Sorumuza cevabınız evet ise, sizler için Webtekno editörlerinin favori filmleri isimli bir içerik hazırladık. Her gün sizlere onlarca haber ulaştıran editörler, en favori filmlerini ve filmleri neden bu kadar çok sevdiklerini kendi ağızlarından anlattı.
Şimdiden söylelelim, Mad Max: Fury Road'dan Ölümlü Dünya'ya kadar listede birbirinden farklı türde filmler, minik özetleri ile birlikte sizleri bekliyor. Keyifli okumalar dileriz.
Beyazıt Kartal
Aksiyon: Mad Max: Fury Road
Aksiyon filmi dendiğinde hepimizin aklına patlayan silahlar, bitmek bilmeyen kovalamacalar, tempolu dövüş sahneleri ve hızlı araçlar geliyor. Mad Max: Fury Road, aksiyon filmlerindeki tüm bu klişeleri bir araya getirmesinin yanında gerek karakter portföyü, gerek oyunculuk kalitesi gerekse sunmuş olduğu benzersiz ve etkileyici atmosfer ile farklı kılmayı başarıyor. Kıyamet sonrası dünyayı ele alan bir distopya olan Mad Max: Fury Road, her aksiyon filmi severin muhakkak izlemesi gereken bir yapım.
Bilim Kurgu: Edge of Tomorrow
Aksiyon ile bilim kurgu öğelerini bir araya getiren bir yapım olan Edge of Tomorrow, alt metni çok farklı olsa da görünüşte dünyayı işgal etmeyi amaçlayan bir uzaylı ordusunu durdurmaya çalışan, aslen “reklamcı” olan acemi bir yüzbaşıyı konu alıyor. Benim için Edge of Tomorrow’u iyi ve “keyifli” bir haline getiren farklar, filme adını da veren zaman döngüsü konsepti ve olası bir geleceği anlatıyormuş gibi görünürken tamamen geçmişten beslenen bir film olması. 2. Dünya Savaşı hakkında ortalamanın biraz üzerinde bilgi sahibi olan kişiler, Edge of Tomorrow’un metaforlarını daha kolay bir şekilde anlayıp filmden daha da fazla keyif alabilirler.
Dram: Ford V Ferrari
İçinde pek çok aksiyon unsurunun da bulunduğu Ford v Ferrari, her ne kadar iki marka arasındaki rekabete taraflı bir gözle bakıyor olsa da Hızlı ve Öfkeli gibi salt bir aksiyon filmi yerine işe biraz daha dram ve hikaye katılmasını isteyen otomobil tutkunları için izlemesi keyifli bir yapım. Başrolde Christian Bale ve Matt Damon gibi iki değerli oyuncunun yer aldığı film, otomobil temalı bir filme göre biraz ağır ilerliyor olsa da dram ve aksiyon unsurlarını güzel ve dengeli bir şekilde beyaz perdeye yansıtmayı başarmış.
Eray Kalelioğlu
Dram: Piyanist
2000'li yılların bana göre en iyilerinden bir tanesi olan Piyanist, Wladyslaw Szpilman isimli bir piyanistin hayatını anlatıyor. Nazi Almanyası'nın Polonya'yı işgali üzerine eziyetin en alasını gören Szpilman, savaşların ne gibi yaralar açtığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Eğer filmi izlerken insanları din ya da kim olduklarına göre değil de yalnızca insan olarak kabul ederseniz, bir süre sonra gözyaşlarınızın aktığını görecek, içinizin parçalandığını hissedeceksiniz.
Dram: Sully
Asuman aşkı olan herkesin izlemesi gereken Sully, yaşanmış gerçek bir havacılık mucizesine odaklanıyor. Başrolünde Tom Hanks gibi deneyimli bir oyuncuyu gördüğümüz bu filmde, hayatını havacılığa adamış bir pilotun verdiği kritik bir kararla Hudson Nehri'ne nasıl acil iniş yaptığını görüyoruz. 155 yolcu ile mürettebattan kimsenin kılına zarar gelmezken Chesley "Sully" Sullenberger isimli pilotun hatalı olduğunun düşünülmesi, havacılık tutkunlarını o kadar çok rahatsız ediyor ki; bir süre sonra simülasyonunuzu açıp aynı uçuşu, aynı koşullar altında deneyeceğinizden adım kadar eminim.
