Türk basınında önemli bir yeri olan ve din olgusuna karşı tutumuyla bilinen Lev Nikolayeviç Tolstoy, ölümünden kısa bir zaman önce Müslüman olmayı mı seçmişti? Yoksa tüm bunlar sadece birer iddia mı?
Tolstoy'un anarşist tutumu ve Kilise ile verdiği çatışmadan dolayı dindar kesimler onun "gizli bir Müslüman" olduğunu iddia ederken bazı araştırmacılar da bu iddialara karşıt bir cevap olarak Tolstoy'un deist olduğunu ve İslam'ı eleştirdiğini kanıtlamakla ömür tüketmiştir. Peki gerçek Tolstoy kimdir, gelin çözüme kavuşturalım.
1828’de toprak zengini soylu kökleri olan bir ailede dünyaya gelen Tolstoy’un; babası bir kont, annesi de prensesti. Ancak ikisini de erken yaşta kaybetti.
Eğitimi için çeşitli bölgelere giden, kendisini okumaya adamış birisi olarak Tolstoy, kendisini yazmaya vermişti. Savaş ve Barış, Anna Karanina ve birçok önemli eseriyle tanıdığımız bu insan, ömrünün yarısını inanış felsefesini temellendirmekle geçirmiş desek yanılmış olmayız. Henüz 24 yaşında günlüğüne yazdığı şu cümleler, onun inancıyla alakalı birtakım ipuçları gösteriyor:
“İlkelerimin kısa bir formülünü yaptım: '"Tek bir şeye inanıyorum: Güzel Tanrı'ya, ruhun ölümsüzlüğüne ve eylemlerimizden dolayı göreceğimiz ebedi cezaya. Teslisin sırrını ve Tanrı'nın oğlunun doğuşunu anlamıyorum; ama atalarımın inancına saygı duyuyor ve onu reddetmiyorum."
Hükümet karşıtlığı yüzünden Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesinden sonra geriye din ile ilgili söylediği bu cümleler kaldı: “Hristiyanlık'ı hakikatten fazla severek yola çıkan, mezhep veya kilisesini severek yol alır ve sonunda hepsinden fazla kendini sevmeye varır.”
Arap kültürü ve dolayısıyla İslam ile tanışması da 1844-1845 yıllarına denk geliyor. Çocukluğunda okuduğu "Binbir Gece Masalları" ile başlayan yolculuğuna 1905’te Çar I. Aleksandr tarafından kurulan Kazan Üniversitesinde Arap ve Türkçe fakültesinde Doğu Araştırmaları okuyarak devam etti. Müslümanlarla ilk teması ise Şeyh Şamil’in Müridizm hareketi ile oldu.
Müridizm üzerinden Kazaklar ve Hacı Murat eserlerini yazan Tolstoy'un İslâm'ı bir manevi yolculuk olarak gördüğü anlaşılıyor. Tam bu yıllar da Volga Tatarları ve Başkirlerin Rus emperyalizminin saldırısında olduğu senelerdi. Kazan, işgal sonrasında yoğun bir misyoner akımına uğradı; sömürgenin yanında bir de Hristiyanlaştırma yürütülmüştü.
Tolstoy'un Kilise'ye karşı bayrak açtığı söylenir. Üstelik bu durum Tatarlar için de büyük bir moral kaynağı olmuştur.
Bu dönemlerde Tolstoy, Kazan Tatarları ile mektuplaşmaya başladı. Birçok kaynak da bunu doğruluyor. Yalnız Kazan Tatarlarından değil; tüm çevreden de dayanışma desteği alan Tolstoy, “Müslümanlarla olan manevi ilişkileri çok takdir ediyorum" ifadelerini kullandı. Din ile ilgili araştırmalar yaptığı sırada İslam’ı açıklarken inanç ve güven arasında şöyle bir ayrım yapıyor:
"İnanç dediğiniz şey aslında güvendir, yani tanınmış birinin söylediklerinin doğru olarak tanınmasıdır; bütün dinler böyle bir güvene dayanır... Bu güvenden birbirleriyle çelişen binlercesi var ve bu yüzden dünyadaki tüm kötülükler bu güvenden geliyor. Gerçek imân sadece yüce emrin varlığını kabul eden inançtır, geldiğim ve geri döndüğüm, uğruna yaşadığım ve bir parçası olduğum Tanrı'dır."
