Geçtiğimiz günlerde NASA, Cadılar Bayramı sürecinde insanı hem büyüleyen hem de ufaktan içini ürperten görüntüler paylaşmıştı. En son da hayvan yüzüne benzeyen bir manzaranın paylaşıldığını gördük. Tabii NASA’nın bunları özellikle seçtiğini düşünmek zor değil.
Zira şirket, bunu yaparak apofeninizi (Apophenia) tetiklemeyi amaçlıyor. Kafanızda kıyamet senaryoları canlanmadan bunun, bulutları farklı şeylere benzetmekten farksız olduğunu belirtelim. Ele benzeyen ölü yıldız kalıntısına, bal kabağına benzeyen Güneş’e ve diğer fotoğraflara, bu içeriğin sonuna geldiğinizde çok daha farklı bir bir gözle bakacaksınız.
Fotoğraflara geçmeden önce kısaca açıklayalım: Apofeni nedir?
- Bu gibilerine içeriğimizin ilerleyen kısımlarında daha çok bakacağız.
Apofeni, olaylar veya nesneler arasında aslında var olmayan bir bağlantıyı veya düzeni görme durumuna deniyor. Bulutların oluşturduğu şekillerin rastgele olduğunu bilimsel olarak biliyoruz. Aynı zamanda, bulutlardan birini alıp gülen bir yüze de benzetebiliyoruz. En temelinde apofeni bu duruma deniyor.
Apofeni, ilk olarak 1958’de, Alman Psikiyatr Klaus Conrad’ın şizofreni üzerine çalışmaları sonucunda ortaya çıktı. Fakat bunun beyindeki bir etki olduğu ve şizofreni tanısı koyulanlarla sınırlı olmadığı kesinleşti. Fakat Conrad’ın yaptığı gözlemler, şizofreniden muzdarip olan kişilerin, gördükleri şeyleri bir mesaja ya da anlama bağladığına işaret ediyordu.
Yani şöyle açıklayalım. Siz bir bulutu ay ve yıldıza benzetip gülüp geçebilirsiniz. Fakat psikolojik sorunları olan kişiler, bundan bir anlam çıkarmaya çalışabilir veya bunu bir mesaj olarak algılayabilir. Bunun sonucunda bir şeylere ulaşma çabası da doğal olarak bu kişileri yıpratabilir.
Tabii bu, günlük hayatta sizin de bunu yapmadığınız anlamına gelmiyor.
Diyelim ki sabah kalktınız, uykunuzu almışsınız, hava tam sevdiğiniz gibi, dün verdiğiniz sipariş bugün sabahtan elinize ulaşmış, arabanıza bindiğinizde sürekli yeşil ışıklara denk geliyorsunuz ve kahve almak istediğinizde dükkanın yüzde 50 indirimine denk geliyorsunuz. Tüm bunlar sıra sıra gerçekleştiğinde, ister istemez “şanslı günümdeyim” gibi bir çıkarım yapıyorsunuz.
Bu örüntüye güvenerek gün içinde kararlar vermeniz, şans oyunları oynamanız veya en basitinden her şeyin gün boyu böyle devam edeceğini düşünmeniz, sizi de apofeniye dahil eder.
Bir de şöyle düşünün:
Uykunuzu alıp almadığınızı etkileyen (kaçta yattığınız, beslenmeniz, kalkış saatiniz, vb.), havanın o gün nasıl olacağını belirleyen (iklim olayları, kirlilik, mevsim, vb.), kargonuzun ne zaman teslim edileceğini etkileyen (trafik, hava koşulları, mesafe, vb.), yeşil ışıkların süresini belirleyen (gündüz-gece durumuna bağlı olarak geri sayım, vb.) ve kahve dükkanının o gün kararlaştırdığı indirimi etkileyen (ayın belli bir günü, kurucunun ani kararı, vb.) sayısız faktör var,
Tam da bu sebeple iyi veya kötü giden olayların bu şekilde devam edeceğine inanmamak gerek.
Apofeninin 4 türü var:
- Pareidolia
- Kumarbaz yanılgısı
- Toplanma illüzyonu (Clustering illusion)
- Taraflı Teyitleme (Confirmation bias)
İçinde bulunulan durumlara göre isimlendirilen bu türler, apofeni çatısı altında toplanıyor. Kafaları karıştırmadan hepsinden kısa kısa bahsedelim.
Pareidolia, sık sık apofeni ile karıştırılıyor.
Farkı ise pareidolia’nın spesifik olarak görsel uyaranlarda gerçekleşmesi. Yani NASA’nın paylaştığı görselleri bir şeylere benzetmemiz, pareidolia’dan kaynaklanıyor. Bunun benzer bir örneğini de üstteki görselde bulabilirsiniz.
Kumarbaz yanılgısı ise gelecekle ilgili.
Kumarbaz dedik diye “bende yoktur” demeyin. Eğer sınavda “3 tane A çıktı, bu kesin A değil hemen eleyeyim.” diye düşünüyorsanız siz de söz konusu yanılgıya düşüyorsunuz demektir. Düşünün, 1913’te Monte Carlo Casino’sundaki bir rulet oyununda top, arka arkaya 26 kez siyaha denk geliyor.
Oyunu oynayanlar ise örnek olarak 3 tane siyahtan sonra “bir daha siyaha denk gelmez” diye düşünüp diğer seçeneklere oynuyor. Bunun sonucunda milyonlar kaybediliyor. Oysa her bir tur, bir öncekinden bağımsız şekilde gerçekleşiyor. 300 kere siyaha denk gelmesi, 301’de gelmeyeceği anlamına gelmiyor.
Gelelim toplanma illüzyonuna.
Burada ise veriler rol oynuyor. Ortadaki veri karmaşasında bilincimiz, bir düzen arama çabasına giriyor. Buna, kısa süreliğine iyi giden şeylerin öyle devam edeceğini düşünmek de dahil edilebilir, hisse fiyatlarının 1 haftalık durumunun o şekilde devam edeceğini düşünmek de.
Örneğin Furkan Korkmaz’ın maçın ilk 5 dakikasında 3 adet 3’lük atması, motivasyon sağlasa da maç boyunca bu performansı koruyabileceği anlamına gelmiyor. Ya da 1 haftadır düşüşte olan bir hissenin, sadece bu veriye dayanarak bu şekilde devam edeceğini veya artacağını düşünmek de yanılgı oluyor.
Taraflı teyitleme ise ön yargılarımızın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Eğer siz bir şey araştırırken inanmak istediğiniz şeyin aksini iddia eden kaynakları görmezden geliyorsanız, taraflı doğrulama yapıyorsunuz demektir. Ayrıca hiç tanımadığınız birinin görünüşüne bakarak onun kişisel özellikleri hakkında çıkarım yapmanız da buna örnektir.
Şimdi gelelim pareidolia sayesinde bir sürü şeye benzettiğimiz şu NASA fotoğraflarına:
Picasso'nun elinden çıkmış gibi görünen bu görüntü, Jüpiter'in bulutlarıyla ortaya çıkıyor.
Burada ise ölen bir yıldızın ardında bıraktığı, ele benzeyen elektromanyetik iz görünüyor.
1.400 ışık yılı uzaklıktaki bu soru işaretinin ne olduğu henüz kesin değil.
Cadılar Bayramı'nda paylaşılan bu görüntü, aslında Güneş'in aktif kısımlarını gösteriyor.
Burada gördüğünüz koyu alanlar Güneş'i her ne kadar şirinleştirse de enerji ve gaz seviyesinin düşük olduğu alanları gösteriyorlar.
Uzay boşluğunda dev bir göz gibi görünen bu cisim ise Helis Bulutsusu olarak biliniyor.
Son olarak bu gördüğünüz kafatası şeklindeki cisim ise bir kuyruklu yıldız.
Burada ise hayvan yüzünü andıran bir kayalık fotoğrafı var.