Bilim kurgu, aksiyon: Inception
Mükemmel bir hırsız olan Dom Cobb'un sahip olduğu bilinçaltına ulaşma ve fikirleri ele geçirme yeteneği, onu aranan bir casus haline getirir. Elbette bu tür özelliğe sahip olmanın da bazı bedelleri vardır. Hayat bu ya; gün gelir ve Cobb, kaybettiği her şeyi geri alabileceği bir teklif alır. Teklif, Cobb'un uzmanlık alanı, yani fikirlerle ilgilidir. Ancak bu kez istenen şey bir fikrin çalınması değil, fikrin zihne yerleştirilmesidir. Pek çok kişinin, hatta başrol Leonardo DiCaprio'nun bile sonunu anlamadığı Inception, izleyince üzerine günlerce düşünebileceğiniz farklı bir yapım.
Eser Şahin
Gerilim, suç: Primal Fear
Favori filmlerim arasında zirvede Richard Gere ve Edward Norton’un oynadığı, Türkiye’de İlk Korku adıyla da bilinen gerilim-suç temalı Primal Fear yer alıyor. Özellikle Norton’un oyunculuğuyla fantastik bir performans sergilediği filmin finaliyle izleyenlere ‘vay arkadaş’ dedirteceğine adım kadar eminim.
Suç, dram: American History X
Evet, favori filmlerimden bir tanesinde yine başrolde Edward Norton oynuyor. Bu filmi o kadar çok izledim ki, her defasında bir öncesinde izlediğimden farklı detaylarla karşılaşıyorum. Yalnızca bu bile American History X'in (Geçmişin Gölgesinde olarak da bilinir) yerinin bende ayrı olmasını sağlar. Biraz suç, biraz dram tadında olan bu film de tıpkı Primal Fear'da olduğu gibi etkileyici bir finale sahip.
Suç, gerilim: Funny Games
Öncelikle bu filmin iki versiyonunun olduğunu söylemeliyim. Aynı yönetmenin hem 1997'de hem de 2007'de aynı isimle çektiği iki filmden ilkini izlemenizi tavsiye ediyorum (çok sararsa -ki bu tarzı seviyorsanız saracağından eminim- 2007'deki İngilizce versiyonunu da izleyebilirsiniz. 1997 yapımının dili Almanca). Film türleri arasında 'sinirleri zıplatan' gibi bir kategori olsaydı, bu filmi kesinlikle zirveye yerleştirirdim. Sinirleriniz çelikten değilse eğer, filmin başlangıcından itibaren bitişine kadar bu anlamda epeyce zorlanacağınızı söyleyebilirim.
Çağla Tanrıverdi
Dram: Devil's Advocate (Şeytanın Avukatı)
Öncelikle iflah olmaz bir Al Pacino bağımlısı olduğumu söylemem gerekiyor. Oyunculuğundan ses tonuna kadar bayıldığım cağnım Pacino'nun hangi filmini seçsem diye çok düşündüm, Keanu Reeves'in de muhteşem oyunculuğunu sergilediği Şeytanın Avukatı'nı tercih ettim. İnsanoğlunun en zayıf noktasını, yani kibiri mükemmel bir dille sergilyen bu filmde, kendisini humanist olarak tanıtan bir şeytanın insanların zayıf noktalarından faydalanmalarını izleyeceksiniz.
Komedi: Ölümlü Dünya
Aslında çok fazla komedi filmi izlemişliğim yok ancak son dönemde üst üste seyrettiğim Ölümlü Dünya sayesinde gözlerimden yaş gelene kadar güldüğümü hatırlıyorum. Sözde köklü bir örgüt olarak tetikçilik yapan bir ailenin yaşadığı trajikomik olaylara ve özellikle Mermer Merve sahnesine bayılacağınıza eminim.