Tolstoy, dinleri araştırmaya başlayınca birtakım dini hareketlerden insanlar da kendisiyle iletişime geçer. Bunların başında Müslüman kökenli olan Bahailer ve Kadiyaniler vardır.
Kendisinin birçok Müslüman ile temas halinde olması onu Müslüman yapmadığı gibi İslam’a da karşı getirmemiştir. Yalnızca İslam'ın Hristiyanlık'a nazaran daha doğal geliştiğini düşünür. Bunun yanında din ile ilgili birçok okumalar gerçekleştiren Tolstoy, elbette İslam dini ile alakalı da pek çok şey araştırmıştı. Vladimir Sergeyeviç Solovyov'un "Hz. Muhammed Hayatı ve Dini Öğretisi" eseri de bunlardan birisi.
Bunun yanında Sühreverdi'nin kaleme aldığı "The Sayings of Muhammad" (Muhammed'in Deyişleri) isimli eseri yayımlandıktan sonra Tolstoy, bu kitabı Rusçaya çevirmiştir. Bu kitapta aslında adalet ve eşitlik vurgusunu İslam üzerinden yapmıştır.
Hz. Muhammed'in hadislerini, İslam’a olan hayranlığını da kendi yorumlamalarıyla aktararak ortaya çıkardığı Hz. Muhammed kitabı, gizli tutulmaya çalışıldı.
Tolstoy'un ne kadar önemli bir insan olduğunu biliyoruz. Döneminde de ilahi bir kuvvette birisi olarak görüldüğü için onun şayet Müslüman oluşu, Rus toplumunda İslam dinine karşı güçlü bir sempati ve merak kazandırabilirdi. Bu yüzden bu kitap her zaman “gizlenen kitap” olarak kaldı. Seneler sonra ilk defa 1978 yılında Azerbaycan basınında yayımlandı.
Yayımlanması 1958’de sona eren, Tolstoy’un tüm eserlerini içinde barındıran 90 ciltlik külliyatın 40. cildinde “Hz. Muhammed’in Kur’an-ı Kerim’e Girmeyen Hadisleri” de vardır.
Tolstoy, anlatılanlara göre Abdullah el-Sühreverdi’nin Hindistan’da basılmış “Hz. Muhammed’in Hadisleri” kitabını okudu ve okuduğu hadislerden etkilendi. Bunlardan seçerek bir kitapçık derledi. Bu kitapçığı da Rusya’nın ‘Posrednik Yayınevi’nde 1908 yılının Ekim ayında “Muhammed’in Kur’an’a Girmemiş Hadisleri”(*) isminde yayınladı.
Kitabın içinde bir Arap'la evlenip İslam'ı kabul eden Valeriya Porohova adında bir Rus kadından söz ediliyor. Porohova, Tolstoy'un kalan son zamanlarında İslamiyet’i kabul ettiğini ve tıpkı Müslümanlar gibi toprağa defnedilmek istediğini vasiyet ettiğini söylüyor. Gariptir ki İslamî usullere göre defnedildiğini de söyleyen bu kadın, mezarının başında haç olmadığını da ekler.
Ruslarda İslam'a yönelmenin artış göstermesinden korktukları için Sovyet hükümetlerinin bu gerçeği senelerdir gizli tuttuğu, kitapla birlikte açığa çıkıyor. İşin özü, Tolstoy'un Müslüman olup olmadığını bilemiyoruz. Ancak yazdıklarından ve hakkında söylenenlerden yola çıkarak bir yorum yapmak gerekirse İslam’ı kabul etmemiş olsa bile görüşleri ve hayata bakışı İslam’a çok yakındı.