Esrarengiz olaylar serimizin bu haftaki konusunda sizleri Avustralya’nın en büyük gizemlerinden birine götürüyorum. 1948 yılında Somerton Sahili’nde bulunan ve kimliği hiçbir şekilde bulunamayan bir adamın cebinden Ömer Hayyam’ın Rubaiyat kitabından bir sayfa bulunuyor ve bu kitapa 73 yıldır çözülemeyen şifreler bulunuyor.
Tamam Shud olarak adlandırılan bu esrarengiz olay sadece Avustralya’da değil, tüm dünyada ses getiriyor. Adamın kim olduğu, nereden ve neden Avustralya’ya geldiği çözülemiyor, adli tıp doktorları Somerton’daki Adam olarak da nitelendirilen bu adamın nasıl öldürüldüğünü anlayamıyor.
Takvimler 1 Aralık 1948’i gösteriyor
Sabah saat 6.30 sularında, Güney Avustralya’nın Somerton Sahili’nde orta yaşlardaki bir adamın cesedi bulunuyor. Yaz ayının hakim olduğu Aralık ayında adamın kalın kıyafetler giymesi ve şapka takmaması, (o dönemde takım elbise giyen herkesin şapka takması beklenirdi) polisi bir hayli şaşırtıyor ve adamın ceplerini arayan, kim olduğunu tespit etmeye çalışan polisler ne bir kimlik kartı ne de pasaport bulabiliyor.
40’lı yaşlarında olduğu düşünülen adam, cesedinin incelenmesi üzerine adli tıbba gönderiliyor. İlk önce giysiler üzerinde araştırmaya koyulan yetkililer, etiketlerin tamamen sökülmüş olduğunu görüyor. Adamın parmak izleri ve diş taramaları karşılaştırılıyor, hiçbir sonuç alınamıyor.
Adli tıptan çıkan sonuçlar;
Somerton Adamı'nın parmak izleri
Son derece şık bir giyime sahip Somerton Adamı için adli tıp doktoru şunları raporluyor; “Sağlıklı, tırnakları yeni kesilmiş ve saçları da yeni traş edilmiş. Topuklarında herhangi bir sertleşme olmadığı için sürekli yürüyen birisi değil, genellikle taşıt kullanıyor. Bacakları normal bir insana göre daha kaslı, ayak parmakları da son derece uyumlu ve lüks bir ayakkabı giydiği için ezilmemiş.”
Doktorun analizden hemen sonra ilk yöneldiği şey, kimliği tespit edilemeyen adamın ölüm nedenini bulmak. İlk önce kafatası inceleniyor ve bu bölgede herhangi bir darbeye rastlanmıyor. Doktor, iç organlara doğru ilerledikçe çarpıcı detaylarla karşılaşıyor.
İlk dikkat çeken şeylerden birisi, dalağın anormal bir şekilde büyük olması. Doktor, adli tıp raporunda dalağın normaline göre tam 3 kat daha büyük olduğunu belirtiyor. Adamın kalbine giden tüm damarlar ve ciğerleri tamamen tıkanmış, bağırsağında da kan ortaya çıkıyor. Ciğerlerin tıkanması ve bağırsakta görülen kan yüzünden doktor, Somerton Adamı’nın zehirlenmeden dolayı ölebileceğini düşünüyor.
Vücutta zehir bulabilmek için ilk önce midesine bakıyor ve adamın son yemeğinin etli börek olduğu tespit ediliyor. Etli böreği inceleyen yetkililer herhangi bir zehir kalıntısına rastlamıyor. Onlarca test yapılıyor, adamın her uzvu teker teker inceleniyor, doktor zehirlenmeden emin gibi gözükse de zehirlenme sonucu ortaya çıkan kusma ve kasılma belirtileri olmadığı için yetkililer, adli tıptan eli boş bir şekilde dönüyor.
Adamın Amerika’dan geldiği düşünülüyor
Somerton Adamı'nın valizinden çıkan eşyalar
Cesedin bulunmasından tam 45 gün sonra Somerton Sahili’ne yakın Adelaide tren istasyonunda sahipsiz bir çanta bulunuyor. Çantanın Somerton Adamı’na ait olabileceğini düşünen polisler çantaya el koyuyor.
Çantanın içerisinden günlük kıyafetler, kişisel bakım malzemeleri, minik bıçaklar ve fırça tarzında şeyler çıkıyor. Polisin en çok dikkatini çeken şey çamaşır torbasının kenarına dikişle iliştirilen Keane T yazısı oluyor. Polis, kıyafetlerde kullanılan ipliğin genellikle Amerika’da kullanıldığına kanaat getiriyor ve Keane T ismi için yeni bir soruşturma başlatıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi Keane T’den de hiçbir şey elde edilemiyor.
Polis, hiçbir sonuç alamayınca Somerton Adamı’nı defnetme kararı alıyor
Somerton Adamı'nın soruşturma için yapılan heykeli
Cesedi boşu boşuna morgda bekletmenin bir yararı olmayacağını düşünen polis, kimliği belli olmayan, herhangi bir yakını tespit edilemeyen Somerton Adamı’nı defnediyor. Daha sonraki soruşturmalar için de defin işlemlerinden önce adamın birebir ölçülerde, yüz hatlarının tamamen belli olduğu bir heykel yaptırıyorlar.
4 ay sonra gizli cepten çıkan bir sayfa
Polis, hiçbir şey elde edemese de soruşturmalara tam gaz bir şekilde devam ediyor. Cesedin bulunmasından tam 4 ay sonra kıyafetleri en başından inceleyen yetkililer, adamın pantolonunda gizli bir cep olduğunu keşfediyor ve bu gizli cepten, bir kitap sayfası çıkıyor. Kitap, Ömer Hayyam’ın Rubaiyat adlı kitabı ve koparılan sayfa da kitabın Tamám Shud yazan son sayfası. Tamám Shud, Türkçede sona ermiş ve bitmiş anlamına geliyor.
Yırtılan sayfanın ait olduğu kitabı bulmak isteyen polis, Avustralya’da geniş çaplı bir araştırma başlatıyor. Aynı zamanda Somerton Adamı’nın görüntüleri tüm gazetelerde “Bu adamı tanıyor musunuz?” manşetleriyle birlikte yayınlanıyor.
8 ay sonra ise sayfanın yırtıldığı kitap ortaya çıkıyor
Tüm bu araştırmalar tam 8 ay sonra yavaş yavaş sonuç vermeye başlıyor. İsmi açıklanmayan bir adam, polis merkezine gidiyor ve şu ifadeyi veriyor; “Somerton Adamı’nın bulunmasından birkaç gün sonra bu kitabı bagajımda buldum. İlk başta önemsiz bir şey olduğunu düşünmüştüm ancak geçtiğimiz günlerde eski bir gazete sayfasında ilanınızı gördüm. Hemen aklıma geldi ve kontrol ettiğimde kitabın son sayfasından bir kısmın yırtıldığını fark ettim.”
Polis, derhal kitabı inceleme altına alıyor ve yırtılan yerle kitabın birebir uyumlu olduğu ortaya çıkıyor. Kitabı bagajında bulan adam, ilginç bir şekilde şüpheliler listesine eklenmiyor ve yetkililer sadece kitaba yoğunlaşıyor. Kitabın arka kapağında el yazısı olduğu düşünülen bir çıkıntı ve bir telefon numarası bulunuyor. Eskiden 25 kuruş demir parayı kağıdın altına koyar, izini çıkartırdık ya hani, polis de aynı bu yöntemle kitap kapağındaki çıkıntıda nelerin yazdığını ortaya çıkarıyor.
İlk önce telefon numarasının kime ait olduğu araştırılıyor. Numaranın Jessica Thomson adında Somerton Sahili’ne yakın bir yerde yaşayan bir kadına ait olduğu ortaya çıkıyor ve kadın derhal soruşturma altına alınıyor.
Polisin raporlarına göre Jessica tüm bir soruşturma boyunca ağlıyor, adamın heykelini gördüğü zamanda da neredeyse bayılacak hale geliyor. Ağlamasına ve korkmasına rağmen ısrarla adamı tanımadığını belirten Jessica, kitabı Alfred Boxall adındaki bir adama verdiğini belirtiyor.
Polis ilk başta Somerton Adamı’nın Alfred Boxall olduğunu düşünerek seviniyor ancak biraz araştırma yapınca Alfred’in hala yaşadığı ortaya çıkıyor. Polis bu sefer de Alfred’in evine gidiyor ancak adam kitabın hala onda olduğunu ve sayfanın yırtılmadığını kitabı göstererek kanıtlıyor.
Jessica’nın bebeği Somerton Adamı’na bir hayli benziyor
Polisin devam ettirdiği soruşturmada Jessica’nın herkesten sakladığı bir bebek ortaya çıkıyor. Babasının kim olduğu belirlenemeyen bu çocuğun yüz hatları, Somerton Adamı ile bir hayli benzerlik gösteriyor.
Bu detay, polisi iyice şüphelendirmeye başlıyor ancak Jessica ne kadar köşeye sıkıştırılsa sıkıştırılsın, adamı tanımadığı konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Yeterli delil elde edemeyen polisler en sonunda kadını serbest bırakıyor.
Şifreli bir şekilde yazmış not, bugün hala gizemini koruyor
Polis, kitabın arka kapağında bulunan çıkıntıdan şifreli bir mesaj ortaya çıkarıyor. Mesajda tam olarak şu harfler yer alıyor; “WRGOABABD, MLIAOI, WTBIMPANETP, MLIABO AIAQC, ITTMTSAMSTGAB."
Bu harflerin ne anlama geldiğini çözebilmek için onlarca kod uzmanı olaya dahil oldu, harfler birçok yabancı dilde incelendi, çevirileri yapılmaya çalışıldı. İlk satırdaki ilk harf W yerine M ile değiştirildi, son satırdaki ilk harf de I yerine L ile değiştirildi ancak ne kadar kombinasyon denenirse denensin mektupta ne yazdığı asla ortaya çıkmadı.
Ortaya atılan en güçlü teori: Somerton Adamı casus olduğu için öldürüldü
Somerton Adamı'nın mezarı
Tamam Shud vakası, üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen araştırılmaya devam ediyor. Hatta yaklaşık 5 yıl önce, baş şüphelilerden Jessica’nın kızı bir televizyon programında çarpıcı açıklamalarda bulunuyor.
Kadın, 60 Minutes adlı TV programında şu açıklamalarda bulunuyor; "Annemin gerçekten çok ama çok karanlık bir yanı vardı. Polise Somerton Adamı hakkında hiçbir şey bilmediğini söylemişti ancak bunlar tamamen yalandı. Bana o adamın kim olduğunu bildiğini, ancak bu olayın polisi de aştığını söylemişti. Sürekli “polis bu işle başa çıkamaz, sandıklarından çok daha büyük bir şey bu” deyip dururdu.”
Olayın polisi aştığı ifadeleri, insanların akıllarına tek bir şey getiriyordu; Somerton Adamı bir casus olabilirdi. Söylenenlere göre bu casus, İçinde Somerton’ın bulunduğu Adelaide yakınlarında bulunan uranyum madeni ve askeri araştırma merkezi hakkında bilgiler toplamak için gelmiş ve üst düzey yetkililer tarafından tespit edilerek öldürülmüştü.
Tamam Shud vakası, tam 73 yıldır gizemini istikrarlı bir şekilde korumaya devam ediyor. Bu zamana kadar paylaştığım esrarengiz olaylarda teknolojinin yetersizliğinden dolayı bazı delillere ulaşamamak son derece normal bir şey gibi geliyordu. Tamam Shud vakasında ise 1948 yılında teknoloji şimdiki gibi gelişmiş olsaydı bile yine hiçbir delile ulaşılamayacağını düşünüyorum.
Kesilen kıyafet etiketleri, diş ve parmak izinin hiçbir şekilde sonuç vermemesi, ölüm nedeninin bile tam olarak saptanamayışı… Görünen o ki Somerton Adamı’nı öldüren her kimse ne yaptığını gayet iyi bilen biriydi (belki de birileriydi) ve olayı son derece başarılı bir şekilde örtmeyi başardı.