Uzay yolculuğunu hemen noktalamak yerine 1 yıl, hatta daha da uzun süre uzayda kalan astronotlar oldu. Gennady Padalka, 878 gün 11 saat 29 dakika ile rekoru elinde tutuyor.
Peki gerçekten de uzay yolculukları olduğundan uzun sürse ve orada kalmak zorunda kalsak, vücudumuzu neler bekliyor olabilir?
Astronotlar, uzun yolculuklarını noktalarken bu görevlerin, insan vücudu üzerindeki etkilerini anlamamız açısından da bulgular edinmesini sağladılar.
Özellikle ilerleyen zamanlarda yapılacak olan uzay yolculukları adına da önemli ipuçlar elde edilmesini sağlayan bu veriler, Mars’a yapılacak yolculukta da dikkat edilmesi gerekenleri yineliyor. Gelin öyleyse neler olabileceğine birlikte bakalım.
Uzayda, Dünya'daki yerçekimi tarafından sürekli olarak zorlanan kaslar ve kemikler, yörüngede bu zorlamadan yoksun kalıyor. Bunun sonucunda vücut, kas ve kemik kütlesini hızla kaybediyor. Astronotlar, uzayda geçirdikleri her ayda kemik kütlesinin %1 ila 2’sini kaybederken altı aylık görevlerde bu oran, %10’a kadar çıkabiliyor.
Bu kayıpları engellemek için astronotlar, ISS’te günde 2.5 saatlik yoğun egzersizler yaparak kas ve kemik sağlığını korumaya çalışıyorlar. Ancak çalışmalara göre bu egzersizler, kas fonksiyonlarındaki kayıpları tamamen engelleyemiyor.
Gözde de yapısal değişiklikler meydana geliyor.
Yerçekimi, bildiğimiz üzere kanın vücutta nasıl dağıldığını etkiliyor. Uzayda, başın üst kısmına daha fazla kan birikiyor. Kanın gözde birikmesi, optik sinir etrafında ödem oluşmasına ve görme yeteneğinde azalmaya neden olabiliyor. Yalnızca birkaç hafta bile görme yeteneğinde değişimlere yol açabilir.
Bir de işin içine sinir sistemi giriyor. Yeryüzünde vücudumuz yerçekimine uyum sağlarken, uzayda bu uyum bozuluyor ve beyin, yönelim, denge gibi işlevlerde zorlanabiliyor. Bu değişikliklerin ise Dünya'ya dönüşten sonra 6 ay devam ettiği gözlemlenmiş.
Vücut, uzay yolculuğunda radyasyona maruz kalıyor.
Uzayda geçirilen uzun süreler, vücudun bağışıklık sistemini de önemli oranda etkiliyor. Yapılan araştırmalar, astronotların Dünya’ya döndüklerinde normal işleyişlerine de dönmelerinin epey zaman sonra olduğunu ortaya koyuyor.
“Yalnızca bir yolculuk” deyip geçmemek gerek, çünkü DNA’ya kadar etkiliyor. Scott Kelly'nin 340 günlük yolculuğunun ardından yapılan incelemelerde, yaşlanma sürecini kontrol eden ve DNA’yı koruyan telomerlerin DNA yapıların uzunluğunun uzayda önemli ölçüde uzadığı gözlemlenmişti. Dünya'ya döndükten sonra ise telomerlerin hızla kısalmaya başladığı görüldü.
Bilişsel fonksiyonlarımızı kaybetmemek de imkânsız.
Uzayda uzun süre kalmak, vücudumuzda bunca şeye sebep oluyorsa bilişsel fonksiyonlarımızı da elbette etkiliyor. Zihinsel yeteneklerde ciddi bir azalma görülmese de Dünya’ya döndükten sonra bazı bilişsel işlevlerin geçici olarak yavaşlaması mümkün. Özellikle denge ve yönelim konusunda ciddi sıkıntılar yaşanabilir, beynin çeşitli bölgelerinde sinirsel değişiklikler meydana gelebilir.
Yerçekimi eksikliğinden dolayı astronotların omurgaları hafif bir şekilde uzuyor, bu da sırt ağrısına neden olurken Dünya’ya döndükten sonra disk kayması gibi sorunların yaşanması anlamına geliyor.
Bütün bunların yanında vücut kitlemizin bir kısmını kaybetmemiz de cabası. Neredeyse 1 yılı aşkın süredir uzayda görev alan astronotlar üzerinde gerçekleştirilen bu araştırmalar, uzayda uzun bir süre kalmanın aslında o kadar da harika bir şey olmadığını gözler önüne sermiş oluyor…
İlginizi çekebilir: