Tarihin gördüğü en büyük kitlesel ölümlere sahne olan II. Dünya Savaşı’nda, silah üretme ihtiyacı birçok teknolojik gelişmeye vesile oldu. Yoğun çatışma ortamında, savaşın dinamiklerini değiştirme potansiyeline sahip devrim niteliğindeki fikir ise Sovyetler Birliği’nden geldi: uçan tank.
Sadece Sovyetler Birliği değil ABD, Japonya ve İngiltere’nin de araştırmalarına dahil olduğu bu ‘uçan tank’ projesinin detaylarını yakından inceleyelim. Sizce gerçekten uçan bir tank olur mu?
Uçan tank ihtiyacı niye doğdu?
Uçan tank fikrine bakınca aslında oldukça basit gibi görünüyor. Tanklara kanatlar takın ve planöre dönüştürün. Ardından tankı havaya çekin ve düşmanın savunmasız arka bölgesinin derinliklerine uçurun. Tankı serbest bırakın, hazır mürettebat ile karaya doğru süzülün.
Aslında böyle bakınca, uçan tank fikri, havadaki birliklere silah ve zırhlı destek sağlamak açısından hava savaşlarında büyük sorunu çözüyordu. Ağır savaş birimlerinin, düşman tarafından beklenmedik şekilde, az bilinen yerlere konuşlandırılması yapılacaktı.
Bu fikir, belirttiğimiz dört büyük ülkenin 1930 ve 1940’larda uçan tank araştırması ile meşgul olmasını sağladı. Ülkelerden ise sadece Sovyetler Birliği, uçan tank prototiplerini gerçekleştirdi ve tarihin en iddialısı Antonov A-40’ı ilk ve tek uçuşuna çıkardı.
Bu testin nasıl sonuçlandığına geçmeden önce uçan tankın kronik tasarım problemlerine göz atalım.
Uçan tank fikri, ilk olarak Amerikalı Mühendis John Walter Christie tarafından 1930’ların başında ortaya atıldı. Christie ve diğer uçan tank fikri üzerinde çalışan tasarımcıların karşılaştığı temel bir sorun vardı. O da uçakların ve tankların birçok açıdan ters olmasıydı. Örneğin, bir uçağın hafif olması gerekiyorsa bir tankın da ağır olması gerekiyordu.
Her mühendislik sorunu için bir mühendislik çözümü bulunsa da bu tez, tank mühendisleri için geçerli değildi. Çünkü tank mühendisleri ile havacılık mühendisleri eğitim, bilgi ve yetenekler açısından birbirlerinden oldukça farklıydı.
Christie’nin projesinde, dört tonluk tank ile bir çift kanat eşleştirildi. Tank, kendi gücünü ve paletlerini kullanarak pistte yaklaşık 55 mil/saat hıza ulaşacak, sonrasında da tank motoru pervaneye güç vererek değiştirilecek ve tank, 85 mil (yaklaşık 136 km) hıza çıkacaktı.
ABD ordusu, Christie’nin yenilikçi fikrini beğenmedi. Birkaç yıl sonra ise Sovyetler Birliği’ndeki başka bir tasarımcı, tasarımı hayata geçirdi.
Sovyetlerin de aynı yıllar içerisinde uçan tank denemeleri olmuştu.
1930’ların başı, Sovyetler Birliği’nin de çabalarının zamanıydı. T-27 Tankette isimli bu çalışmada, hafif ve küçültülmüş bir tankette, dar paletlere ve şasiye monte edilmiş 7,62 mm DT makineli tüfeğe sahipti. T-27, Tupolev TB-3 isimli dünyanın ilk konsol kanatlı dört motorlu ağır bombardıman uçağın gövdesinin orta noktasına asılacak şekilde tasarlanmıştı.
