Anadolu’da Türk kahvesinin tarihi aslında o eskilere dayanmıyor. Türk kahvesi, 16. yüzyıla kadar Anadolu’ya ve onun çevresine gelmemişti. Kahve, 16.yy’da Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul’a geldikten sonra ise imparatorluğun dört bir tarafına yayıldı. Bu yüzden eskiden Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında olan yerlerde Türk kahvesinin başka başka isimleri var. Örneğin Bosna’da Boşnak kahvesi, Yunanistan’da Yunan kahvesi, Ermenistan’da Ermeni kahvesi olarak isimlendiriliyor. Türk kahvesi ya da başka ülkelerde başka isimlerle isimlendirilen bu kahve, 19.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderinde de önemli bir yer aldı.
Türk kahvesi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Yemen’e vali olarak gönderilen Özdemir Paşa tarafından İstanbul’a getirildi. Yemen Valisi olarak gönderilen Özdemir Paşa, Yemen’e varıp bu enerji veren içeceği gördükten sonra, kahveyi yanına alarak İstanbul’a getirdi. Özdemir Paşa, yanında getirdiği kahveci ustaları ile kahvenin çekilmesi ve pişirilmesi işlemlerini saraya öğretti. İddiaya göre kahvenin acılığını kırmak isteyen Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan, kahveyi su ve lokum ile beraber içti.
Kahve hakkında yanılgılar da vardı:
Türk kahvesi hızlı bir şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nda yaygınlaştı. Ancak Türk kahvesini seven insanlar kadar bu içeceğe Kuran-ı Kerim'in izin vermediğini düşünen insanlarda vardı. Kuran-ı Kerim'de özellikle kahve ile ilgili bir şey olmamasına rağmen, şeyhülislamlardan biri, yakılan bir şeyi tüketmenin yasak olduğu gerekçesiyle bir fetva yayınladı. Ancak bu fetva, kahve tüketimi azaltmadı.
Osmanlı’da ilk kahvehane, iki Suriyeli tüccar tarafından İstanbul’da kuruldu. İki tüccar 1555 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kahvehanesini açtıktan sonra İstanbul’da kahvehaneler hızlı bir şekilde yayıldılar. İstanbul’la beraber imparatorluğun dört bir tarafında halkın bir araya gelmesi için kahvehaneler kurulmaya başladı.
Kahvehaneler, sosyalleşmek, bilgi alışverişinde bulunmak ve eğlence yerleri olarak insanların hayatlarında yer almaya bu tarihten sonra başladı. Kahvehanelerde toplumun okur yazar insanları tarafından günün haberleri ve kitaplar okunurdu. Kahvehanelerde kültür paylaşımları yapıldığı kadar çeşitli isyan planları da buralarda yapılırdı. Yeniçeriler, ayaklanmalarını burada planlıyorlar, devlet görevlileri entrikalarını burada tartışıyorlar, tüccarlar da savaş söylentilerini buralarda halkla paylaşıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıla damga vuran ayrılıkçı fikirleri de kahvehanelerde tartışıldı.
19.yüzyıldan önce de Osmanlı padişahları, kahvehaneleri tehdit olarak gördüler. 18. yy’da 4.Murat kahvehaneleri tamamen kapatmak istedi. Bazı padişahlarda kahvehanelerdeki halkın konuşmalarından haberdar olmak için kahvehanelere casuslar yerleştirdiler.
19. yüzyıla geldiğimizde ise ayrılıkçı hareketler Osmanlı İmparatorluğu’nda yayılmaya başladı. Ayrılıkçı fikirlerin artması ile beraber kahvehaneler daha popüler hale gelmeye başladılar. Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında bulunan bölgelerdeki etnik gruplar, bağımsızlık ajitasyonlarına başladıklarında kahvehaneler olduklarından daha siyasi ortamlar olmaya başladılar.
Kahve kültürü ve toplumdaki yeri şekillendi:
Etnik grupların ayrılıkçı liderleri, bu kahvehanelerde bir araya gelerek ittifaklar kurdular, insanlarla ilişkiler kurarak fikirlerinin yaygınlaşmasını sağladılar. Selanik, Sofya ve Belgrad kahveleri bu fikirlerin tartışıldığı ana yerler haline geldiler. Bu ayrılıkçı çabalar 1821’de Yunanistan’ın bağımsız şekilde, 1835’de Sırbistan’ın, 1878’de Bulgaristan’ın birer prenslik olarak ayrılmasına neden oldu.
Kahvehanelerin temeli olan bu kahve çeşidi, başta Türkiye olmak üzere bu ülkelerde ve bölgelerde hala yaygın bir şekilde tüketilmeye devam ediyor. Farklı ülkelerde farklı halklar bu kahveyi farklı şekillerde yapmaya devam ediyor. Yunanlılar sakız, Hırvatlar kimyon tohumu, Araplar kakule ile yapmaya devam ediyorlar. Orta Doğu ve Avrupa’nın doğusu sınırlarla ayrılmış olmasına rağmen kültürler ile birleşiyor. Kahvede bu coğrafya için birleştirici şeylerden biri olmaya devam ediyor.