Asya kökenli firmaların kültürleri, Batı kökenli firmaların kültürlerinden oldukça farklı. Sadece yüzeysel bir çıkarımla çalışkanlık sınırlı olmayan bu fark, firmaların marka stratejilerini de belirliyor.
İnsanlar, Sanayi Devrimi öncesinde bu kadar çok seçenek sahibi değillerdi. Firmalar da sadece kaliteli ürün üreterek rekabet edebiliyordu. Zamanla seçenek sayısı arttı ve asıl önemli konu, kalitenin yanı sıra tüketici gözünde değer kazanmak oldu. Bu süre zarfında Asya kökenli şirketler, geleneksel köklerine bağlı kaldılar.
Batı kökenli şirketler de üretim ve rekabet yoğunluğundan dolayı daha odaklı stratejiler geliştirdiler. Günümüzde de pek çok dünya devi şirket, sınırlı sayıda kategoride hizmet veriyor. Asyalılar hariç.
Mesela:
- Otomotiv devi Hyundai, aynı zamanda klima, tren gibi raylı sistem araçları, asansör, iş makinesi üretiyor.
- Bir başka Asyalı otomotiv devi Mitsubishi, global piyasada ayrı bir şirket olarak konumlandığı Mitsubishi Electric şirketiyle klima, fabrika otomasyon sistemleri, asansör ve görsel işlem yazılımları üretiyor.
- Honda, 2000’li yılların başından bu yana Asimo adındaki robot modelini geliştiriyor.
Bu çeşitlilik listesinin en genç üyelerinden birisi ise Xiaomi. Geçtiğimiz hafta ilk Türkiye lansmanını gerçekleştiren şirket, 2000’i aşkın farklı ürünü bulunduğunu, sadece bir akıllı telefon üreticisi olmadığını vurguladı. Peki bu Xiaomi, ne akla hizmet her türlü şeyi üretiyor?
1. Merkezi ve çatı marka anlayışı:
Asyalı şirketlerin kültürlerinden yukarıda kısaca bahsetmiştik. Aynı kültürel alışkanlıklardan dolayı firmaların önemli bir kısmında ana marka stratejileri görüyoruz. Redmi akıllı telefonlarını batı kültürüne uyum sağlamak için harici bir marka haline getiren Xiaomi, hala köklerine bağlı bir firma.
Çatı marka mantığı, daha merkeziyetçi, daha kontrol edilebilir bir sistem vadediyor. Nitekim herhangi bir ürün ya da hizmetle ilgili skandal niteliğinde bir kriz, markanın diğer tüm ürünlerinin satışlarını düşürebiliyor. Yönetim açısından kolay, ancak incecik bir ipe bağlı kriz ihtimali de kapıda bekliyor.
2. Ekosistem ekonomisi:
Google, Apple ve Facebook gibi devler, kendi bulundukları alanlarda birer ekosistem sahibi olan şirketler. Bir ekosistem inşa etmek, müşterilere daha fazla ürün satmanın en kolay yollarından birisi olarak görülüyor. MacBook sahibi olanlar, daha fazla uyumluluk için iPhone almaya sıcak bakıyorlar. Aynı zamanda Apple markalı akıllı ev sistemleri de bu deneyimin peşinden gelebiliyor.
Google tek başına, yazılımsal anlamda ekosistem devi haline geldi. Android içerisinde sunduğu hizmetlerle, fiziksel olmayan bir ekonomi inşa etmeyi başardı.
Xiaomi ise envai çeşit ürünle karşılamaya çalışıyor. Üstelik bu ürünlerin önemli bir kısmı emtia niteliğinde. Yani bir yenilikten ziyade var olanın yeniden üretimi gibi görünüyorlar. Bu da dolaylı olarak fiyatların daha uygun olmasını sağlıyor.
3. Nesnelerin İnterneti
Xiaomi scooter gibi absürd bir ürünü bile internete bağlı hale getirdi. Ürettiği ayakkabıların, telefonlardaki uygulamaya bağlı olarak çalışmasını da sağladı. Çinli firmanın 2000 ürünlük listesinde internete ya da lokal ağlara bağlanamayan bir tek ürünü bile yok. Yastık, yorgan ve kıyafetler bu 2000 ürün haricinde ürettiği diğer kalemlerden.
Açık konuşmak gerekirse Xiaomi, fabrikalarındaki bantlardan ne geçerse üretmeye devam ediyor. Maksat belli: Evinizde, cebinizde, arabanızda… Kısaca her yerde olmak için. Bu da bizi bir önceki maddeye, yani ekosisteme götürüyor. Tüm ürünler internete bağlanabiliyor, büyük çoğunluğu birbiriyle iletişim kurabiliyor.
Xiaomi’nin alternatif üretici konumundan büyük hızla yükselip ana akım üreticilerden birisi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Anlaşılan o ki firmanın hem kültürel anlayışı hem de iş formülü oldukça işe yarıyor.
Bu arada artık üst düzey segmentte akıllı telefon üreteceğini açıklayan Xiaomi, umarız bu yeni anlayışıyla mevcut müşterilerini kaybetmez.
Peki sizler hangi absürd Xiaomi ürününe sahipsiniz ya da sahip olmak istersiniz?