Ancak Sovyetlerin uçan tanketleri, tam anlamıyla uçan tankı karşılamadı. Hem çok hafiflerdi hem de havadan atılmadığı için inişten sonra indiriliyordu. Bu da aslında onları, normal bir nakliye uçağındaki kargo yüklerine çeviriyordu. Uçan tanketlerin bir diğer sorunu ise mürettebatın savaş alanına ayrı teslim edilmesiydi ve bu da tank ile mürettebatın buluşması için fazladan zaman demekti.
Bunlara rağmen Sovyetler, Romenler şimdiki Moldova Cumhuriyeti’ni tahliye ettiğinde kırsal bölgeyi hızla işgal etmek için birkaç uçan tanketteyi havadan düşürdüler.
Sovyetler, uçan tanketlerden daha fazlasını istiyordu ve Antonov A-40 ortaya çıktı.
Çocukluğundan beri havacılık sektörüne hayran olan Oleg Antonov, tasarım konusundaki yetenekleri ile Moskova Planör Fabrikası’nda baş tasarımcıydı. Sovyetlerin uçan tanketten ileriye gitmek istemesi üzerine Oleg Antonov tarafından Antonov A-40 Krylya Tanka tasarlandı. Bu tasarımda hedeflenen; mürettebatın tankı uçurması, kanatları atması ve hemen hücum etmesiydi.
Tarih 1942’yi gösterdiğinde Antonov, T-60 tankıyla çift kanatlı planör kanadını birleştirdi. T-60 tankının uçabilmesi için A-40 planörünün 18 metre kanat açıklığını kullandı. Antonov, kaldırma kuvveti eklemek için de çift kuyruklu kanat tasarımını ortaya çıkardı. A-40’ın kanatlarının toplam ağırlığı tank olmadan 2.004 kiloydu. Tankla beraber ise toplam ağırlık 7.804 kilograma ulaşıyordu.
Tankın, havaya uçmasının zor olacağı düşüncesinde ise Antonov, uçan tanketlerde kullanılan dört motorlu ağır bombardıman uçağı TB-3’e güveniyordu.
2 Eylül 1942’de ilk uçuş gerçekleşti.
A-40 Krylya Tanka, Moskova yakınlarındaki Zhukovsky Havaalanı’nda test için T-60 ile buluştu. Ağırlığın daha da azaltılması için tanka cephane eklenmedi ve sadece sınırlı yakıt vardı. T-60, bir çekme halatı ile TB-3’e bağlandı. Tankın içerisine de giren Sovyetler Birliği’nin uzman planör pilotlarından Sergei Anokhin ile artık uçuşa hazırlardı.
Bombardıman uçağının harekete geçmesi ile her şey sorunsuz görünüyordu ancak uçak, gökyüzüne tırmandıkça tankın sürüklenmesi ile ağırlığının TB-3’e çok geldiği görüldü. Mürettebat da kazayı önlemek adına çekme halatını bıraktı ve tank, tarlaya doğru süzüldü.
A-40’ın aerodinamiği sağlam olsa da bu uçuşta görüldü ki bu kadar ağır bir aracı havaya kaldırmak oldukça zordu. Sergei Anokhin ise yere geldiğinde kanatları indirdi, tank motorunu çalıştırdı ve rapor sunmak için üsse geri döndü.
Tankın istenilen şekilde havaya kaldırılamamasının sebebi ise tankı, savaş alanına taşıyacak güçte bir uçak olmamasıydı. Bu yüzden de Antonov A-40, rafa kaldırılan bir projeye dönüştü.
İngilizler, 1944’te uçan tanka alternatif bularak Hamilcar GAL.49 planör içerisinde hafif tank dahil olmak üzere çeşitli ağır araçlar ve silahlar taşımayı hedefledi. Ancak Hamilcar’ın da sonu Antonov A-40 ile aynı oldu.
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra özel askerî nakliye araçlarının ve büyük helikopterlerin ortaya çıkışı ile de uçan tank fikri, gereksiz hâle gelerek savaş tarihindeki bir fantezi olarak kaldı.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: