Issız bir adaya düşseydiniz ve tek seçeneğiniz insan eti yemek olsaydı, ne yapardınız?
İlk olarak böcekler, salyangozlar ve amfibilerde yamyamlık sıkça görülen bir olgudur.
Örneğin bazı örümcek türleri yavrularını yer. Ancak memelilere geldiğimizde, yamyamlık nadir bir olaydır. Genellikle de çevresel stres kaynakları nedeniyle ortaya çıkar. Yine bir örnek vermek gerekirse tavşanlar, çevresindeki stresörlere yavrularını yiyerek tepki verebilirler (Oysa ne kadar da sevimli görünüyorlar).
İnsanlarda ise durum diğer memelilere benzemekle birlikte birçok açıdan ayrışıyor.
Fransız paleontolojistler 100 bin yıllık neandertal kemiklerinde yamyamlığın izlerini buldular. Bir grup insanın diğer insanları beyin ve kemik iliklerini çıkararak yedikleri tespit edildi.
20. yüzyılda bile tıbbi olarak bir insanın diğer bir insanın kanını içerek bazı hastalıklardan kurtulabileceği inancı ile bu eylemi yapması; yani “tıbbi yamyamlık” mevcuttu.
Bu da kan yoluyla geçebilecek hastalıkların önünü açıyordu. Ancak bunun da ötesinde, insan vücudunda bulunan prion isimli proteinin yarattığı tehlike, tüm bu hastalıkların da ötesinde.
İnsan vücudu tam anlamıyla bir kırmızı et deposu. Sadece dizlerimiz bile 10.000 kalori değerinde. Bu durum tüm insan vücudunda 81.000 kaloriye dek çıkıyor.
İnsan etinde ise prion isimli bir protein türü bulunuyor. Bu protein diğer proteinlerle etkileşime girerek onları kendine dönüştürüyor ve bir dizi zincirleme tepkime ile diğer protein yapısını da bozuyor.
Prion hastalığı, beyinde tıpkı bir süngerde olduğu gibi delikler oluşmasına yol açıyor.
1950’lerde Afrika’da insan eti yiyen bir kabilede “Kuru” isimli gülme hastalığı gözlemleyen bilim insanları, bunun nedeninin yamyamlıktan kaynaklanan bir prion hastalığı olduğunu ortaya koydu.
Bu hastalık, kabile üyelerinin durup dururken gülmeye başlaması ve sonunda kusa kusa ölmesiyle sonuçlanıyordu. Bu hastalık düzenli olarak yamyamlık yapanlarda görülse de siz siz olun, insan eti yemeyi aklınızdan bile geçirmeyin!