Aksiyon: Dark Knight (Kara Şövalye)
Asla ölmesini istemeyeceğiniz ünlüler arasında kim yer alıyor diye sorsanız, hiç düşünmeden Christopher Nolan derim. En sevdiğim yönetmen, en sevdiğim Batman ve Joker'i bir araya getirmeyi başarmış ve sadece oyunculuklar değil, senaryo da yağ gibi akıp gidiyor. Bu filme o kadar takıntılıydım ki hiç üşenmeden replikleri ezberlemeye çalışırdım. Joker'in kalem sahnesi de hala ezberimde kalan mükemmel sahnelerden birisi.
Emre Ömer Zehir
Komedi: Lock, Stock & Two Smoking Barrels
Guy Ritchie'nin Snatch ile büyük benzerlik gösteren, zaten aşağı yukarı aynı oyuncu kadrosuyla çektiği filmi. Türkçe'ye Akıldan Kalbe Ateşten Dumana adıyla çevrilmiş olsa da zaten çok fazla sinemada gösterilmiş bir yapım değil. Filmin her şeyi buram buram İngiliz mizahı ve Guy Ritchie kokuyor. Ayrıca yönetmenin havada bıraktığı "Tutarsa devamını çekeriz" finallerini de ilk gördüğümüz yapımlardan biri bu.
Bilim kurgu: The Man From Earth
"Bir odada oturup konuşarak neden ödüllü bir bilimkurgu çekmiyoruz ki" demiş, demekle kalmayıp filmi de çekmişler. Alüminyum folyodan kıyafetlerle insanları sarmadığımız, her tarafın hologram ya da lazer olmadığı, sakin ve keyifli bir bilim kurgu. Gerçek bir zihin jimnastiği.
Umut Yakar
Fantastik: Mr. Nobody
Mr. Nobody, türü fantastik olarak belirlenmiş olsa bile güçlü bilim kurgu öğelerine sahip bir film. ‘Bir film izledim, hayatım değişti.’ diyebileceğimiz ender yapımlardan biri. Hayatınızın farklı dönemlerinde, ne zaman izlerseniz farklı bir anlam yakalayabilirsiniz. Her yıl bu filmi bir kere izlemek, her yılın farklı geçmesini sağlayacak düşüncelerle zihninizi dolduracaktır.
Korku: Insidious
Insidious, devam filmlerinde etkileyiciliğini kaybetmiş olsa da 2010 yılındaki ilk filmi ile gerçek anlamda korkunun ne olduğunu gösteriyor. Tek başınıza izlerseniz uzun bir süre tedirgin gezebilir ve uykularınızda filmin hikayesini tekrar yaşayabilirsiniz. Insidious, korkunun ne olduğunu yeniden tanımlayan bir yapım.
Komedi: G.O.R.A.
G.O.R.A. yalnızca Cem Yılmaz imzalı başarılı bir komedi – bilim kurgu filmi olmakla kalmıyor, aynı zamanda hem Türk sinemasının yeniden şahlanmasını sağlıyor hem de sinema dünyasına daha sonra muhteşem filmlerini izleyeceğimiz Cem Yılmaz’ı kazandırıyor. G.O.R.A. vizyona girdikten sonra Türk sineması bir daha eskisi gibi olmadı ve farklı türlere imza atacak özgün isimlerin yangına dönüştüreceği bir kıvılcım ateşlendi.
Şahin Kılınç
Gerilim, gizem: Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Kapalı)
Halk arasında efsaneye dönüşen komplo teorilerinin en popüler kaynaklarından birisi bu film. Filmde bilinçaltına verilen kasıtlı mesajlar, kullanılan çekim teknikleri üzerine nice kitaplar yazılmış, dersler anlatılmıştır. Yönetmeni Stanley Kubrick’in son filmi özelliği olması, hatta kendisinin bu vizyona girdikten 3 gün sonraki şüpheli ölümü akıllarda hep bir soru işareti bırakır. Sanki film bitse de anlatılanların geçerli olduğu hissini uyandırır.
