Covid-19 salgını başlayıp evlere kapandığımızda, hayatımızda bir anda çok büyük değişiklikler meydana geldi. Trajediler bir yana, her günümüz aynı geçen monoton bir hayatın içinde bulduk kendimizi.
Bu monotonluğun sağlık, psikoloji veya toplumsal ilişkiler gibi birçok alanda etkisinin olmasının yanı sıra zaman algımızda bile değişiklikler meydana geldi. Nasıl mı?
Belleğimiz, sadece ‘hatırladıklarımızı’ içermez.
Hafızamız, hatırladıklarımızın yanı sıra zamanın süresine dair algılarımızı da etkiler. Hatırlanabilecek anıların miktarı, ne kadar zamanın geçtiğine dair algımızı daraltıp genişletebilir. Hatta sadece bununla da sınırlı kalmaz, ruh hâlimiz ve duygularımız da zamanın süresini değiştirebilir.
2020 yılında içine girdiğimiz pandemi, her günümüzü neredeyse aynı hâle çevirdi. Aynı haberleri okuyor, gün içinde evde aynı şeyleri yapıyorduk. Trajediler ve belirsizlik de cabası. Hâliyle bu da zaman algımızı etkiledi.
Bilişsel sinir bilimcilerin yaptığı bir araştırma, pandeminin hatırlanan olaylar arasındaki zaman mesafesini nasıl değiştirdiğini ortaya koydu.
Nisan 2020’den Ocak 2021’e kadar ayda birkaç kez, en az 1000 Amerikalıya çevrim içi anket platformundan sorular sordular. Bulgulara göre her şey, birbirine daha yakın görünüyordu. Bir nevi anılarımızın zamanı daralmıştı.
Ayrıca şaşırtıcı olayları ilk öğrendiğimiz anları iyi ve detaylı bir şekilde hatırlıyorduk. Nerede oturduğumuzu, neler hissettiğimizi, hatta tuhaf bir ayrıntıyı bile…
Peki “toplumsal hafıza” nasıl işliyordu?
Kobe Bryant’ın helikopter kazası ve ırkçılık yüzünden polis memurları tarafından öldürülen George Floyd’un trajik ölümü gibi olaylara da bakıldı. Katılımcılara, bu olayları ne kadar net hatırlayabildikleri, birbirlerinden ne kadar uzak zamanlarda yaşandığı soruldu.
Hatırlarsanız o dönemlerde de bizim kaybettiğimiz Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin), Nur Yerlitaş ve Muhterem Nur gibi isimler vardı. Tüm bu ölümlerin üstünden bu kadar zaman geçmesine inanmak güç gerçekten.
Geçmiş olaylara bağlı hafıza araştırmaları, şaşırtıcı olayların hafızada “olay sınırları” oluşturduğunu fark etti. Martin Luther King Jr.’a düzenlenen suikast veya 11 Eylül düşünüldüğünde hafızamız bölümlere ayrılıyordu. Örneğin olaylar, 11 Eylül öncesi ve sonrası olarak sınıflandırılıyordu.
Belli bir zaman dilimine daha fazla sınır çizmek ise süreye dair hafızamızı genişletebiliyordu.
Bu hipoteze göre karantina döneminde olaylar birbirinden daha uzak anımsanacak şekilde yayılacaktı ancak pandemi ve karantina bizi bir monotonluğa soktu. Günlük aktivitelerimizdeki ‘aynılık’, sıkıştırılmış bir zaman hafızasını beraberinde getirdi.
Örneğin bir tatile çıkıp geri döndüğümüzde biriktirdiğimiz anılar da fazlalaşacağı için uzun bir zaman dilimi gibi anımsanabilir ancak tekdüze bir yaşam, zihindeki zaman algısını da kısaltır.
Araştırmadaki katılımcılar da bu tezi destekliyordu. Covid-19 salgını sırasında yaşanan olayları hatırladıkları zaman mesafesi, pandemiden önce veya sonrasına göre çok daha yakındı.
Duygular ve psikolojik problemler de hafızada rol oynayabilir.
Güçlü olumsuz duygular, hafızanın daha iyi çalışmasına yardımcı olabilir ancak bir olay travma ya da depresyona ulaşmışsa bu, anıları zayıflatabilir. Buradan yola çıkarak gerçekten de pandemiden duygusal olarak en çok etkilenenler, olayları daha net hatırlıyordu ancak zaman algısı diğerleriyle yine de benzerdi.
Kısacası salgın dönemi birçoğumuzun zihninde, hızlı ve sıkıştırılmış olaylardan oluşan kötü bir anı olarak yer edindi. Duyguların hafıza üzerindeki etkilerine dair birçok çalışma yapılsa da zaman algısını nasıl değiştirebileceğine hakkında daha çok araştırmaya ihtiyacımız var.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: