Tarihte önemli bir yere sahip olan bir kadın bilim insanını söyleyebilir misiniz? Bilenlerin “MARIE CURIE” diye bağırdığını duyabiliyoruz. İki defa Nobel Ödülü kazanmış Curie ve matematikçi Ada Lovelace, Batı bilim dünyasında ismi bilinen birkaç kadından ikisi durumunda.
Kadın bilim insanlarının tarihte fazla yer almamasının birincil sebebi kadınların kayıtlarda fazlasıyla bulunamamasıdır.
Bugün bile, bilim alanına giren kadınların sayısı erkeklere oranla fazlasıyla az ve belirli disiplinlerde bu fark çok büyük. Kadınları bilim alanında çok fazla görmememizin diğer bir sebebi ise aklımızdaki ‘bilim insanı’ kalıbına tam olarak uymamaları. Dahi erkek bilim insanları fikri, maalesef fazlasıyla yaygın durumda. Ancak tarihe bakmak bu ‘bilim insanı kalıbına’ ve ‘maskulen ön yargı’ konularına bir cevap getirebilir.
Öncelikle, bilime bir aktiviteden daha çok bilgi olarak bakan geleneksel bakış, kadınların katkılarını görmezden gelerek buluşların getirdiği bilgilere odaklanıyor.
19. yy gök bilimcisi Caroline Herschel, kardeşi William’ın gölgesinde kalmış durumdaydı. Fizikçi Lise Meitner, 1944 Nobel Ödülü’nü ortağı Otto Hahn’a kaptırdı. Marie Curie bile basında kocasının araştırmalarını alarak adını duyurduğu için saldırıya uğradı.
(Lise Meitner ve Otto Hahn)
Tarihçi Margaret Rossiter bu ön yargıya ‘Matthew Matilda Etkisi’ ismini verdi. 20. yy’dan önce kadınların bilimle uğraşabilmeleri için bir erkekle ortaklık kurmaları ya da onlarla arkadaş olmaları gerekiyordu. Tabii ki zengin olmaları da büyük bir artı niteliğindeydi.
Aralık 1923 yılında Nature’da yayınlanan, fizikçi ve elektrik mühendisi olan ve 1906 yılında özgün araştırmaları sebebiyle Kraliyet Derneği’nden Hughes Madalyasını kazanan Hertha Ayrton’ın ölüm ilanı bu durumu göstermektedir.
Ölüm ilanı Ayrton’ı kocasını ihmal ettiği için eleştirerek, bilimine konsantre olmak yerine kocasının daha iyi bilimsel araştırmalar yapabilmesi için “kocasına hizmet etmeliydi” ve “onu iyi beslemeliydi” şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu ölüm ilanının tonu ise Ayrton’ın başarılarının unutulmasına yol açtı.
(Hertha Ayrton)
Kadınların bilim insanları olduğunu unutmanın yanı sıra ‘bilim insanı' olmanın bir meslek olmasının 19. yüzyılın sonundan bu yana olduğunu da unutuyoruz. Bu meslek bir süre sonra kurumsal ortamlara taşındı ve kadınların bilimleri de tarihe karıştı.
Örneğin çok az kişi 1903 yılında bitkilerin hareketlerini kaydetmek için hızlandırılmış fotoğrafçılığı kullanan ve alanın öncülüğünü yapmış Henderina Scott’u hatırlar.
Kadınların o zamanlarda profesyonel alanlardan dışlanması da şu anda ağırlıklı olarak astronomi ya da botanik gibi saha çalışmasına dayalı alanlarda daha aktif olmalarının başka bir sebebidir.
Tam da bu noktada bilim ikiye ayrıldı. Bir tarafta erkeklerin hüküm sürdüğü, fizik gibi daha ciddi disiplinler varken başka bir tarafta ise kadınların çalışmasının daha uygun olacağı botanik ve biyolojik bilimler oluşmaya başladı.
Kadınlar bilim alanında erkeklerden daha az katkıda bulunmuş olabilirler ancak kadınların bilim alanındaki etkinliklerini şu an günümüzde olduğu şekilde, sanki hiç katkıda bulunmamışlar gibi, göstermek de yapılabilecek en büyük yanlışlardan olacaktır.