Hepimiz hayatımızın erken dönemlerinde belli ebeveyn ve otorite figürleriyle yetiştirildik. Eğitim-öğretim hayatımızda da öğretmenlerimiz ve eğitim sistemi üzerinden şekillendirilmeye devam ettik. Bazılarımızın anlayışlı, açık fikirli ve destekleyici; bazılarımızınsa otoriter, baskıcı ve geleneksel ebeveynleri, öğretmenleri ya da yöneticileri oldu.
Destekleyici ve pozitif idollerin yetiştirdiği bireyler daha öz güvenli yetişiyor. Kontrolcü ebeveynlerin yetiştirdiği bireyler ise ebeveynleri tarafından kabul görmedikleri için sürekli kendini kanıtlamaya çalışan insanlara dönüşüyor. Genellikle destekleyici bireylerin beklentilerine karşı daha olumlu davranışlar sergiliyoruz. Aşırı beklenti karşısında ise çok fazla baskı ve stres altında hissedebiliyoruz. Bugün sizlere psikolojide ve sosyolojide önemli bir yere sahip olan Beklenti Etkisi'nin ne olduğunu açıklayıp Beklenti Etkisi'yle ilgili deneysel çalışmalardan, Depygmalion Etkisi'nden ve Pygmalion adının nereden geldiğinden bahsedeceğiz.
Kendini gerçekleştiren kehanet, görünmez bir sihirbazlık: Beklenti Etkisi
Beklenti Etkisi'ni inceleyen ilk bilim insanı sosyolog Prof. Robert Merton, bu etkiyi “kendini gerçekleştiren kehanet” adıyla adlandırıyor. Merton, Beklenti Etkisi'ni; "Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açar" ifadesiyle tanımlıyor.
Merton’a göre tanımı bu şekilde olan Beklenti Etkisi; kişinin, bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanıyor.
Fildişi heykelden sıcak bir kalbe dönüştüren aşk öyküsü: Pygmalion
Kıbrıslı bir kral ve heykeltıraş olan Pygmalion, yeryüzünde aşkına layık bir kadın olmadığına kanaat getirerek kendi mükemmeline yakın bir kadın heykeli yapmaya karar verir. Fildişinden yonttuğu kadın heykeline fütursuzca aşık olan Pygmalion, yeryüzündeki hiçbir kadının onun gibi olamayacağını düşünür. Galatea adını koyduğu heykelin hayatının aşkı olduğuna inanıyor.
Pygmalion, aşık olduğu kadın heykelini insana dönüştürmesi için dönemin aşk tanrıçası Afrodit’e adeta yalvarır. Afrodit ise bu yalvarış karşısında heykeli canlandırır. Bu olayla birlikte Pygmalion ve Galatea mutlu bir aşk yaşırlar. Beklenti Etkisi'nin diğer adı Pygmalion ismi bu hikayeden geliyor. Pygmalion Etkisi'ne göre beklenen şeyin gerçekleşme olasılığı her zaman yüksektir.
Bizim karşı tarafa sunduğumuz beklentiler onları yönlendirebilir.
Sosyolog Merton’un 1948 yılında, Amerika’da yaşayan Afrikalılar üzerinde yaptığı çalışmalardan sonra; 1963 yılında, Harvard Üniversitesi profesörlerinden psikolog Rosenthal ve Kermit Fode, üniversitedeki öğrenciler ve farelerle bu etkiyi kanıtlamak üzere deneyler yapıyor.
Öğrenciler iki gruba ayrılır, ilk gruptakilere kendilerine verilen farelerin üstün yeteneklere sahip zeki fareler olduğu söylenir. İkinci gruptaki öğrencilere ise kendilerine verilen farelerin genetik açıdan dezavantajlı olduğu bilgisi verilir. Aslında fareler sıradan ve gelişigüzel seçilerek gruplara atanır.
Farelerle deney yapan öğrenciler farkında olmadan beklenti etkisinin önemini ortaya çıkarıyor.
İlk gruptaki öğrenciler, ikinci gruptaki öğrencilere nazaran, farelere daha anlayışlı ve şefkatli davrandı. Labirentte yürüme deneyinde, ilk gruptaki farelerin diğer gruptaki farelere göre daha iyi bir performans sergiledikleri gözlemlendi. İkinci gruptaki bazı farelerin ise başlangıç çizgisinden bir adım bile uzaklaşmadığı tespit edildi. Bunun sonucunda Rosenthal, Beklenti Etkisi'ni, “bir kişinin başka bir kişinin davranışına ilişkin beklentisinin, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşmeye başlayan bir olgu” olarak tanımladı.
Öğretmenlerimizin neden sınıfın çalışkan öğrencilerine daha çok önem verdiğini gösterdiğini hiç düşündünüz mü?
Öğretmenlerinizin, sınıfın en çalışkanına nasıl davrandığını hatırlıyor musunuz ya da en başarılı olanlarımıza takılan renkli ödül kurdelelerini? Yoksa sınıfın en çalışkanı ve her ortamın gözdesi siz misiniz?
Sosyolojide ve psikolojide en çok ilgi gören çalışma ise Prof. Robert Rosenthal ve bir okul müdürü Lenore Jacobson’a ait. 18 öğretmen ve 650 çocuğu kapsayan bu deney, literatürde Rosenthal Deneyi olarak da adlandırılıyor. Rosenthal ve Jacobson’ın öğrencilerde gözlemlediği davranışlar üzerine birlikte yaptıkları bu çalışma, meşhur "Sınıfta Pygmalion Deneyi” adıyla biliniyor.
Sınıfta Pygmalion Deneyi, "inanmak başarmanın yarısı mıdır" sahiden?
