Riot Games, rekabetçi FPS oyunlar arenasına VALORANT ismiyle giriş yaparak çok zorlu bir rekabetin içine daldı. Paladins, Overwatch, CS:GO ve hatta Rainbow Six Siege’in bile içinde bulunduğu bu rekabet ortamına beta süreci sonrası hızlı bir giriş yaptı. Oyun 2 Haziran 2020 tarihinde nihai çıkışını yaparak piyasadaki ücretsiz oyunlar arasında yer aldı.
“Peki VALORANT hâli hazırda piyasada bulunan oyunların üstüne ne katıyor?” “VALORANT bir CS:GO çakması mı?” sorularını duyar gibiyiz. O yüzden lafı fazla uzatmadan tüm bu soruları ve daha fazlasını cevapladığımız incelememize geçelim. Sıkı tutunun dostlar: bolca gerilim, bazen sinir krizleri geçirten ve çoğu zaman(!) galibiyetle sonuçlanan maçlar sonrası kendi deneyimlerimizi aktarıyoruz.
İlk olarak VALORANT'ın Türkçe desteğiyle ilgili konuşalım:
Riot Games’in League of Legends ile başlayan yerelleştirme serüveninin VALORANT ile devam ettiğini görmek bizler için sevindirici bir gelişme. Oyundaki tüm metinlerin Türkçe olmasının yanı sıra seslendirmeler de Türkçe dilinde. Özellikle ajanların zaman zaman kendi aralarında şakalaşmaları gibi anlarda Türkçe seslendirmeler duymak insanı mutlu ediyor.
VALORANT, taktiksel nişancı oyunlarına yeni bir soluk getiriyor:
VALORANT ilk bakışta Paladins ve Overwatch gibi rakiplerine çok benzer bir çizgide görünse de düşmanlarınızı öldürmek için harcamanız gereken mermi sayısında büyük bir değişim var. VALORANT’ta doğru yere ateş ettiğiniz sürece düşmanlarınızı öldürmek çok kısa sürüyor. Bu sayede oyuncuyu sürekli olarak diken üstünde tutmayı başarıyor.
Tabii ki VALORANT’ın temelinde benzediği asıl oyun Overwatch veya Paladins değil. Taktiksel nişancı türünde ilk akla gelen yapım, doğal olarak Half-Life efsanesinden doğan Counter-Strike serisi oluyor. Counter-Stirke’ın rekabetçi oyunlara kattığı bomba ögesi, bugün bile tazeliğini koruduğu için çoğu oyunda kullanılıyor. VALORANT’ta ise bomba konseptine verilen isim “Spike”.
VALORANT, Spike hariç birçok farklı yönden de Counter-Strike’a benzerlikler taşıyor. Ancak oyunu CS serisinden ayıran en büyük özelliği, her ajanın ayrı yetenekleri olması. Yetenekler, günümüzün en revaçta olan rekabetçi oyunlarından biri olan CS:GO’ya oranla çok daha dinamik bir oynanış yaratıyor. Karşı taraftan neler beklemeniz gerektiğini anlayabilmek için, tüm ajanların yeteneklerini iyi bilmek şart.
Riot Games, içinde karakter yeteneklerinin bulunduğu diğer oyunların aksine, yeteneklere geri sayım eklememiş. Bunun yerine yetenek kullanımını sınırlamak için daha farklı bir yol izleniyor. Her turun başında gerçekleşen satın alım evresinde yetenekleri de satın almak gerekiyor. Her yetenek için bir satın alma kapasitesi var. Eğer kullanırsanız, bir sonraki tur yeniden satın almanız gerekiyor.
Yeteneklerden bahsetmişken ultilere değinmemek olmaz. Tıpkı diğer yeteneklerde olduğu gibi ultiler için de bir geri sayım bulunmuyor. Ancak bu sefer satın almak yerine oyun içinde yaptığınız şeyler sayesinde ulti gücünüzü doldurmanız gerekiyor. Ulti gücünüzü doldurmak için belli noktaları ele geçirebiliyorsunuz. Tabii ki düşmanlarınızı öldürmek en çok puan kazandıran şey.
