2001 Ekonomik Krizi ile ya da öncesi siyasi problemler ile çok fazla banka battı. Birçoğunun magazinsel boyutu da vardı (siyasi magazin).
Bir banka nasıl batıyor, hani kasa hep kazanırdı? Bazen hatalarla bazen ellerinde olmayan sebeplerle bazen de tamamen çevre etkeni ile… Şimdi, batan bankalardan en çok konuşulan üçünün hikâyesine beraber bakalım.
İmar Bankası
Verdiği yüksek faizler ve yüksek sayıda müşterisi olması ile bilinen İmar Bankası'nın kuruluşu gayet normaldi.
1928 yılında, döneminin parası ile 1.000.000 TL sermaye ile kuruldu. 1975 yılında Doğuş Grubu’nun kurucusu Ayhan Şahenk ve 1984 yılında da Uzan Grubu kurucusu Kemal Uzan tarafından satın alındı.
2001 yılında ekonomik kriz başlıyor. Dolayısıyla hem paranın değeri düşüyor hem de halkın alım gücü. Tam da bu dönemde İmar Bankası birikim yapmak isteyen müşterilere yüksek oranda döviz ve TL faizi sunuyor. Yüksek derken gerçekten yüksek. Öyle ki diğer bankaların verdiği orandan 3 kat daha fazla faiz getirisi veriyor! Elbette tercih de ediliyor.
Cem Uzan’ın kendisinin yaydığı düşünülen cümle, kafaları karıştırıyor.
Kimin yaydığı tam bilinmeyen ama iddiaları bulunan “Bütün büyük bankalar batacak!” sözü ortalığı ayağa kaldırıyor. İmar Bankası müşterileri henüz 1 yıl bile olmadan, vadesi dolmadan hesaplarındaki paralarını çekmeye koşuyor. Ana parayı kurtarmanın verdiği rahatlık ile de faizleri alamamayı sorun etmiyorlar.
2001 Ekonomik Krizi ile yükselen İmar Bankası, yine ondan gelen sorunlardan dolayı da batıyor. Şöyle ki, kriz sonrası Bankacılık Kanunu tekrar düzenleniyor. Bu kanunun 14. maddesinin 3. fıkrası gereğince istenen tedbirlerin kısmen ya da tamamen alınmadığı ve yükümlülüklerin vadesinde yerine getirilmediği nedeniyle İmar Bankası Temmuz 2003 tarihinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devrediliyor.
Davalar ve açıklamalar devam ederken 2007 yılında mahkeme kararı ile resmen iflas ediyor. Arkasında ise ‘imarzade’ denilen, parasını alamayan müşterileri ve devlete verdiği 9 milyar TL zararı bırakıyor. İmarzadelerin tam sayısı hakkında bilgi verilmedi. Fakat belli 'etaplarla' hak sahiplerine yapılan ödemeler TMSF üzerinden duyuruluyor.
Pamukbank
Pamuk üreticilerine fon sağlamak için kuruldu.
1955 yılında kurulduktan sonra bir süre amacına uygun hizmet vermeye devam ediyor. Daha sonra 1973’te Çukurova Holding’e geçiyor. Onu ‘sona’ iten ilk adımı da bu oluyor.
1990’lı yıllarda Türkiye’nin ilk 5 özel bankasından biri oluyor. 1998 yılında da ABD’li danışmanlık firması McKinsey ile anlaşıyor ve kendisini geliştirmeye odaklanıyor. Yönetim organizasyonu değişiminden çalışanlara verilen eğitimlere kadar hemen her konuda modernleşmeye gidiyor. Böylelikle en popüler banka oluyor.
Her şey iyi giderken olaylı ve bol siyasi tartışmalı batış sürecine giriyor.
Pamukbank önce 1998 yılında işleyişi dolayısıyla denetim altına alınıyor. Denetim sonucunda beklenen kötü sonuç başa geliyor ve 2002 yılında BDDK, Çukurova Holding’e açtığı krediler nedeni ile Pamukbank’ı TMSF’ye devrediyor.
TMSF devir sebebi ‘aktif-pasif vade uyumunun bozulması, öz kaynak ve likidite yetersizliği’ ve en önemli sebep olarak da ‘kredilerin belirli gruplar üzerinde yoğunlaşıp bir de geri ödenmediği’ olarak gösteriliyor. Yani Pamukbank, kendi sermayedarı olan Çukurova Holding’e kredi veriyor ama geri ödeme almıyor.
Banka kâğıt üzerinde kârda görünse de ortada bir para yok. TMSF 2004 yılında yani 2 yıl sonra satış sürecini başlatıyor ve Pamukbank’ı temettü hariç bütün hak ve ortaklıkları ile Halkbank’a devrediyor.
Pamukbank müşterilerinin endişeleri ortalığı biraz karıştırıyor. Çünkü Halkbank, Pamukbank çalışanlarından emeklilik yaşı gelen herkesin emekliliğini veriyor. Müşteriler ise ortalığın karıştığını düşünüp kendi hesaplarının derdine düşüyor.
Özellikle Halkbank'a transfer olma sürecinin uzun sürmesi iyice söylenmeleri artırıyor. Fakat bir problem çıkmıyor. Pamukbank müşterilerinin belirlenen tarihte Halkbank'a üye olması ile sorun çözülüyor ve müşteriler artık Halkbank'a transfer oluyor.
Demirbank
79 demir tüccarının ortaklığı ile kuruluyor.
Demirbank 1953 yılında Cıngıllıoğlu ailesinin önderliğinde kuruluyor. Hatta TMSF’ye devrine kadar hiç el değiştirmiyor.
1960’lı yıllarda 23 şubeye ulaşıyor ve el konulduğu yıl olan 2000 yılında Türkiye’nin en büyük beşinci bankası konumunda yer alıyor.
Kriz zamanı ilk el konulan banka oluyor.
2001 krizine giden yolda, 1999 yılında kamu borçları nedeni ile Türkiye ve IMF anlaşıyor. Piyasa ise ülkeye girecek paraya odaklanıp yanlış adımlar atıyor. Yanlış adımlardan biri ise faizlerin düşmesi.
Düşen faizleri fırsat bilen Demirbank, düşük faizli bono ve tahvilleri toplamaya başlıyor. Fakat diğer bankalara göre daha fazla risk alıyor ve yüksek oranda parasını buralara bağlıyor.
Peki bu durum bir sorun çıkarmaz mı? Elbette çıkarır, likidite sorunu (Likidite, finansal bir varlığın nakit paraya çevrilmesidir. Yani yanında nakit olmaması sebebiyle müşterileri para çekmek istese bunu bulamayacak).
Faizler düştü diye düşünülürken bir anda hükûmet kararları durumları değiştiriyor.
Dönemin koalisyon hükûmeti ile IMF arasında oluşan bir problemden kaynaklı, piyasada işler karışıyor. Bu durum da faizlerin yavaş yavaş da olsa tekrar yükselmeye başlamasına sebep oluyor. O döneme kadar likidite sorununu diğer bankalardan borç para alarak ödeyen Demirbank ise tam anlamıyla sıkışıyor.
Likidite sorununun üzerine bir de siyasi olaylar sonucu diğer bankalardan borç alamayan Demirbank bir süre sonra sermayesinin tamamını tüketiyor. Bu durumda da bankaya TMSF el atıyor ve Demirbank’ı alıyor. 2001 yılında ise HSBC’ye Demirbank’ı satıyor. Dolayısıyla müşterileri ve çalışanları da artık HSBC'li oluyor.
Yani yüksek hızla büyüyüp en iyilerden olan bankalar kriz ile ya tarihe karışıyor ya da başka bankaya satılıyor. Birbirine yakın dönemlerde Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Bank Kapital ve Ulusal Bank Sümerbank`la birleştirildi. İnterbank ve Esbank, Etibank ile birleştirildi. Sitebank da Novabank`a satıldı. Sadece 2001 krizi döneminde 25 banka battı.
İlginizi çekebilecek diğer içerikler: