İskoç asıllı Dennis Nilsen, İngiltere’deki hepsi genç yaşlardaki 15 erkeği ilginç ritüellerle öldürüyordu. Cinsel sadist ve nekrofili katilin “katil kimliği” dışında oldukça kibar ve yardımsever olması ise epey ilginç.
Günlüklerinde yazdıkları ve hapishanede kaydettiği ses kayıtları sayesinde hayatını, duygularını ve suçlarını onun ağzından öğrenebiliyoruz. Gelin, Dennis Nilsen’ın tüyler ürpertici hikâyesine birlikte bakalım.
Dennis'in, çocukluk yıllarında dedesi tarafından tacize uğraması onda kalıcı izler bıraktı.
23 Eylül 1945 tarihinde dünyaya gelen Nilsen’ın psikolojisi, 1948 yılında anne ve babasının ayrılmasıyla bozulmaya başlamıştı. Kendini her zaman yalnız hissedeceği dönemlerin temeli bu yıllarda atıldı.
Ebeveynlerinin ayrılmasıyla 1951 yılında annesiyle, anneannesinin ve dedesinin yanına taşındı ve söylediğine göre çocuk yaşta dedesi tarafından tacize uğradı. Dennis, o günleri şu şekilde anlatıyor:
"Dedem konusu yıllarca bilinçaltımın perdesinde çözülmeden kanayıp durdu. Dedemle benim aramda tuhaf şeylerin yaşandığı o beton koruganı hayal meyal hatırlıyorum. İlk gelişim yıllarımda sahip olduğum tek dokunsal temasın bir sübyancının acı verici ve kafa karıştırıcı kucaklaması olduğunu söylemek çok korkunç bir itiraf."
"Bir şekilde farklı olduğumu fark ettim."
Çocukluğunda yaşadığı travmaların ardından ergenliğinin başında eş cinsel olduğunu fark etti. O dönemlerde eş cinsellik hiç kabul görmeyen bir şey olduğu için kendini utanmış ve aklı karışmış hissetti.
Eş cinseller üzerindeki toplumsal baskının sonucunda insanların kendinden ve diğer eş cinsellerden nefret ederek suç işlemeye başlayıp katile dönüşmesini birçok vakada görebiliriz. Dennis, kendiyle ilgili düşüncelerinden bahsederken şunları söylüyor:
“Bir şekilde farklı olduğum hissine kapıldım. Belki de fakir, zayıf ve perişan giyimli olmak; uyanmakta olan öz güvenime yapılan ilk saldırıydı. Övünecek bir babanın olmaması başka bir şey olabilirdi. İkinci on yılıma girmeden bir suçlu, bir yabancı, iğrenç biri olarak görüldüm… Elbette eş cinselim ama kendime saklıyorum. Birinin itiraf edeceği son şey eş cinsel olmaktır.”
Ergenlik dönemlerinde kendine “ölü makyajı” yapmasıyla birlikte nekrofiliye giden yolculuğun ilk adımı atıldı.
Ergenlik dönemlerinde ablasına ve abisine karşı cinsel isteğini fark etmişti ancak bir süre sonra ablasına karşı olan yönelimini bastırabildi ve eş cinsel olduğunu ailesi dahil tüm çevresinden yıllarca gizledi.
Çocukluk ve ergenlik dönemlerini içe kapanık, utangaç, silik geçirdi ve sürekli kendine “ölü makyajı” yapmaya başladı. Günlüklerinde yazdıklarına göre bu hobisi zamanla ona zevk vermişti ve makyaj yaptıktan sonra aynada kendine bakarak mastürbasyon yapıyordu.
Askeriyeye başladığında cinsel sadizm ve nekrofili dürtüleri baş gösterdi.
Dennis, okulu bitirince 1961 yılında askeriyeye başladı ve bu dönemlerde hayatındaki ona zevk veren tek şey alkol olmuştu.
Askerdeki yıllarında cinsel sadizm ve "ölüsevicilik" yani nekrofiliye yönelen fantezileri baş gösterdi. Yalnızca erkeklerin bulunduğu bir ortamda yıllar geçirmek Dennis'i onlarla ilgili sapkın fanteziler kurmaya yöneltiyordu. 11 yıllık askerliğinden sonra eve döndüğünde ailesiyle ilişkisi tamamen bozulmuştu.
Yeni taşındığı evinde ilk cinayetini korkunç ritüellerle işledi.
Daha sonra 1973-1983 yılları arasında polis, güvenlik görevlisi, genel müdür yardımcısı, icra memuru gibi çeşitli alanlarda çalıştı. Korkunç cinayetlerini ise 1974’te işlemeye başladı.
1975 senesinde arkadaşıyla beraber ihtişamlı bir eve taşındı. Bu ev onun cinayetlerini işlemeye başladığı yer olacaktı. Barlarda tanıştığı gençleri kibarlığıyla ikna ederek evine götürüp onlarla ilişkiye giriyordu.
8 ay boyunca ölü bir bedenle aynı odada yaşadı.
Gece evine götürdüğü ilk adam, sabah gitmek isteyince onu boğdu ve “o artık beni asla terk edemeyecek biri” diye düşündü. Boğarak öldürmek aynı zamanda birçok cinsel sadistin kullandığı bir yöntemdi çünkü insanlara hükmetme düşüncesi onlara zevk veriyordu.