Fantastik, korku, bağımsız: The Light House (Deniz Feneri)
Eğer bağımsız sinemaya ilginiz yoksa bu film size başlarda biraz tuhaf gelebilir. Ancak iyi bir sinemaseverseniz pişman olacağınızı söyleyemem. Biri tecrübeli ve yaşlı, diğeri de genç iki deniz feneri çalışanı; okyanusun göbeğindeki bir fenere göreve gelirler. Hem denizdeki gerçek fırtınaları hem de bu iki adamın içinde kopan fırtınaları izleriz. Eğer gördüğünüz şeyin altında yatan metinleri okumayı ve üzerine düşünmeyi seviyorsanız film üzerinizde ciddi bir etki bırakır.
Gürhan Kulaklı
Dram: My Sister's Keeper (Kız Kardeşimin Hikayesi)
Pek çok kişinin çok tanımadığı bir film olan Kız Kardeşimin Hikayesi, dram yönü çok ağır olan filmler arasında yer alıyor. Kanser hastası bir ablanız olduğunu düşünün, aileniz elindeki tüm imkanları çocuklarını hayatta tutmak için kullanmış, hatta siz de ablanızın hayatta kalması için dünyaya gelmişsiniz. Cameron Diaz'ın anne rolünde yer aldığı ve sosyal medyada pek çok repliği bulunan film, duygusal yönü ağır filmler arayan kişilere önerdiğim filmler arasında yer alıyor.
Animasyon, macera: Wall-e
Bir animasyon filmi, genel anlamda baktığımızda hikaye olarak çok da detaylı olmayan, basit ama eğlenceli bir anlatımla gelir. Wall-E ise Dünya'nın bugünkü sorunlarının gelecekte nasıl olacağını bir robotun gözünden anlatan çok hoş bir animasyon filmi. İlk çıktığı dönemlerde de sayısız ödül almayı başaran film, izlediğim en iyi animasyon filmi olması dışında dram yönüyle de beni fazlasıyla etkilemiştir.
Macera, dram: Into the Wild (Özgürlük Yolu)
"Yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım, o zaman siz de benim şu anda gördüklerimi görür müydünüz?" Bir film düşünün, sayısız insanın yaşam felsefesini değiştirsin. Özgürlük Yolu, gerek felsefesi gerekse de bize gösterdiği muhteşem doğa manzaralarıyla her şeyi ardımızda bırakıp doğaya gidip orada yaşama isteği uyandırıyor. Filmin final sahnesi de bende çok derin bir iz bırakmıştır.
Komedi: Cebimdeki Yabancı
Aslından daha kaliteli bir uyarlama. Yıllardır birbirlerine yoldaş olmuş bir grup insanın buluştuğu bir akşam yemeğinde, samimi bir arkadaş ortamındayız. Sohbet olsun diye başlayan bir oyun, herkesin telefonunda saklı sırları bir bir açığa çıkarmaya başlar. Nükteli bir şekilde, en yakınımızdaki insanlardan bile çoğu şeyi sakladığımız gerçeği ile yüzleşiriz.
Nagehan Çavuş
Gerilim, gizem: Lost Highway (Kayıp Otoban)
Filmlerinde gerçekle rüyayı iç içe geçirmeyi çok seven ve her seferinde harika bir gerçeküstü hikaye anlatmayı başaran yönetmen David Lynch'in en başarılı filmlerinden biri Lost Highway. Gerçek olamayacak kadar 'garip' karakterlerinden renklerine, müzik kullanımından karanlık atmosferine her bir detayıyla son sahnesine kadar gerilimi diri tutmayı başaran filmin konusu öylesine beyin yakıcı ki, kısa bir özet sunmak mümkün değil. Bu sebeple eğer karanlık hikayelere ve bittiğinde uzun uzun düşünüp şok içinde uzaklara dalmanıza sebep olan filmlere ilginiz varsa, mutlaka izlemenizi öneririm.