Özellikle yeteneklerle ilgili getirilen yenilikler, oyuna belki de çoğu kişinin beklemediği bir çeşitlilik kazandırıyor. Riot Games’in rekabetin bu kadar üst düzeyde olduğu bir türe yeni bir oyun eklerken basit bir kopyala-yapıştır sistemi kullanmaması bizleri sevindirdi. Çünkü taktiksel nişancı türü tüm oyunlar Counter-Strike’ın yoğun etkisi altında olduğu için yeniliklere aç yapımlar. Tabii VALORANT’ın tüm yenilik ihtiyaçlarını gidermediğini de eklemek gerek.
Oyunda bulunan poligondan kesinlikle faydalanın:
VALORANT’ta bulunan eğitim alanları oyunun temellerini öğrenip, farklı ajanları denemek açısından oldukça faydalı bir yer. Ancak her rekabetçi oyunda buna benzer öğretiler içeren eğitim görevleri bulmak mümkün. VALORANT’ın eğitim alanlarına bir başlık açma sebebimiz ise tüm silahları deneyip, geri tepme şekillerine bir nebze de aşina olabileceğiniz poligon.
VALORANT’ta bulunan poligon, yüksek interaktivitesi sayesinde nişancı oyunlarında ilk ayarlanması gereken hassasiyeti size göre en doğru olan seviyeye kolaylıkla ayarlamanızı sağlıyor. Tüm silahları deneyebildiğiniz atış talimi sırasında, oyunun menüsüne girmeden ateş edebildiğiniz butonlar aracılığıyla hassasiyeti değiştirmeniz mümkün.
Çokça anlık tepkiler vermeniz gereken bir oyundan bahsediyoruz. Verdiğiniz tepkilerde isabetli olmalısınız ki oyunda başarılı olabilesiniz. O yüzden oyuna balıklama atlamadan önce atış talimi yaparak fare hassasiyetinizi deneme yoluyla ayarlamanızı öneriyoruz. Aksi takdirde düşmanlarınıza karşı kolay yem olmanız içten bile değil.
Görsel anlamda oynanış odaklı bir tarz benimsenmiş:
VALORANT çeşitli sebeplerden ötürü görsel anlamda bir Rainbow Six Siege ya da Call of Duty: Modern Warfare seviyesinde bir oyun değil. Bu yolun izlenmesinde daha fazla oyuncuya ulaşabilmek gibi pazarlama odaklı verilen kararlar etkili olsa da bizi asıl ilgilendiren kısım bu görsel tarzın oynanışa nasıl yansıdığı.
Her oyun harika görünecek diye bir kural yok. Aslına bakarsanız piyasaya sürülen oyunların büyük bir kısmı aşırı gerçekçi grafikler sunmuyor. Hatta özellikle gerçekten uzak şekilde çizilen oyunlar var. Ancak çizgifilmvâri grafiklerle iyi bir oynanışı harmanlayabilen oyun sayısı çok az. VALORANT da tam olarak bu kategoriye giren bir oyun.
Oyunda tercih edilen çizimler savaş sırasında etrafınızda olan biteni iyi bir şekilde anlayabilmenize olanak tanıyacak şekilde tasarlanmış. Haritada gezinirken oyunu iyi okumak çok önemlidir. Çizim tarzı anlaşılır derken parmak basmak istediğimiz nokta da bu zaten. Bir yetenek atıldığı zaman, bir yerden ateş edildiği zaman ya da etkileşime geçilebilen bir nesne olduğu zaman bunu kolaylıkla görmek mümkün.
Yeni bir soluk olması her konuda iyiye işaret etmiyor:
VALORANT’ta da her oyun gibi eksiklikler mevcut. Özellikle oyun kendini oyuncuya tanıtma konusunda harika bir iş çıkarmıyor. Oyunda çok büyük bir ajan havuzu olmamasına karşın ajanlara alışmak biraz zaman istiyor. Bunun önüne geçmek için her ajana ayrı ayrı odaklanan ufak çaplı eğitim görevleri eklense çok daha iyi olurdu.
Her ajana ayrı senaryolar üretilen eğitim görevleri, oyuncuların yeni ajanlar denemesine cesaret sağlayabilirdi. Ancak maalesef oyun pratiği kazanmak için pek bilmediğiniz bir ajanla savaşa atlamak durumundasınız. VALORANT gibi karakter odaklı bir oyunda aşina olmadığınız karakterleri seçerek risk almak pek de kolay olmuyor.