Bu deneyde, öğrencilere genel yetenek testi uygulandı. Test sonuçları normal seviyede olan, her seviyeden öğrencinin bulunduğu karışık bir liste hazırlanıp öğretmenlere bu listedeki öğrencilerin üstün zekalı olduğu bilgisi verildi. Dönem sonunda aynı test aynı öğrencilere tekrar uygulandı. Bu kez ilk testte başarılı olduğu söylenen sıradan öğrencilerin test sonuçları daha yüksek seviyede çıktı.
Öğretmenler, üstün zekalı olduğu söylenen öğrencilere karşı farkında olmadan daha olumlu, sakin ve daha yüreklendirici davranışlar sergilemişti. Bu olumlu beklentileri onlara ılımlı bir üslup, ses tonu, mimik ve benzeri kanallarla ilettiler. Başarı düzeyinde bir değişiklik gözlemlenemeyen öğrenciler ise muhtemelen görmezden gelinmişti.
Aslında "Sınıfta Pygmalion Deneyi"nde vurgulanan nokta bize çok da yabancı değil.
Bu, size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Her şeyi başarabileceklerine inanılan çalışkan altın çocukların ve hiçbir şeyi başaramayacağına inanılan tembel öğrencilerinse duvar kenarındaki sıralarda daha da silikleşmeye terk edildiği o kalabalık sınıfları hatırladınız mı?
Toparlayacak olursak; Rosenthal ve Jacobson’a göre testteki bu farklı sonuçlar, tümüyle öğretmenlerin kafasında oluşturulmuş olan beklentiden kaynaklanıyor. "Bir çocuğa, onun başarılı olacağına inandığınızı belli ederseniz çocuğun başarma ihtimali artar" kehaneti ortaya çıkıyor ve beklenti etkisi bu şekilde gerçekleşiyor.
Sınıfta Pygmalion Deneyi yalnızca eğitim-öğretim hayatımızda değil, tüm hayatımız boyunca bu ve bunun gibi farklı beklentilerin davranışlarımız üzerinde ne kadar etkili olabileceğinin bir fragmanı gibi adeta.
Okulda olduğu gibi iş hayatında da beklentiler bizi etkiliyor.
Performansı ciddi anlamda etkilediğini kanıtlayan "Sınıfta Pygmalion Deneyi"nin ardından örgütsel topluluklarda da Pygmalion Etkisi'ni test ediliyor ve literatüre geçmesi için Livingston tarafından 1969’da çalışmalar başlatılıyor.
Tıpkı; öğretmenlerin beklentilerinin öğrencilerin başarı ve performanslarını etkilemesi gibi, örgütsel düzendeki liderlerin de gruplardaki kişilerden beklentilerinin, gruptakilerin performanslarını etkilemesi benzerlik gösteriyor. Profesyonel hayatta da yöneticilerin çalışanlarına karşı takındığı tavır çalışanların performansını etkiler sonucunu çıkarabiliyoruz.
“Kimse seni sevmiyor, hiçbir şeyi beceremiyorsun!”: Golem Etkisi
İş yerinde ona yeterince saygı duyulmadığını ve sevilmediğini düşünen birini ele alalım. Aslında böyle bir durum var olmadığı halde, kişi iş arkadaşlarının en ufak davranışında bile kendisiyle ilgili olumsuz çıkarımda bulunuyor Bu düşünce iş hayatındaki motivasyonuna yansıyor. İşlerini aksatıyor ve doğal olarak başarısı azalıyor. Yöneticileri ve iş arkadaşlarının ona duyduğu saygı azalıyor. Zamanla çevresindekilerin her eylemine karşı hassas bir tutum sergileyen kişi, herkesin ona olumsuz hislerle yaklaştığını ve kimsenin onu sevmediğini düşünerek tam da olduğunu düşündüğü biri gibi davranmaya başlıyor.
Yaydığı bu güvensiz enerji ve itici yaklaşımlarla kendi olumsuz düşüncelerini gerçek kılıyor. Bir bakıma kafasında kuruyor. Söz konusu kişinin düşüncesi (yani kehaneti) kendini gerçekleştirmiş oluyor. Bu teoriye baktığımızda, Beklenti Etkisi örneği olsa da pratikte olumsuz bir örnek. Bu olgu literatürde Depygmalion, diğer bir adıyla Golem Etkisi olarak adlandırılıyor.
Beklenti Etkisi hayatımızı şekillendiriyor.
Sevilmediğine inanan çalışanın yaşadığı örnekte olduğu gibi hayatımızın her alanındaki insan ilişkilerinde bunu görebiliyoruz. Hiç sevilmeyeceğine inanan birinin bu asılsız düşüncelerden kurtulmadan sevilme ihtimali olmuyor. Yeri geliyor karşımızdaki kişilerden sonsuz beklentiler içinde olan biz oluyoruz. Sonuç olarak; çevremizdeki kişilere, bize karşı nasıl olmaları ve davranmaları gerektiğine ilişkin beklentiler geliştirdiğimizde bu süreç devreye giriyor. Artık birbirimizi bu kadar kuvvetle etkileyebildiğimizi öğrendiğimize göre, belki de daha anlayışlı ve karşımızdakilerin de birer insan olduğunu anımsayarak daha makul beklentiler içinde olmaya gayret edebiliriz.
Henry Ford’un da dediği gibi: “Düşündüğünüz şeyi düşünmeye devam edin. Başarısızlık, başarı… O her neyse onu alacaksınız.”
Bu yazımızda sizlere Pygmalion Etkisi'nden bahsettik. Peki ya sizin bu etkiye örnek olabilecek tecrübeleriniz oldu mu? Örnek tecrübelerinizi ve bu tarz içeriklerin gelmesini istiyorsanız yorumlarda görüşlerinizi belirtmekten çekinmeyin.
Kaynak: Forbes, Research Gate, Dergipark