Fantastik, dram: Enter the Void (Boşluk)
Hikayesini reenkarnasyon temeline dayandıran ve izlemesi de sindirmesi de oldukça zor olan Enter the Void, etkisinden uzun süre çıkamadığım bir filmdi. Talihsiz bir şekilde hayatını kaybeden bir karakterin, öldükten sonra 'ruh' olarak ölümünden sonraki sürece şahit olacağı uzun bir yolculuğa çıkması üzerine başlayan hikaye, neon ışıklar altında benzersiz bir kamera kullanımı ile uzun ve kusursuz bir deneyime dönüşüyor.
Korku: The Others (Diğerleri)
Korku sinemasının klasiklerinden biri olan The Others, defalarca izlense de her seferinde aynı etkiyi yaratan müthiş sonuyla korku sinemasının aslında ne kadar derinlikli ve etkileyici olabileceğinin kanıtı. Tek başına kendisi bile ürkütücü olan bir evde güneş ışığına alerjisi olan çocukları ile birlikte karanlıklar içinde yaşayan bir kadının hikayesini anlatan yapımda devreye davetsiz misafirler giriyor ve olaylar çığrından çıkıyor. Korku sinemasını sevenlerin ya da sevmeyip de bir şans vermek isteyenlerin mutlaka göz atması gereken bir yapım, The Others.
Uğurcan Dere
Savaş: T-34 (2018)
Bir Rus savaş filmi olan T-34, her savaş filminde olduğu gibi biraz milliyetçilik barındırmasının dışında inanılmaz hoşuma giden görsel efektlere sahip. Eğer Sniper Elite serisini oynayanlarınız ve mermi animasyonlarını sevenleriniz varsa, T-34'e kesinlikle bir şans vermelisiniz. Naziler tarafından esir alınan bir Rus tank komutanının hikâyesini izlediğimiz bu filmdeki savaş sahneleri insanı büyüleyen cinsten. Elbette bu kadar fazla görsel efektin kullanılmış olması nedeniyle filmde bazen sırıtan sahneler görebiliyoruz. Ancak gerek savaş sahneleri gerek verdiği aksiyon duygusuyla T-34, benim fazlasıyla beğendiğim bir savaş filmi oldu.
Komedi: The Nice Guys (İyi Adamlar)
Başrollerini Ryan Gosling ve Russell Crowe'un paylaştığı bu komedi/aksiyon filmi, her seferinde olmasa da bazı sahnelerinde kahkahalara boğmuştu. 1970'lerin Los Angeles'ında geçen The Nice Guys, iki tuhaf dedektifin esrarengiz bir vakayı çözme hikâyesini bizlere sunuyor. Kayıp bir kız ve ölü bir porno yıldızının arkasındaki olayı çözmeye çalışan kahramanlarımız, zaman zaman gevezelikleri ve tuhaflıklarıyla tam anlamıyla insanı yaran sahnelere konu oluyorlar.
Aksiyon: John Wick serisi
Asıl ismi Jardani Jovonovich olan ancak kendini John (Johnathan) Wick olarak tanıtan, yine de insanlara sorulduğunda Baba Yaga ya da The Boogeyman olarak bilinen karakterimiz emekli bir suikastçıdır. Eşi nedeniyle emekli olan, daha sonra eşini kaybetmesiyle tüm sevgisini ondan kalan köpeğine yükleyen John Wick'in köpeğinin bir Rus mafya prensi tarafından öldürülmesi, Baba Yaga'nın yeniden işe dönüp yargı dağıtmasına sebep oluyor. Aksiyon anlamında inanılmaz hoş gözüken sahnelere sahip olan John Wick serisi, adamın bir türlü ölmüyor oluşu sebebiyle size Polat Alemdar'ı anımsatabilir. En azından John Wick'in mermileri bir yerde bitiyor, değil mi?
Koray Kutun
Fantastik: Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi)
Öyle herkes elini kolunu sallayarak Mordor’a giremez. Peter Jackson’ın yönettiği; Orlando Bloom, Elijah Wood, Liv Tyler ve yaşamayı sevmeyen Sean Bean abimiz gibi ünlü isimlerin oynadığı Orta Dünya filmidir. Filmin konusu da zamanında güç yüzükleri yapmışlar, onu da sadece hüküm dağında yani imalathanesinde yok edebiliyorlar. Eğer bu yüzük yok edilmezse “insanlığın” sonu gelecek. Sözde kötü olarak nitelendirilen, güzellikleri yüzlerine yansımış Ork’ları da ötekileştiren taraflı bir yapım olduğunu söyleyebilirim. İzlemeyenlere de şiddetle tavsiye ederim.
