Bir zamanlar dünyanın en önemli sorunlarından birisi olarak kabul edilen ozon tabakasındaki delikle ilgili olan Montreal Protokolü, 1987 yılında imzalanmıştı. Ozon tabakası, deri kanseri ve kataraktın yanı sıra tarım ürünlerine ve deniz yaşamına da zarar veren ultraviyole ışınların dünyamıza erişmesini önleme açısından büyük bir öneme sahip. Montreal Anlaşması, imzacı ülkelerden ozon tabakasındaki deliğe neden olan kloroflorokarbon (CFC) üretimini ve tüketimini sonlandırmaya çağırıyordu. CFC'ler o dönemde buzdolaplarından spreylere kadar birçok alanda kullanılıyordu.
Protokol ile birlikte, ozon tabakasının 2040-2070 yılları arasında 1970'lerdeki seviyeye gelmesi bekleniyor. Ancak ozon tabakasındaki iyileşme, bir başka gelişmeyi daha beraberinde getiriyor. Protokol sayesinde, küresel ısınma hızı da yavaşlamış görünüyor. New South Whales Üniversitesi'nden araştırmacıların Environmental Research Letters'ta yayımladıkları makaleye göre, Dünya, anlaşma sayesinde bugün çok daha soğuk durumda ve gelecekte de, anlaşma sayesinde bu eğilimini sürdürecek.
Ozon tabakasının aşınması ile küresel ısınma genel olarak farklı sorunlar olarak değerlendirilse de, birbirleriyle bağlantılı. CFC'ler aynı zamanda sera gazı ve kullanımının azalmasıyla birlikte dünya yaklaşık olarak 1 derece daha az ısındı. CFC'lerin kullanımının azalmasının, kutup bölgelerindeki ısınmayı 2050 yılına kadar 3 ila 4 derece azaltması bekleniyor. Eğer anlaşma olmasaydı, kutup bölgesindeki yaz deniz buzu yüzde 25 daha fazla olacaktı.
Montreal Protokolü, küresel ısınma sorununu çözmeyi hedefleyen diğer anlaşmalara göre daha etkili olmuş görünüyor. Rishav Goyal ve arkadaşları tarafından yazılan makaleye göre, Montreal Protokolü'nün örneğin Kyoto Sözleşmesi'nden daha etkili olmasının sebebi, ilkinin BM'ye üye olan tüm ülkeler tarafından imzalanırken, ikincisinin yalnızca gelişmiş ülkeler tarafından imzalanmış olması.
Bulguları için bir iklim modeli geliştiren araştırmacılar, bu modeli iki ayrı atmosfer kimyası üzerinde uyguladılar. İlk senaryo Montreal Protokolü'nün olduğu bir dünyayı, ikincisi ise protokolün olmadığı bir dünyayı varsayıyordu. 1974'ten 2065 yılına kadar iki senaryo için de iklimi simüle eden araştırmacılar, protokolün küresel ısınmaya olan olumlu etkisini fark ettiler.
Montreal Protokolü'nün esas hedefi küresel ısınma ile mücadele olmasa da, küresel emilim anlaşmalarının küresel ısınmayla mücadelede işe yaradığını göstermesi bakımından anlamlı bulunuyor. Goyal, Montreal Protokolü'nün, tüm dünyanın bir araya gelip bilime inanması nedeniyle başarılı olduğunu düşünüyor. Goyal'a göre, karbon salınımının azaltılması için de benzer bir bir araya gelişe ihtiyaç var. Araştırmacı, her ülkenin bu konudaki sorumluluğunun farkına varması gerektiğini söylerken, Paris İklim Sözleşmesi'nin bu konudaki "Montreal Protokolü" haline gelmesi gerektiğini savunuyor.