Mary Bell, küçük yaşına rağmen iki büyük cinayet işlemişti. Üstelik işlediği cinayetlerin maktulleri de kendisi gibi küçük çocuklardı. Belki gücü çocuklara yettiği için belki değil bilemeyiz ama detaylarını öğrenince tüyler diken diken oluyor.
Tüylerinizi ürpertecek bir başka detay daha verelim. Bell, işlediği cinayetlerden sonra yattığı hapis cezası sonrası serbest bırakılarak gözden uzak bir şekilde, belki de bir yerlerde yine gizli saklı bir suça karışarak serbest yaşam sürmeye devam etti.
1957 yılında, İngiltere’nin Corbridge bölgesinde dünyaya geldi.
Son derece sorunlu bir ailenin tohumu olan Mary Bell, babasını hiç tanımamış; akli dengesi yerinde olmayan annesiyle de oldukça az iletişimle yaşamını sürdürmüş. Verilen bilgilere bakıldığında annesi Betty Bell, sık sık kızını tek başına bırakarak kayıplara karışan sorumsuz bir anneymiş. Haliyle ebeveyn bakımı almayan bir çocuğun psikolojisinin sağlıklı olduğu düşünülemez.
Sorunlu bir bebeklik döneminden geçen küçük çocuk, yıllar ilerledikçe giderek daha da tuhaf hareketler sergilemeye başladı. Değişken ruh hali, onu ele veriyor olacak ki öğretmenleri ve arkadaşları bu durumdan biraz şikayet etmeye başlamışlar. Fakat Mary'yi hiçbir şey durdurmamış. Kavgaya karışmış, karşısındaki çocukları ağır yaralamış.
Yetiştiği sorumsuz ve ebeveynsiz ortamdan dolayı şiddet ve illegal suçlar onun için meşrulaşmış.
Özellikle küçük yaşlardaki çocuklara karşı şiddet gösteren Mary Bell, 3 yaşındaki bir çocuğu ağır yaraladıktan neredeyse birkaç hafta sonra ilk cinayetini işledi. 25 Mayıs 1968 tarihinde, Martin Brown isminde 4 yaşındaki bir çocuğu öldürdü.
Boğarak öldürdüğü çocuğun bedeni, terk edilmiş bir evin binasında bulundu. Yapılan otopsi sonucunda herhangi bir işkence ya da şiddet izine rastlanmadığı için Mary Bell şüpheli görünmüyordu. Fakat cinayet sonrası sergilediği tuhaf davranışlar, onu yavaş yavaş ele verdi.
Olaylardan kısa bir süre sonra, öldürdüğü çocuğun evine giderek kendisini görmek istediğini söyledi.
Kapıyı açan ailesi, bu talep karşısında şaşırarak Brown’ın öldüğünü söylediler. Bunun üzerine Mary, “Öldüğünü biliyorum, onu tabutunda görmek istiyorum.” diye bir cevap verince bu tuhaf davranışa aile hiçbir anlam veremedi. Oldukça açık sinyaller gönderen Mary’den de kimse o ana kadar şüphelenmemişti.
Ölen çocuğun evinde yapılan incelemeler sonucunda bulunan notlar bu kanıyı güçlendirdi. “Martin Brown, seni biz öldürdük. Geri dönebileyim diye öldürüyorum. Sizler faresiniz ve Martin’i biz öldürdük.” yazılı notların hâlâ masumca bir “şaka” unsuru olduğu düşünülüyordu.
Aynı yılın temmuz ayında ikinci cinayetini işledi. Maktuller değişmiyordu, öldürdüğü kişi yine bir çocuktu.
Brian Howe adında 3 yaşında bir çocuk, 31 Temmuz 1968’de en son Mary Bell ile görülmüştü. Bir daha da kendisinden haber alınamadı, cansız bedeni aynı gün ıssız bir arazide bulundu. Tıpkı Martin Brown gibi Brian da boğularak ölmüştü. Fakat bu kez katil o kadar da şanslı değildi. Çocuğun vücudundaki şiddet izleri, karnındaki “M” benzeri işaret Mary'yi kısa sürede ele verecekti.
İngiltere’yi kasıp kavuran bu iki cinayetin ardından polisler, güçsüz şiddet belirtilerinin yalnızca bir çocuğa ait olabileceğini düşündükleri için bölgedeki tüm çocukları soruşturdular. Sorguda çelişkili ifadelerle dikkat çeken iki kişi vardı: Mary Bell ve hayatındaki tek arkadaşı Norma Bell.
Arkadaşı, sorgulama sırasında Mary’yi ele verdi.
Arkadaşının sorgusundan dolayı suçu ortaya çıkan Mary Bell, 17 Aralık 1968’de müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Belli bir süre basını da işgal eden Bell, başkaları için “tehlikeli birey” konumundaydı. Belli bir süre cezasını çeken Mary, 1977’de, 20 yaşında hapishaneden kaçtı.
Kaçmasına kaçtı ama tekrar yakalandı ve gündeme bomba gibi oturmayı başardı. Bu kaçışın ardından çok geçmeden 1980’de bir yasa çıkarıldı. Bu yasaya göre, Mary Bell’in suçu düştü ve serbest bırakıldı. Çıkar çıkmaz ise adını değiştirdi, gözlerden uzaklaştı. O günden beri de hiçbir şekilde izine rastlanmadı. Şu an 66 yaşında olan Mary Bell'in ne durumda olduğu kimse tarafından bilinmiyor.