Bilim kurgu, gerilim: The Butterfly Effect (Kelebek Etkisi)
Başrollerini Ashton Kutcher, Amy Smart ve Eric Stoltz’un paylaştığı geçmişe yolculuk yaparak ufacık değişikliklerin bile hayatları nasıl değiştirebildiğini gösteren biraz da kafa yakan bir keyifli bir film. İzlemeye başladıktan kısa bir süre sonra tamamen sizi ekran başına kitliyor. Ben de ilk çıktığı zamanlarda izlemiştim (2004) ama hâlâ aklımda kalan ve güzel düşünülmüş bir film olduğunu söyleyebilirim.
Savaş, macera: Kingdom of Heaven (Cennetin Krallığı)
2005 yılında Ridley Scott’ın çektiği, Eva Green ve Orlando Bloom’un oynadığı Haçlı Seferleri üzerine bir filmdir. Küçük bir köyde demircilik yapan karakterimiz, eşinin cinayetinin peşine düşer. Köyden geçen bir Tapınak Savaşçı ile Kudüs’e doğru yolculuk yapar ve tarihi olaylar gelişmeye başlar.
Can Yürekli
Dram: Forrest Gump
Tom Hanks’in başrolde olduğu Forrest Gump dünyada birçok markanın sponsor olduğu aynı zamanda 1996 yılında Bubba Gump Shrimp Co.’nun ortaya çıkmasına neden olmuş efsane bir filmdir. Öğrenme güçlüğü geçen Forrest’ın “şansının yaver gitmesi” ve herkes tarafından dışlanmasını anlatan öykü dünyada kült filmler arasında yer almaktadır. Aynı zamanda “Run Forrest Run” gibi bir mottonun da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çocukluğundan itibaren zihinsel sorunları olan bir çocuk nasıl multi-milyarder olur bu filmde çok net şekilde göreceksiniz.
Korku: The Conjuring
Korku filmleri seven biri için “gelmiş geçmiş en iyi korku yapımlarından biri” The Conjuring olabilir. Gerçek olaylardan yansıtılan filmde Ed ve Lorraine Warren çiftinin bir evde şeytan çıkarma ayini yapmalarını anlatıyor. Bu filmde en önemli unsur dünyada paranormal olayların akademik olarak araştırılması ilk defa Ed ve Lorraine Warren sayesinde gerçekleşti. Resmi olarak mesleği “hayalet avcısı” olan Ed Warren aynı zamanda üniversitelerde ders verip “demonoloji” konusunda araştırma yaptı. Bu nedenle The Conjuring özellikle korku ve okült kültürü severler için muazzam bir deneyim oluşturuyor.
Bilim kurgu: Star Wars Serisi
Bu seri de en çok şu filmi seviyorum diyecek olursam gerçekten kendime büyük haksızlık ederim. Star Wars serisi, Clone Wars, Mandalorian, Rebels hepsi birbirinden güzel filmler. 2021 yılında hala tek bir Star Wars filmi izlemeyen varsa yani “ağzına kürekle vurun” onun. Dünyanın en başarılı uzay filmi serisi olan Star Wars’un konusunu anlatmaya sayfalar yetmez ancak bir evrenin bu kadar güzel ve detaylı kurgulanması gerçekten harika. Star Wars’ı sadece Sith’ler ve Jedi’lar olarak düşünmemenizi öneririm. Bu filme özellikle dünya dışı yaşama inanıyorsanız şöyle bakabilirsiniz; “Evren ne kadar geniş ki bir tarafta devasa imparatorluk savaşları yaşanırken, Endor’da yaşayan 60 cm’lik az gelişmiş varlıkların konudan ne kadar uzak olduğunu” görebilirsiniz. Belki de biz dünyalılar içinde durum böyledir?