Oyunla ilgili eleştirilmesi gereken bir diğer nokta ise silahların kendilerine ait bir görünüşleri olmaması. Tabii ki kozmetiksiz hallerinden bahsediyoruz. Oyunda bulunan bütün silahlar siyah ve gri tonlarında seyrettiği için kendilerine ait bir kimliğe sahip değiller. CS:GO’da M4A1 ve AK-47 arasındaki bariz fark, VALORANT’ta maalesef bulunmuyor.
Karakter modellemelerinin detaylandırmalarında da eksiklikler bulunuyor. Silahlarda olduğu gibi karakterler arasında bariz benzerlikler yok. Ancak ajanlar kendi içlerinde daha detaylı tasarımlara sahip olabilirdi. Tabii tasarım tarafındaki eksiklikler, oyunun daha fazla sistem üzerinde çalışabilmesi adına yapılan fedakarlıklardan kaynaklanıyor. Ancak yine de değinilmesi gereken bir eksi.
Biraz da tartışmalı bir konuya odaklanalım. VALORANT’ta bulunan silahların geri tepme şekilleri bir nebze rastgele. Yani CS:GO’daki gibi silahlar her seferinde tıpatıp aynı şekli çizerek sekmiyor. Belli bir şekil var ancak o şekil her seferinde ufak farklarla ortaya çıkıyor. Oyuncular bu konuda ikiye ayrılmış durumda.
Silahlar belli bir ölçüde rastgele sektiği için adapte olma yeteneği kimi zamanlar sıkı antrenmanın önüne geçiyor. Bir kısım işin içine şans faktörü dahil olduğu için rahatsızken, bir kısımsa kas hafızası her şeyin önüne geçmediği için memnun. Konu tartışmalı olduğu için kararı siz okuyucularımıza bırakıyoruz.
VALORANT'ta oyun içi satın alımlar mevcut ama...
VALORANT da neredeyse her ücretsiz çevrimiçi oyun gibi oyun içi satın alımlar barındırıyor. Ücretsiz olarak sunulan oyunların para kazandırma modeli olarak bu yolu tercih etmesine alışalı çok oldu. Ancak bazı oyunlar var ki bu modeli kullanarak gerçek parayla oyun içi avantajlara sahip olunmasını sağlayan birtakım eşyalar satıyor. Bu yöntem kimi oyuncuların asla tasvip etmediği bir yol.
Neyse ki VALORANT "pay-to-win" olarak tabir edilen, gerçek parayla avantaj sağlamak adına satın alım yapabileceğiniz bir model benimsemiyor. Oyunda kozmetik dışında gerçek para vererek satın alabileceğiniz tek şey yeni ajanlar. Ancak yeni ajanları oyun içi görevleri yaparak da açmanız mümkün. Kısacası para harcayarak yenilmez bir duruma gelmeniz mümkün değil.
Bağlanacağınız sunucuyu değiştiremiyor olmak, iki taraflı bir madalyon:
Riot Games’in Türkiye bölgesinde sunucusu olduğu için VALORANT belki de imrenerek baktığımız düşük pinglere sahip olabildiğimiz tek rekabetçi oyun. Riot Games, oyunlarında düşük ping değerleri olmasına özen gösteren bir firma. İşte tam olarak bu sebepten dolayı bir hesap ile tek bir bölgeye bağlanabiliyorsunuz.
Hesapların sunucu değiştiremiyor olması düşük pingli maçlar olmasını sağlıyor sağlamasına ama bu sefer de üzerine saatler harcadığınız hesabınızı kullanarak TR sunucuları dışında bir maça giremiyorsunuz. Eğer başka bir bölgede yaşayan arkadaşlarınız varsa biraz yüksek pinge göz yumarak onlarla birlikte oynayamıyorsunuz.
Dediğimiz gibi bu iki tarafı olan bir madalyon. Sonuç olarak pingi yüksek olan bir oyuncu tek kötülüğü kendine yapmıyor. Yüksek pingden dolayı bazen rakiplerin de kafasını karıştıran durumlar yaşanabiliyor. Hatta bu durumun pingi yüksek oyuncuya avantaj sağladığı bile görülebiliyor.
Sonuç: VALORANT gerçekten de iyi bir oyun (mu?)
VALORANT, türe ilgisi olan herkes tarafından denenmesi gereken iyi bir oyun. Her ne kadar rakiplerine benzeyen yanları olsa da rakiplerinden belli noktalarda ayrılmayı başararak hem oyunculara yabancı hissettirmeyen hem de yeni bir macera hissiyatı uyandıran oynanışıyla bizden geçer not almayı başardı.