadar uzanan önemli yapılar da var. Yıkanmanın yanında sosyal ilişkiler kurulan, spor yapılabilen, oyunlar oynanan, pazar yeri gibi yiyecek satın alınabilen kompleks yapılardı. Dolayısıyla halkın da uğrak mekanlarından biriydi.
İlk Hristiyanlık döneminde halkın hamamlara gidildiği bilinse de 3. ve 4. yüzyıllarda münzevi hayat tarzı gelişince bu durum da değişikliğe uğradı.
Aziz Antony hayatında hiç ayaklarını bile yıkamamışken, Aziz Julian da kendi yolundan gidenlere yıkanmayı yasaklamıştı. Aziz Jerome ise vaftizin dışında banyo yapmanın gereksizliğini savunuyordu. Bunun üzerine dinine düşkün Hristiyanlar, temizlik ritüellerine ara vermişlerdi.
6. yüzyılda en yaygın manastır tarikatı olan Benedikten Tarikatı'nın kurucusu Aziz Benedikt, sağlıklı kişilerin asla yıkanmadığını, 13 yaşında ölen Azize Agnes’in en büyük erdemlerinden birinin asla yıkanmamış olması olduğunu belirtir. 745’te Mainz Başpiskoposu Aziz Boniface, ahlaksızlık yuvası gerekçesiyle kadınlarla erkeklerin ortak alanı olan karma hamamları da yasaklamıştır.
Üst sınıf insanlar sıcak su dolu küvetlerde yıkanabiliyorken köylüler için bu hayalden öteye gitmiyordu.
Akan bir su olmadığından ve köylüler nehirlerden sürekli evlerine su taşımak zorunda olduklarından bir ailenin banyo yapabilmesi için çok çaba gerekiyordu. Elde edilen su ise ısıtılmadan kullanılıyordu. Bu yüzden herkesin kullandığı ortak bir banyo alanı bulunuyordu.
Tuvalet, lüksün ana kucağı olarak biliniyordu.
Köylüler, üst sınıf kadar şanslı değildi. Herkesin tıpkı banyo alanı gibi ortak kullandıkları tuvaletleri vardı. Kimi insanlar da lazımlık ya da çöp kovası taşıyor; atıklarını ise lağım çukuru yoksa nehirlere boşaltıyorlardı. Nerde kaldı banyoda kullanılan temiz su?
Bit ve haşere sorunu o kadar normalleşmişti ki insanlar haftada bir bit ayıklamak için bir araya geliyorlardı.
Hayvanlarıyla birlikte yaşayan ya da bunca pisliğin arasında kalan kişileri düşündüğümüzde durum son derece normal geliyor. Bitlenmek normalleştirildiği gibi insanlar bit ayıklamak için bir araya gelmeyi sosyalleşme aracı olarak da kullanıyordu.
Kirli suda ısıtılmış yemeğin kirli ellerle alınıp kirli bir ağza götürmek varken kimin çatal ve kaşığa ihtiyacı olsun ki?
Orta Çağ’da insanlar yemeklerini elleriyle yiyorlardı, bu yüzden bedenlerinin aksine el yıkamak yemekten önce çok önemli bir uygulamaydı. Sırf bunun için yanlarında musluk görevi gören insanlar çalıştırılıyordu, daha sonra duvara monteli bir musluk bu insanların yerini alacaktı.
Yaraları idrarla tedavi ediyorlardı.
Muhtemelen hayatınızda bir kere de olsa denizanası sokmasına karşı insanların yaranın üstüne idrar yapmayı önerdiğini duymuşsunuzdur. Orta Çağ’da insanlar bunu bir tık ileriye taşıyarak açık yara tedavisinde hem de çürükleri iyileştirmede kullanıyorlardı. Evet, çürükleri.
Orta Çağ insanları için geriye dönüp bakınca üzülsek de günümüze kadar temizlik ve hijyende ne kadar yol kat ettiğimizi görmek insanı rahatlatıyor. İnsan, o dönemde yaşıyor olduğunu hayalinde bile canlandırmak istemiyor.