Otizm, insanların yaşamının ilk üç yılında ortaya çıkan ve genelde ömür boyu devam eden gelişimsel bir bozukluktur. Erken teşhis gibi durumlarda uygulanacak tedavi ve rehabilitasyon yöntemleri ile otizmin etkilerini minimize etmek mümkün olmaktadır. Yetkili kurumlar tarafından sağlanan bilgilere göre, son yıllarda otizm ile ilgili konan teşhislerin sayılarında büyük bir artış gözleniyor. Peki bu duruma ne sebep oluyor?
Otizm, kişinin yaşamının ilk yıllarında ortaya çıkmasıyla bilinen bir rahatsızlık olması nedeniyle, şimdiye kadar konan tanılarda hep yeni doğan çocuklar üzerinden ilerleniyordu. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda, ilerleyen yaşlarında da çok hafif bile olsa bu rahatsızlığın belirtilerini gösteren bireyler de artık tanım kapsamına dahil edildiler. Açıklamak gerekirse, otizm durduk yere çoğalmaya başlamadı, sadece tanımı genişletilerek daha fazla insan otizmli olarak kabul edildi.
14 farklı Avrupa ülkesinde ve Amerika’da yapılan araştırmalar sonucunda, yaşı ilerleyen bireylerin bazılarında, şiddetli olmayan derecede öğrenme bozuklukları tespit edildi. Otizmin tanımı içerisinde bulunan semptomları sergileyen bireylerin, küçük yaşlarında böyle bir rahatsızlıkları olmadığı öğrenildi. Otizm tanımının genişlemesine neden olan bu araştırmalar sonucunda da dünya üzerinde otizme sahip kişilerin sayısında büyük bir artış olmuş oldu. Bu sayede toplumda uzun yıllar önce kazanılması gereken farkındalığın, dolaylı bir şekilde oluşmasının da sağlandığını aktaran yetkililer, otizmin bir hastalık değil, desteğe ihtiyaç duyulan bir rahatsızlık olduğunun altını önemle çiziyorlar.
Bilim insanları, doktorlar bu sinirsel bozukluğa neyin yol açtığı konusunda henüz net bir bilgi sahibi değil fakat otizmin büyük bir oranda genetik bir rahatsızlık olduğu konusunda fikir birliğine varıyorlar.