İlk cinayetinden sonra ölü bedeni temizledi, yaralarına makyaj yaptı ve yatağına yatırıp tecavüz etti. Ölü beden 8 ay boyunca bu evde kaldı ancak bir süre sonra koku dayanılmaz bir hâl aldı.
Dennis, günlüğünde: “Onu döşemenin altına soktum ve bir hafta sonra vücudunun değişip değişmediğini merak ettim. Vücudu çok kirliydi, banyoya götürdüm, temizledim, nerdeyse hiç renk değiştirmemişti, cildi soğuk ve bembeyazdı.” sözleriyle ilk cinayetinden kalanları anlatıyordu.
İkinci cinayetinde delil bulunsaydı her şey o an son bulabilirdi.
11 Ekim 1979’da yine bir barda tanıştığı öğrenciyi nazik tavırlarıyla ikna ederek eve götürdü ancak bu sefer adamı öldüremeden kaçmıştı. Adam, derhâl polise gitti fakat delil bulunamadı. Belki de delil bulunsaydı bundan sonra işlenecek 13 cinayet engellenecekti.
Bu olaydan 2 ay sonra yeniden barda tanıştığı bir öğrenciyi evine götürdü ve öldürdü. O gece cinsel ritüellerini gerçekleştirdikten sonra ertesi gün fotoğraf makinesi almaya gitti. Seri katillerin sıkça yaptığı bir ritüel olarak cesede pozlar verdirdi ve fotoğraflarını çekti.
Öldürme arzusu kontrol edilemeyecek bir hâl almıştı.
Günlüğünde, bu dönemlerde öldürme arzusuna sahip çıkamadığını yazmıştı. Artık döşemenin altında sakladığı cesetler sığmıyordu. Bunun için başka bir çözüm aradı ve cesetleri parçalayarak yakma ve kemikleri gömme yöntemiyle ölü bedenlerden kurtulmaya başladı.
Önce yaşamasına yardım etti, daha sonra dürtülerine hâkim olamayarak yine öldürdü.
Bir sonraki kurbanı, daha önce yardım ettiği bir genç olacaktı. Dennis’in evinin önünde epilepsi krizi geçiren gence yardım edip hemen hastaneye götürerek onu kurtarmıştı. Daha sonra talihsiz genç teşekkür etmek için Dennis’in evine gittiğinde katil, kendine hâkim olamayıp aynı ritüelleri bu adamın üzerinde de gerçekleştirdi.
Hareketlerinden ve günlüğüne yazdıklarından anlayacağımız üzere, kibar ve yardımsever biri olmaya çalışıyordu ancak dürtülerine o kadar yenik düşüyordu ki yine insanları öldürüyordu.
Giderlerin tıkanması yıllar sonra ilk defa onu ele verdi.
5 Ekim 1981 tarihinde yeni eve taşınan Nilsen, yeni yöntemler düşünmeye başlamıştı çünkü bu ev bir apartman dairesiydi. Cesetleri gömebileceği, yakabileceği ve uzun süre saklayabileceği imkânları yoktu. Çözümü, cesetleri küçük parçalara ayırarak tencerelerde haşlamakta ve kemikleri tuvalet giderine atmakta buldu.
Elbette zamanla tuvalet gideri tıkandı. Bu durum, yakalanmasındaki en büyük etken olacaktı. Tıkanıklığı fark eden apartman sakinleri tesisatçı çağırdıklarında gördükleri karşısında şok oldular. Giderden çıkan kemik parçalarının üzerine Dennis bu kemiklerin tavuğa ait olduğunu iddia etti.
Polis, Dennis'in evini aradığında gardırobunda insan bedeni parçalarıyla karşılaştı.
Daha sonra detaylı incelemelerin yapılmasıyla devreye polis girdi ve çıkan kemiklerin insanlara ait olduğundan emin oldular. Artık evlerin sırayla aranma vakti gelmişti.
Dennis’in evi aranmaya başladığında gardırobundaki poşetlerde parçalanmış kafa, kol, bacak gibi birçok organa rastladılar. Tabii ki artık kemik parçalarının sorumlusunun kim olduğu biliniyordu. İşte yıllarca soğukkanlılıkla işlediği cinayetler bu şekilde açığa çıkmıştı.
Öldürme motivasyonu hiçbir zaman bilinemedi.
10 Şubat’ta sorgusu başladı ve her şeyi sakin bir şekilde itiraf etti. Hemen hemen 15 kişiyi öldürdüğü tahmin edilen Dennis, cinayetleri “nezaketle” işlediğini söyledi. Neden öldürdüğü ve öldürürkenki motivasyonu hiçbir zaman anlaşılmadı.
İtiraflarının sonucunda ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 2018 senesinde, 72 yaşındayken mide ameliyatının bir komplikasyonu olarak kan pıhtılaşması sebebiyle hayatını kaybetti.
Popüler kültürde Dennis Nilsen:
“DES” adında bir biyografi dizisi ve “Bir Katilin Anıları” adlı belgeseli oldukça beğenilen ve ses getiren yapıtlar arasında yerini aldı.
Özellikle belgeseli, cezaevindeki hücresinde kaydettiği kasetler aracılığıyla hayatını ve işlediği suçları anlattığı ses kayıtlarından oluştuğu için epey ilgi çekti.
- Kaynaklar: Boboscope, BBC, Moviemaker